Başbakan Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerdeki bir parti toplantısında şunları söyledi: "Türk'ü, Kürt'ü, Laz'ı, Çerkes'i, Abhaz'ı, Gürcü'sü, Roman'ı hepsinin sorunları var. Bu sorunları masaya yatırdık... bunlara çözümler getireceğiz.
Kısa vadede genelgelerle, orta vadede yasalarla, uzun vadede anayasa değişiklikleriyle bu adımları atacağız. Efendim CHP buna katılmıyor, MHP katılmıyor... Katılmazsa katılmaz canım... Biz milletimizle beraber bunu çözeceğiz..." (8 Ocak) Gazeteler çeşitli provokasyonlar nedeniyle demokratik açılıma "mola" veren hükümetin somut adımları kapsayan yasa tasarılarını bu hafta Meclis gündemine getireceğini yazıyor. Anayasa değişiklikleri için referanduma gitme süresinin 120 günden 45 güne indirilmesini öngören tasarı da belki bu bağlamda anlam taşıyor.
Umulur ki AKP hükümeti, Başbakan'ın bu son sözlerinde de sergilenen kararlılıktan vazgeçmez. Çözümü geciken sorunların giderek büyüdüğü muhakkak. Bu, Kürt sorunu açısından özellikle geçerli. Önce "Kürt sorunu yok, terör sorunu var; terör de teröristleri öldürerek bitirilir" dendi. Sonra "Evet Kürtler vardır, ama terör bitmeden reform olmaz" dendi. Sonra terör bir süre durdu, ama ciddi hiçbir ciddi reform yapılmadı. Netice olarak PKK'nın etki alanı maalesef giderek genişledi.
Nihayet işbaşında Kürt sorununu çözmeye, şiddeti Türkiye siyasetinden dışlamaya kararlı olduğunu açıklamış olan bir hükümet var. Bu amaca ulaşma yeteneği nedir, bilemiyorum, ama samimiyetinden kuşku duymak için sebep yok. Zira sivil otoriteyi hakim kılmanın; kaynakları silahlara değil kalkınmaya, zenginleşmeye harcamanın; Türkiye'yi AB ile bütünleşen, bölgesinin lider ülkesi haline getirmenin başka yolu yok. Fakat işi hiç kolay değil.
Manzara şu: Ordu içindeki sorumluluk sahibi zihinler nihayet Kürt kimliğinin ifadesi üzerindeki yasaklar kalkmadan, dağa çıkmaların önlenemeyeceğini, PKK'nın etkisiz kılınmasının mümkün olmayacağını gördüler. Onun için Genelkurmay bir süredir Kürtlere (grup değil ama) bireysel temelde kimlik hakları tanınabileceğinden söz ediyor. Bu çerçevede hükümete engel olmayacağının sinyallerini veriyor. Ama ordu içinde AKP hükümetini iktidardan uzaklaştırmaya, en azından reformları durdurmaya hevesli odaklar olduğu ayan beyan ortada.
Parlamenter muhalefet, CHP ve MHP, reformları ne pahasına olursa olsun engellemeye kararlı. Reformların iktidar partisi içinde, belki hükümete kadar yayılan muhalifleri de mevcut. Kapatılan Kürt partisi DTP, reformlara destek vermeyi değil, hükümeti PKK lideri Öcalan'la müzakereye zorlamayı esas aldı. (BDP'nin farklı bir politika izlemesi sürpriz olacak.) PKK ise çözüm sürecine dahil edilmediği müddetçe Kürt kimliğini tanıyacak reformların umurunda olmadığını gösterdi.
Ama hükümet yalnız değil. Şiddetten yaka silkmiş olan Türkler ve özellikle de safları giderek genişleyen Kürtler, çözüm bekliyor. Başta ABD olmak üzere Türkiye'nin müttefikleri ve belki hepsinden önemlisi, Irak Kürtleri reforma destek veriyor. Komşuları, artık 1990'larda olduğu gibi PKK aracılığıyla Türkiye'yi istikrarsızlaştırma uğraşında değil.
Reformların nihai amacı, şiddeti dışlayan bütün fikirlerin serbestçe dile getirilmesinin, Kürt kimliğinin özgürce ifadesi ve yaşanmasının önündeki tüm engellerin kaldırılması olmalı. Lider kadrosu dışındaki PKK militanlarına normal bir yaşama dönmelerinin ve demokratik yoldan siyaset yapmalarının önü açılmalı. Bu yöndeki önlem ve reformlar, daha fazla gecikmeden, adım adım yürürlüğe konmalı. Aksi takdirde, şiddeti siyasetten dışlamak fırsatı bir kez daha kaçabilir. Türkiye, Kürt sorununu çözebilir. Ancak çözüm geciktikçe sorunun büyüdüğü, bedelinin yükseldiği çok açık. Hükümet daha büyük cesaret ve dirayetle davranmalı. Çözüm için toplumda var olan geniş destek seferber olmalı. Çözüm yanlısı sivil toplumun topluca sesini yükseltme zamanı geldi, geçiyor.
ZAMAN