Sokaktaki insanın bu sorunların nasıl çözüleceği konusunda kafası oldukça karışık. Önceki gün El Aziz’de, MTTB’nin düzenlediği bir toplantıya katıldım, ardından Özgür-Der’in toplantısına.
Gece Çanakkale’ye geldim, Şanar’la birlikte İHD’nin düzenlediği İnsan Hakları konulu bir toplantıya katıldım.
Özellikle DTP’nin kapatılmasından sonra, toplumda korkulu bir bekleyiş var.
Ergenekon davası, Kürt sorunu, demokratikleşme talepleri, rejim tartışmaları hepsi üst üste geldi.
Bana göre, her şeye rağmen gelişmeler olumlu yönde ve ileri doğru. Bu süreçte toplum her şeyi tartışıyor. Bu önemli. Provokasyonlara katılmıyor.
Olumsuz olan şu: İnsanlar tedirgin, işlerin bir anda kontrolden çıkmasından endişe ediyor.
Unutmamak gerekir ki, karanlığın en koyu anı, aydınlığa en yakın olduğu zamandır. Ve yine unutmamamız gerekir ki, Allah, bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde hayır murat etmiş olabilir. Allah tuzak kurucuların oyunlarını bozar. Yeter ki biz üzerimize düşeni yapalım.
Herkesin adalet, barış ve özgürlük temelinde el ve gönül birliği yapması şart. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı duralım. Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa. Allah (c.c.) öyle buyurdu: Bir kavme olan düşmanlığımız bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmemeli.
Ne doğduğumuz ana-babayı biz seçtik, ne zamanı, ne de toprağı. Hepimiz Adem’in çocuklarıyız. Adem de topraktandır.
Düşünün, şeytan nasıl, niçin lanetlendi. Şeytanın yanlışına düşmeyelim.
Farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşamanın bir yolunu bulmamız gerek. Herkesin dini kendine. Kimse kimsenin ilahı ve Rabbi değildir.
Sanırım önce herkesin kendi işine bakması gerek. Ve bu arada dürüst insanların el birliği yapıp devletin çarpık yapısını düzeltmesi gerek. Bu resmi tarih, resmi ideoloji, resmi din anlayışı ve dayatması ile bir yere varamayız.
Katılımcı, çoğulcu, şeffaf bir yönetim anlayışına geçmeliyiz. Bunun için de askeri vesayetin kaldırılması, inanç, fikir, ifade ve örgütlenme hürriyetinin önündeki engellerin yokedilmesi gerek. Yargı reformu yanında siyasi partiler ve seçim yasasının acilen ele alınması ve kapsamlı bir anayasa reformunun bir an evvel hayata geçirilmesi gerek.
40 yıldır süren, onbinlerce insanın hayatına malolan kirli savaşın bitmesi de büyük ölçüde buna bağlı.
Adalet yoksa, barış da yok. Adalet ve barış yoksa özgürlükler güvence altında değildir.
Karakollarda işkence var diye polis kurşunlayarak, köy yakan askeri kişilerden yola çıkarak asker vurarak çözüme kavuşamayız. Aksine hep birlikte zalimlere karşı durarak barışa ulaşırız.
Merhametimiz gazabımızı, sevgimiz nefretimizi aşmadan düzlüğe çıkamayız.
Affetmeyi bilmemiz gerek. Özür dilemeyi de, yaşanan yanlışlardan ders çıkartmayı da.
Hep eleştirmek ve istemek değil, vaat etmeyi de bilmemiz gerekiyor.
Hak konusunda, başkaları bizim hakkımızı savunmasa da bizim onların hakkını savunmayı bilmemiz gerekiyor.
Bana kalırsa her şeye rağmen umudumuz hâlâ canlı olmalı. İnsanlık onurunu yüceltme adına el birliği etmeliyiz.
Bölünmemenin yolu buradan geçiyor.
Selam ve dua ile.
VAKİT