Mavi Marmara gemisine Çorum'dan katılan Selim Özkabakçı şu ana kadar yaşanan süreci ve İsrail'in bir değerlendirmesini yaptı.
Özkabakçı'nın yaptığı açıklamanın tam metni:
"TEKNİKLERİ VAR, YÜREKLERİ YOK"
Değerli misafirlerimiz toplantımıza hoş geldiniz.
Bu yapılan çalışmalarda sizlerin de emeği var. Yardım faaliyetlerinde gemi olaylarında ve gemiden sonraki olaylarda bizimle beraber oldunuz bizim sesimiz, bizim görüntümüz oldunuz. Teşekkür ederim.
Gemiye gitmeden önceki faaliyetlerimde Çorum halkının candan yardım edişini gördüm, gemiden geldikten sonra da Çorum halkı beni bağrına bastı. Anladım ki ben burada yokken herkes beni merak etmiş telefonlar kilitlenmiş, bizim akıbetimizle ilgili endişeler dile getiren eylemler olmuş, elçiliklerin önünde gösteriler yapılmış. Bunları duydukça ve sevildiğimizi fark ettikçe yaptığımız işin önemini de daha iyi kavramış olduk. Ben Çorum halkından memnunun Allah da onlardan memnun olsun.
Değerli arkadaşlar ben bu basın toplantısında işin özünden bahsetmek istiyorum. Kamuoyunu yönlendiren yanlış haberler, yanlış fikirler, dedikodular dan dolayı açıklama yapma gereği duydum. Çünkü bizi amacımızın dışında göstermeye çalışan kimseler var ortalıkta. Oysa bu yolculuğa başlarken amacımız şuydu: İsrail yıllardır Filistin'e kan kusturduğu yetmiyormuş gibi bir de Gazze halkını dünyanın gözü önünde açlıkla yok etmek istiyordu. Biz bunu uzaktan duyuyorduk ama işin vahameti birinci Gazze yardımında Filistinlilerle bizzat karşılaştığımızda daha iyi anladık. Bu olayın yerel bazda kalması ve bizim bir miktar daha yardım yapmamızın pek fazla işe yaramayacağını Gazze'ye yapılacak yardımlarla inşa edilecek binaların İsrail bombaları ile bir iki gün içinde yok edilip Gazze halkının yeniden bir öncekinden daha kötü duruma düşürülebileceğini hissettik. Bunun için ambargoyu kıracak ve İsrail'in zulmünü ortaya çıkaracak bir hareketin nasıl yapılacağını düşündük. Sonuçta İsrail'e rağmen gemilerle Gazze'ye yardım götürmenin hem mazlum Gazze halkının yarasına merhem olur hem de İsrail'in gerçek yüzü ortaya çıkar dedik. Bundan başka bizim bir amacımız yoktu.
Bu amacın gerçekleştirilebilmesi için İHH dünyanın birçok ülkesindeki yardım kuruluşları ve Birleşmiş Milletlerle irtibata geçti. Yardım projesi herkese izah edildi. Her yerden rağbet gördük. Hatta birleşmiş milletlerden bile tavsiye mektupları geldi.
İnsanlık birleşti. Müslümanı, Hıristiyanı, Yahudisi, Solcusu, Sağcısı, Ateisti, Sosyalisti dahası vicdanı rahatsız herkes bu işe gönüllü oldu. Herkes kendi memleketinde yardımlar topladı. İmkânlar araştırıldı. Sonuçta İHH nın öncülüğünde büyük bir gönüllü hareketi oluştu. Bu hareket gemiler satın aldı.
Gazze'nin ihtiyacı olan gıda, ilaç, inşaat ve okul malzemesi türünde pek çok insani yardım malzemeleri gemilere yüklendi. Bu hareket tüm dünyaya ilan edildi. Amacımız her yere duyuruldu. Herkes Gazze'ye neden gidildiğini biliyordu. Her şey aleni idi… Tabii ki bu hareketten İsrail de haberdardı. İsrail bu hareketi baltalamak ve insanları korkutmak için gemileri vuracağını ilan etti. Oysa dünya hukukunda onun böyle bir hakkı yoktu ama İsrail işleyeceği suça ilk baştan zemin hazırlamak istiyordu. Arka planda ise pek çok şeytani oyunlar tezgâhladı. Elbette İsrail ordusunu sivil insanların denize dökemeyeceğini herkes biliyordu. Ama biz bir nefsi müdafaa gerçekleştirerek İsrail'in ne tür bir eşkıya ve terörist olduğunu dünyaya göstermek istedik. Bunun için de bazı meşru tedbirler aldık. Gemide elimize geçen fırça sapları, soda şişeleri, sapanlarla karşı koymayı kararlaştırdık. Aslında biz bile İsrail'in bu kadar gaddar ve hukuksuz olabileceğini tahmin etmedik. Ama sonuç meydanda… Dokuz şehit onlarca yaralı ve birçok işkence…
Değeli arkadaşlar,
Mavi Marmara amacına ulaştı. Çünkü ambargo delindi Mısır bile refah kapısını açmak zorunda kaldı. İsrail kendi derdine düştü. Şimdi yaptığı pis işi gizlemek için milyonlarca dolar harcıyor ve kalemler satın alıyor ama İsrail'in şu anda Gazze ambargosunu saklayacak kılıfı yok.
Mavi Marmara'ya İsrail saldırmasaydı ve gemiler normal şartlarda Gazze'ye ulaşsaydı dünya hala İsrail'i meşru bilecekti. Bu yardım filosu birçok şeyi netleştirdi. İsrail'in dünyaya taktığı at gözlüğü düştü. Artık dünya halkları Filistin'le ilgili birçok gerçeği gördü. Dünya Filistin'i şimdi gemiden önce ve sonra diye değerlendiriyor.
Bu arada insanlar farklı tepkilerde bulundular. Bu tepkilerin bir kısmı hakikat yönünden olumlu tepkilerdi. Diğerleri ise gerçekliği olmayan, olumsuz, karamsar, teslimiyetçi ve Siyonistlerin işlerini kolaylaştıracak tavırlardı. Hakikat yönünde olanlar ilk andan itibaren televizyonlardan gemiyi takip ediyorlardı. Ve bunlar saldırıyı haber aldıkları anda sokaklara döküldüler. İsrail'in konsolosluklarını elçiliklerini kuşattılar. Protesto eylemleri yaptılar. Gönülleri haktan yanaydı bunların. Gerçekliği olmayan karamsar teslimiyetçi ve Siyonistlerin işlerini kolaylaştıracak kimseler de bu gemi nereden çıktı, birkaç gemi ile İsrail'le başa çıkılamayacağını bilmiyor mu bu insanlar dediler. Oysa biz hiç kimseye değil sadece Allah'a sığınıp yola çıkmıştık.
Bundan başka endişeye dayalı tepkiler de vardı ki bunların bir kısmı İslami kesimden, diğer kısmı seküler kesimden, bundan ötesi ise tarafsız kesimdendi.
İslami kesimdeki bazı endişeciler İsrail'e takılmakla kendi iktidarlarını tehlikeye gireceğini düşünüyorlardı. Kimisi köleleştirdiği halklarının uyanıp kendilerini terk edeceğini ve koltuklarından olacaklarını sandı. Bir diğeri ise postunun ellinden gideceğinden korktu. Dolayısıyla bu kimseler susmakla konuşmak arasında söyleyeceklerini geveleyip durdu.
Seküler kesimin endişecileri ise kurdukları sistemin İsrail'le bağının kopmasından ve hayat anlayışlarının zarar görüp İslami hayat tarzının bir gün kapılarına dayanmasından korkuyordu. Oysa onlar da biliyorlardı bizim haklı olduğumuzu. Haksızlar ancak haklılıktan korkarlar.
Tarafsızlar da endişe içindeydi. Onlar da bu hareketin insani bir hareket olmasından asabiyetlerine zarar geleceğini düşünüyorlardı. Dolayısı ile onlar kimseden yana olmamayı tercih etti.
Siyonist İsrail bu gemi olayından sonra ölümüne bir adım daha yaklaşmıştır. Çünkü zalimler, kan dökücüler durmayı ve anlaşmayı bilmezler. Tarih bu tür örneklerle doludur. Hangi zalim, hangi diktatör durmasını bilmiştir ki? Zaten yıkılmalarının esas nedeni durmasını bilememelerindendir. Siyonistlerin dünya toplumları ile uzlaşıp hukuki kurallara uyacağını zannedenler yanılıyor. Bu bir kehanet değil. İsrail bu gerçeklerden dolayı çok yakında tarihin çöplüğünde yerini alacaktır. Ayrıca varlık nedeni İsrail olan tüm diğer Ortadoğu diktatörleri de İsrail'le aynı akıbeti paylaşacaktır.
Hepiniz bilirsiniz Hz. Musa ile Firavun'un hikâyesini. O zamanlar İsrail oğulları mazlum, Firavunlar zalim konumunda idi. Firavun, İsrail oğullarına şimdiki İsraillilerin Gazze'ye yaptığının aynısını yapıyordu. Firavun, İsrail oğulları esastan yok olsun diye onların erkek çocuklarını doğduğu andan itibaren öldürtüyordu. Bu durum dayanılmaz bir hal almıştı. Allah Musa'yı uyarıcı olarak Firavun'a ve avenesine gönderdi.
Musa Firavun'u bu ambargo ve soykırımdan vazgeçirmek için yıllarca uğraştı. Musa Firavun'un yaptığının çok büyük bir suç olduğunu delillerle izah etti. Hatta Allah zalimlerin üzerine tufan, çekirge, kımıl, kurbağa ve kan gönderdi, zalimler durmasını bilsinler diye ama onlar büyüklenmekten ve zulmetmekten vazgeçmediler. Sonunda Firavunlar büyük bir yıkımla yıkıldılar. Daha açıkçası şöyle: Musa ey Firavun ve avenesi Allah üzerinize çekirge indirecek, haydi insanları öldürmeyi bırakın dediğinde onlar büyükleniyorlar ve azgınlıklarını daha da artırıyorlardı. Sonra Allah'ın azabı geliyor her yeri çekirge kaplıyor ve o zalimler adam olduklarını söylüyorlar ama tehlikeyi savuşturdukları an yeniden öldürmeye devam ediyorlardı. Daha sonra başka bir azapla sıkıştırıldıklarında da yine aynı tavrı gösteriyorlar ta ki yıkılana kadar.
Günümüz zalimleri, tagutları, diktatörleri ve özellikle siyonistleri aynen dünün firavunları gibi büyüklenmeyi ve öldürmeyi meslek edindiler. İşte bundan dolayı günümüzün zalim İsrail'inin ve yardakçılarının yıkımı yakındır diyoruz.
Kanaatim şu ki İsrail'in orta doğuda yeri olmamalıdır. İsrail'in elinden tüm gücü alınmalı, İsrail devletine son verilmelidir. Çünkü İsrail devlet olma becerisine sahip olmadığını şimdiye kadarki davranışları ile ispat etmiştir. Anladığım o ki İsrail'den devlet olmaz. İsrail'in devlet olup yeryüzünde fesat çıkarmasından dünyaya dağılıp hayatını sürdürmesi insanlık için daha hayırlıdır. Dünya bunu görmeli ve kavramalı.
Bazıları İsrail ordusunun çok güçlü askerlerden meydana geldiğini zannediyor. Hiç de öyle değil. Benim gördüğüm İsrail askerleri o anlatılanlara hiç benzemiyor. O kadar teknik imkâna rağmen silahsız sivil insani yardım götüren insanların bulunduğu bir gemiyi ancak altı saatte kontrol altına alabildiler ve İsrail askerleri silahlarını sivil insanlara kaptırdılar. Oysa bu, askerlikte en kötü durumlardan biridir.
İsrail askerlerinin çok korktuklarına şahit oldum. Biz bir şey yapmadığımız halde askerler korkudan altını ıslattı. Bazıları da korkudan titreyerek ağlıyordu. Açıkçası onların "teknikleri var, ama yürekleri yok"
Mavi Marmara Filistin'inin miladı oldu. Artık gemiden önce Filistin, gemiden sonra Filistin diye değerlendirebiliriz olayı. Şuan dünya Filistin'deki acıya kilitlenmiş durumdadır. Herkes Filistin için çareler arıyor. Yeni insani yardım gemileri Gazze yolunda. Dahası şu anda adını veremeyeceğimiz farklı yardım projeleri hazırlanıyor. Bu işin sonu Filistin'in lehine İsrail'in aleyhine olacaktır. Filistin ve ezilen tüm halklar özgürlüğü tadacaktır. "Her zorluktan sonra bir kolaylık vardır, her zorluktan sonra bir kolaylık vardır" diyor Allah.
Mavi Marmara insanlık açısından kazanılmış bir mevzidir. İnsanlık bu mevzii korumalıdır ve daha ileriye taşımalıdır. Aksi halde tüm emekler boşa gider. Müslümanlar vakur ve sabırlı olmalıdır. Meşru çerçevede halk protesto gücünü unutmamalı ve her ortamda bu güçten yararlanmalıdır. Mavi Marmara Gemisi olayı yerel ve genel anlamda halklar arasında kaynaşmayı da beraberinde getirmiştir. Benzer hareketlere tepkiler inşallah bundan sonra daha derli toplu ve birlik içinde olacaktır.
Değerli arkadaşlar,
Bizim gibi böyle benzer olaylara karışan kişilerin başına enteresan işler gelirmiş. Benim de başıma böyle bir iş geldi. Sizinle paylaşmak istiyorum. Mavi Marmara baskınından önce üzerime giydiğim tişörtümde İngilizce bir yazı yazıyormuş bunu bana İsrail askerlerinin sert davranışları ve bakışları fark ettirdi. İsrail askerlerinin bana karşı özel tavırlarının ne anlama geldiğini ilkin anlayamadım. Daha sonra arkadaşlarım uyardı. Tişörtümün göğsünde İngilizce "Legal Power" yazıyordu. İsrail askerleri bu yazının "Meşru Güç" anlamına geldiğini anlamış olacaklardı ki bana biraz farklı davrandılar. Belki de fazladan gördüğüm eziyetler ondandı. Şimdi bunu hatırladıkça kendi kendime ne güzel tevafuk olmuş diyorum. İkinci kez gitsem herhalde o tişörtü tekrar giyerim.
Çünkü biz her zaman ve her yerde "Meşru Güç"üz.