İnsan denen varlığın hür iradesini belirleyen sadece kendisi midir, yoksa sosyal çevrede mi bu şekillenir?
“Beni neden bu şartlarda yarattın” karşı çıkışı o şartlara uygun alın yazısı mıdır, yoksa o şartlarda oluşmuş bir kişiliğin tezahürü müdür?
Musa Firavun ile olan çocukluk arkadaşlığında onunla selfie pozlar mı vermiştir?
Bu pozların ürünü müdür bir yumrukta Kıpti’yi devirmesi, yoksa geç öğrendiği aidiyet duygusu mu?
Belki de çöplükten ilk kurtulmanın ardından olgunlaşmamış/acilci bir adalet tepkisidir.
*
İki ayağı üzerinde kalkıp hicret etmeden çöplükte ot kalanlardan mı olur insan yoksa Yunus balığının karnına kaçıştaki sorumsuzluk mu?
Kim bilir belki de çöplüğe yerleşmeniz hür iradenizden gelen bir tercihtir, belki de müktesep bir kişilik kazanımıdır.
Bir çöplük çiçeğinden gelen kokular ipuçları vermektedir, bazen artı, bazen eksi bazen de girift, kaotik kişilik bölünmeleri olarak.
*
Yerleştiğimiz bir plaza’da her gün bize selam veren komşumuzla, ya da sürekli müşterimizle ilişkimiz bizde beş vakit namaza benzer etki yapmakta mıdır?
Ya da gündemimizi mi oluşturmaktadır, belki de hep aynı açıdan bakış şaşılığı yaşatmaktadır bize.
Mahalle baskısı dedikleri şey, üzerimizde gerçekten baskı mı oluşturmaktadır yoksa yavaş yavaş haşlanan kurbağa misali çevreye uyum, ruha ölüm mü salmaktadır, taa iliklerimize kadar işleyen kişilik oluşturan kanserli hücre misali.
Belki de sizi dış etkilerden/tehlikelerden koruyan bir ebeveyn etkisidir? Öyle ya hepimiz bir çocuk değil miyiz sonuçta.
Seramonik ve ritmik sosyal bir varlık olduğumuzu düşünürüm bazen, çatlak sesler bile seramoni’nin bir parçasıdır. Belki de döngüsel hayatın kısırlığından helezonik ilerlemelere neden olan da budur.
*
Gördüğümüz her yanlışa söz söyleme sanatımız mahallede bir çekim merkezi oluşturmakta mıdır?
Belki de muhatabımızda ve bizde yalama etkisi yapmaktadır.
Hatta nefsimize hoş gelen bir statü de kazanıyor olabiliriz.
Öyle ya Bir botanik bahçesinde kaybolmaktansa, çöplükteki nadide konumumuz bize onur, çöplüğe kamuflaj sağlamaktadır.
Kaşlarını hiç çatmayan melankoli, çöplüğün korosuna uygun lirik şarkılardan bize de bir nakarat, eğer içinizde bir parçalanma varsa zamanla oluşan pesimist bir ruh hali. Belki de zamanla münzevi bir abide’ye dönüşürüz.
*
Havaric fırkasının ilk nifak tohumlarını saçması ve uyumsuzluğun çatışmaya dönüşmesinde, onlar bizden hariç, biz onlardan beri kalmıştık ya!
Mahallenizde pek duyulmamış anlaşılan ki, ateş mahallenize düştüğünde “siz neredesiniz? buna bir tavır alsanıza” diye nida ediyorsunuz.
Bu nida’nın çöplükteki nakaratları sizin kokunuzu değil, çöplüğün kokusunu taşıyor.
Botanik bahçesinin zehirli, zehirsiz, uyuşturuculu uyarıcılı kokuları arasında; kavganın girift ama diyalektik ortamında gezinenlere ya da hedefine yönelenlere “Bu kokular meşruiyetin yitirdi” fetvasını verebiliyoruz.
Herkesin terk ettiği mekanı bir de biz terk edelim ne olacak ki!?
Zaten öyle olmasaydı “Yetim” denmezdi ki onlara.
Bize bakalım sonra: Çöplüğün kokusu zamanla polenlere karşı alerji yapabilir.
Bence o meşru alanda hiç durmayanların alerjisi bu…
*
Bir övgü müdür, çöplükte çiçek olmak yoksa yerini bil anlamında bir uyarı mı?
Ama gerçek olan şu ki; herkes kendine göre yontmaktadır kaderini, kokuları, konumları, sözcüklerinizi.
Ve onlar bulundukları zaman ve mekanda anlam kazanmaktadırlar.
Şimdi lobilerde kadeh tokuşturanlar kafalarını soktukları deliklerden gözetleyip yeni fırsatlar gözetlemektedirler.
Çöplük mahallesinde şoven, melankolik ve lirik şarkılarını nakarat edenlerin ise pusacak bir deliğe ihtiyaçları yok.
Ademoğlu iki ayağı üzerinde duran varlık, halifeliği de ondan olsa gerek.
Ama çöplük primatları daldan dala atlamaktadırlar.
Çöplüğe her gün yeni atıklar gelmekte ve her atığın nakaratı farklı lakırdılarla pıtırak mantarlar gibi yeni dallar oluşturmaktadır.
Yerdeki şaşkın primatların şarkısı gecenin, cinlenmiş beyinlerinde aynı nakaratlarla sürüyor bir yandan.
Diğer yandan argümanları kırıldıkça çıplaklaşanlar için zaten çıplaklığın doğal olduğu mahallede başka dallar atlamak ta çok sesli primat şarkısı ile sürüyor.
Nihayetinde şovenizm bir primat ideolojisidir.
Mahalleler de önemlidir nitekim…
*
Tavırsızlık denilen bir hastalık var mıdır gerçekten?
Muhtemelen İnsanoğlunun doğasına aykırı bu, tarafsızlık arafta durmak değildir çoğunlukla.
Çöplükten gelen kokulardan yüz çevirmediğimizde mahalle kavgalarında asabi tav(ırlar) sahibi olursunuz bir anda.
Şovenizm kitlelerin tavırsızlığından doğal kollektif bir tavır değil mi?
*
Havaricin ve Asabiye’nin atıklarının oluşturduğu patlamalar can yakıcı değil mi?
Bunu tedavi/ıslah için mi deşeliyoruz yoksa bunlardan dolayı biz de mi boyun büküyoruz? Muhasebesini yapalım, lakin bu son gelen gürültü dışarıdan.
Bir bomba daha kopardı dalından gencecik çiçeği.
O bomba güvenlikte olduğumuz çöplüğe hiç düşmemekte ya da dillere pelesenk başımıza bela olan “Habis Havaric”e düşmemektedir sadece…
Gürültüyü duyuyor musunuz?
Çöplükte eğilen bir çiçeğin çıtırtısı değil bu,
dalından koparılmış bir çiçeğin feryadı….