Milletvekili dokunulmazlığına gelince, herkes konuya müdahil olup, “Dokunulmazlık kalkmalı” diyor. Ama bürokrasidekilerin dokunulmazlıkları, hakim ve savcıların dokunulmazlıkları gündeme geldiğinde, hiç kimseden ses çıkmıyor.
İşte önümüzde somut bir olay var..
Danıştay Başsavcısı TanselÇölaşan, hiç evirip çevirmeden, Anayasa’nın cebren değiştirilmesi anlamındaki silahlı kalkışmayı, “devrim” olarak niteleyerek, “Kanunun suç saydığı eylemi övme” suçunu işliyor.
Ancak dokunulmazlık zırhına büründüğü için, kimseden soruşturma için bir hareket gelmiyor..
Dokunulmazlık öyle ki; kanunla verilen dokunulmazlığın yanında, bir de fiili olarak dokunulmazlık oluşturmuşlar.
Danıştay kanunu, görev sebebi ile işlenen suçlardan dolayı, Danıştay İdari İşler Kurulu Başkanlığı’nın karar vermesini istiyor.
Peki Tansel hanımın suçu, görev kapsamındaki bir suç mu?
Hayır.
Sarfettiği cümlelerin; görevi sırasında söylendiğini de, görevi gereği söylendiğini de iddia eden yok.
O halde suç, “görev suçu” değil, “şahsi suç”!
Peki Danıştay Başsavcısı’nın şahsi suçları için kanun ne öngörüyor?
Danıştay Kanunu 82. maddesi, Yargıtay Başsavcısı’nın yargılama usûlüne atıfta bulunuyor.
Atıfta bulunulan Yargıtay Başsavcısı’nın şahsi suçlarından dolayı yargılama usûlünü ise, Yargıtay Kanunu’nun 46. maddesi düzenliyor.
Madde şöyle: “Yargıtay Birinci Başkanı, Birinci Başkanvekilleri, Daire Başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık Kurulu’nun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir.”
Demek ki kanun, şahsi suçları ikiye ayırıyor.. Birincisi, ağır cezayı gerektiren suçüstü hali.. İkincisi de, diğer suçlar...
Ağır cezayı gerektiren suçüstü halinde, aslında dokunulmazlık falan yok. Sivil bir vatandaş nasıl yargılanıyorsa, Danıştay Başsavcısı da öyle yargılanacak.
Peki, TanselÇölaşan’ın eylemi, hangi kapsamda kalıyor?
Darbenin normal karşılanması var.. Darbenin, devrim olarak nitelenmesi sebebiyle “suçu övme” var.. 27 Mayıs öncesindeki meşru hükümete, Başbakan’a hakaret var. TBMM’ye hakaret var..
O halde; Çölaşan’ın konuşmasının, ağır ceza kapsamında kaldığı açık. Suçüstü hali ise zaten konuşma aleni yapıldığından tartışmasız bir şekilde ortada..
Demek ki; TanselÇölaşan’ın konuşmasında ihlâl ettiği Türk Ceza Kanunu hükümleri için, soruşturma usûlü, sıradan vatandaşların soruşturma usûlüne tabi.
Ankara Savcısı açacak soruşturmayı, çağıracak Tansel Çölaşan’ı makamına. “Gel bakalım, niçin darbeyi övdün, meşru hükümeti tahkir ettin?” diyecek ve konuşma kasetlerini çözdürerek, iddianamesini hazırlayacak.
Olması gereken bu.
Peki bu yönde bir girişim var mı?
Hayır.
Milletvekili dokunulmazlığını dillerine dolayanlar, Danıştay Başsavcısı’nın kanunda bile olmayan bir dokunulmazlık zırhı ile korunmasını seyrediyorlar!
‘Şahsi suç’ kapsamındaki bir eylemi, ‘ağır ceza’lık ve ‘suçüstü’ hali ayan-beyan ortada olduğu halde, yetkili savcı soruşturmuyor, olayı Danıştay İdari İşler Kurulu’na bırakıyorlar!
O kurulun da, başsavcı için soruşturma izni vermeyeceği şimdiden belli.
Sıkı bir koruma kalkanı var o kurulda.. YargıtayBaşsavcısı Vural Savaş, nasıl ki; en ağır hakaretleri yapmasna rağmen korunup kollanmışsa, şimdi de Danıştay Başsavcısı korunup kollanacaktır.
Ama sayın Çölaşan’a bir hatırlatma yapalım.
Bugün; yetkili olduğu halde sizi ifade vermeye çağırmayan Ankara Savcılığı’ndaki yetkili savcılık makamına, yarın hukuku uygulama kararlılığı içindeki bir savcı atandığında, zamanaşımı süresi geçmemiş ise, yine dosyanız açılıp, yargılanma ihtimaliniz olacaktır.
Evet; sizin öve öve bitiremediğiniz özel yetkili mahkemelerden birisinin de, sizin için kurulup, orada yargılanmanızı isteyecek değiliz ama, şu an yetkili savcıların fiili durum oluşturarak, sizi soruşturmamalarını da tasvip edecek değiliz.
Kimse, kendisini kanunların üstünde görmemelidir. Buna Danıştay Başsavcısı da dahildir. Gün doğmadan, bakalım neler doğar!