Turgut Özal’ın şaibeli ölümü ile ilgili yıllarca sakladığı gizli bilgileri sebebi ile, Emin Çölaşan dün savcıya ifade verdi.
İfadesinin hukuki tanımlaması, bugün için tanıklık.
Bugün tanık olarak ifade verdi ama, yarın ne olarak verir, bilinmez.
Niye böyle söylüyorum?
Şunun için:
Çölaşan, kendi ağzıyla söylüyor, 1993 yılında Özal’ın ölümünden önce kendisine verilen bilgiyi, ilk defa 2002’de yazmış!
Bir gazeteci, kendisine verilen çok önemli bir bilgiyi, 9 sene saklar mı?
Hele hele bu gazeteci (!), minik kuşuyla ünlü Çölaşan ise.
Değil 9 sene, 9 saat saklayamaz, bizim tanıdığımız Çölaşan, o bilgiyi.
Ama ne hikmetse, Özal’ın öleceği yönünde kendisine verilen bilgiyi, 9 sene saklamış!
Niçin acaba?
Birilerini korumak için mi?
?????.....
Veeee. Sonra da getirmiş, tam Ecevit için de benzer bir operasyon yapılırken, bu anısını anlatmış!
Tam burda, gelin de şu kuşkuyu duymayın:
Yoksa, Ecevit için gerçekleştirilecek operasyonun faillerine, o yazı ile bir mesaj mı gönderiliyordu?
Operasyonun faillerine, “Bakın 9 sene önce de benzer bir operasyon yaşandı. Hiç kimseye bir şey olmadı. Size de bir şey olmaz.Operasyon için tam gaz” mı denilmek isteniyordu?..
Ki; o yazının 3 gün sonrasında, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, Başkent Hastanesi’ne götürülüp, günlerce yanlış tedavi uygulama operasyonuna maruz bırakılıyordu..
Özal’ın başına gelenlerin bir başka versiyonu, Ecevit’in başına geliyordu!
Yakında hepsi, günyüzüne çıkacaktır.
Ama bugün için en azından şunu söyleyebiliriz: “Emin Çölaşan, Turgut Özal’ın ölümü ile ilgili, kendisine verilen bir bilgiyi, ölümden önce savcıya ulaştırmalı idi. En azından, ölümden hemen sonra, bu bilgiyi savcıyla paylaşmalı idi.”
Ne ölümden önce, ne ölümden hemen sonra..
Taa 9 yıl sonrasına kadar, bu bilgi kimse ile paylaşılmıyor..
O zaman bizim de sormamız lazım; “En azından ‘bildiğini gizleme’ yönünde bir kusuru yok mu, Çölaşan’ın?..”
Kendisine ulaştırılan bilgiyi savcı ile paylaşsaydı, bir neticeye varılırdı veya varılmazdı. O ayrı bir konu..
Ama kişiye düşen vazife, adli olaylar hakkında bildiklerini, gizlemeden hemen yargıya aktarmaktır.
Sonuçta Çölaşan, dün yaptığı tanıklığı, 17 sene önce kendi müracaatı ile yapmalı idi.
Yapmadı.
Savcının daveti üzerine, dün yapmak zorunda kaldı..
Bakalım, tanıklıktan sonra neler olacak?
Yıllardır, sağcı politikacı görüntüsü veren HüsamettinCindoruk’un da, aynı konuda ifadesi alınacak mı?..
Hayatı boyunca darbe aleyhtarı açıklamalarıyla kendisini tanıdığımız Cindoruk’un, 2010’da geldiği noktadaki darbeseverliğinin arka planı, bu vesile ile aydınlatılacak mı?
“Darbeciler şöyle yaptı, darbeciler böyle yaptı” diye hayatı boyunca darbeci askerleri suçlayan bir adamın, 2010’da darbecileri niye savunduğunu, bu vesile ile öğrenebilecek miyiz?
Öyle ya, Cindoruk anlatmış, Özal’ın öleceğini,Çölaşan’a!
“Devletin tepesinde herkes biliyor” diyerek..
“Devletin tepesi”nden kastedilen ne acaba?
Bildiğimiz “devlet” mi?
Yoksa, “derin devlet” mi?
Bence “derin devlet” olmalı!
Turgut Özal’ın kendisi bile hastalığını bilmediğine göre “derin devlet” olmalı, kastedilen! (Çok yakında öleceğini bilse, yeni bir parti kurdurup, Cumhurbaşkanlığı’ndan istifa ederek partinin başına geçme planı yapmazdı herhalde!)
Kastedilen “devlet” olsa, devletin tepesindeki Cumhurbaşkanı’ndan, ailesinden niye gizlesin, bu bilgiyi!
Kimbilir belki de; “Devletin tepesindeki herkes biliyor” cümlesi, “derin devlet silsilesi”ni çorap söküğü gibi tümüyle önümüze dökecektir..
Turgut Özal’ın, Uğur Mumcu’nun, Eşref Bitlis’in üç ay içindeki ardı ardına ölümleri, belki de bu soruşturma ile aydınlanacaktır..
YENİ AKİT