Mustafa Kırıkçıoğlu / Mecra
İmparatorluklardan ulus devletlere Ortadoğu’nun modern tarihi
Ortadoğu’nun tam olarak neresi olduğu ve bölgenin “modern” tarihini anlatmaya nereden başlamak gerektiğine dair birçok farklı görüş sunulabilir. ABD’li tarihçi William L. Cleveland, “Modern Ortadoğu Tarihi” kitabında, coğrafyayı batıda Mısır’dan doğuda İran’a, kuzeyde Türkiye’den güneyde Arap Yarımadası’na kadar tanımlayarak son birkaç yüzyıldaki siyasî tarihine odaklanıyor.
Kitabını İslâmiyet’in doğuşu ve yayılmasıyla ilgili kısa bir bölümle başlatan Cleveland, bölgenin modern tarihinin nereden başlaması gerektiğine dair cevabı da kendince veriyor.
Modern Ortadoğu Tarihi kitabı kronolojik olarak devam etse de bölümler aynı zamanda tema ve coğrafyaya göre ayrılmış. Böylece kitap, özellikle son 200 yılda yaşanan gelişmelerle ilgili Ortadoğu’nun hiçbir bölgesinde bir boşluk bırakmamaya çalışmış.
- Cleveland’ın kitabının en önemli özelliklerinden biri, Batılı bir yazar olarak İngiltere ve Fransa gibi güçlerin kısa süreli de olsa bölgedeki hâkimiyetinin yarattığı tahribatı ayrıntılı bir şekilde okuyucuya aktarması.
Yazara göre kendi kitabının en önemli temalarından biri, “reformlar çağı sırasında ve ondan sonraki dönemde yerleşik Osmanlı-İslâmî idarî uygulamaları ve toplumsal ilişkilerinin bozulması ve giderek yok olması sürecinin Ortadoğu halkları açısından alt üst edici ve gelecek ufkunu karartıcı” bir öneme sahip olması.
Mandacı zihniyetin, tarihsel olarak hiç bölünmemiş coğrafyaları parçalayarak ya da birbirleriyle sorunlu kültürel grupları bir araya getirerek, tüm sosyal ve coğrafî yapıyı zorlayan keyfî ülkeler ortaya çıkarmasının çatışmaları nasıl körüklediğine dair örnekleri bulmak kitapta mümkün. Suriye hakkındaki şu örnek bile, 2011’den bu yana devam eden yıkıcı savaşla ilgili sebepleri, geçmişten kopuk olarak sadece güncel siyaset ve hareketlerde aramanın beyhudeliğini gösteriyor:
“Suriye mandasında Fransa bir dizi ayrı siyasal birim yarattı ki, bunların varlığı Suriye millî kimliğinin gelişmesini geciktirmek üzere tasarlanmıştı. Böylece 1920'de Şam ve Halep, her biri kendi valisi ve Fransız danışmanlarıyla iki ayrı devlete bölündüler. Siyasal parçalanmayı daha da arttırmak için Fransa, Suriye’nin iki bölgesel azınlık grupları olan Aleviler ve Dürzilerin farklılıklarını her birine ayrı birer devlet vererek vurguladı. Alevi devleti kuzeyde kıyı şehri Lazkiye çevresinde, Cebel Dürzi devleti de Şam’ın güneyinde Dürzilerin çoğunlukta oldukları bir bölgedeydi. 1936 ve 1939 yılları arasında kısa bir süre dışında iki devlet de 1942'ye kadar Suriye'den idari bakımdan ayrıydı… 1946'daki bağımsızlığından sonra Suriye'nin karakteristiği olan yıkıcı siyasal istikrarsızlık, kısmen Fransız manda yetkililerinin bu kurumsallaşmış bölme uygulamasında aranmalıdır.”
Kitap, 2004 yılında basıldığı ve 21. yüzyılın başlarına kadar olan olayları ele aldığı için, Arap Baharı ve Deaş’ın yükselişi gibi Ortadoğu açısından çok önemli güncel siyasî meseleleri ele almıyor. Kitabın sonunda her ülke hakkında verilen zengin bibliografya da, ileri okumalar yapmak isteyen kişiler için son derece iyi bir kaynak oluşturuyor.