Çocukluk yetişkin hayatımızı ne kadar belirliyor?

Helene Guldberg, çocukluğun yaşamın geri kalanındaki belirleyiciliği üzerine tartışılması gereken fikirler öne sürüyor.

Dr. Helene Guldberg / kemalsayar.com

Çocukluk yetişkin hayatımızı ne kadar belirliyor ?

Bilim yaygınlaşmış iddialara rağmen çocukluk deneyimlerinin yetişkin yaşamlarımızı belirlediği iddiasını desteklememektedir.

Zor çocuk, ihmalkâr ya da müdahaleci ebeveynlik meselelerinin iyilik halimiz ve merkezi sinir sistemimiz üzerinde kalıcı bir iz bırakabileceği iddialarının doğru olmadığını biliyor muydunuz?

Psikanalist psikoterapist Sue Gerhardt, Why Love Matters: How Affection Shapes a Baby's Brain kitabında bebeklik döneminde ebeveyn bakımının yetersiz olmasının yetişkinlikte strese tepki verme yeteneğini sınırlayacağı, depresyon, bağımlılık ve anoreksiya gibi durumlara duyarlılığı artıracağını söylüyor. Keşifleri Gedhart’ı, "ebeveynlerin yanlış bilgisinin veya bir bebeğe bakma konusundaki yetersizliklerinin çocuklarda ömür boyu sürecek ve kaçınılmaz olarak başkalarına da zarar verecek engeller oluşturabileceği" sonucuna ulaştırmış. Görünüşe göre çocuk yetiştirmek o kadar hassas bir konu ki, mesela bir bebeğin ağlamasını çok sık görmezden gelmek bebeğin daha sonraki yaşamında çok derin etkiler bırakabiliyor.

Erken dönemde yaşadıklarımız ile belirlendiğimiz “bebeklik determinizmi” fikri giderek daha fazla destekleniyor. 1997'de önceki First Lady ve şimdi New York senatörü olan Hillary Clinton, popüler olan bu tartışmayı şekillendirmek için sinirbilimdeki gelişmelerden yararlandı. Beyaz Saray’da gerçekleşen konferansta erken dönem deneyimlerinin "hayatın geri kalanını şekillendirecek kapasitelerin" gelişiminden sorumlu olduğunu ve "beynin nasıl şekillendiğini belirleyeceğini" iddia etti. İlk üç yıldaki deneyimler tarafından “çocukların barışçıl, saldırgan, adanmış ya da disiplinsiz olup olmayacağının” belirleneceği fikri desteklendi. 

Birleşik Krallık'ta, Temmuz 2004'teki gazete manşetleri, kreşlerin iki yaşından küçük çocukları “haydutlara” dönüştürdüğünü iddia etti. Dünyanın dört bir yanında yapılan araştırmalar bebeklerin duygusal ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için grup bakımı yerine bire bir bakıma ihtiyaç duyulduğunu söyledi. Küçük çocuklarda “antisosyal davranış ve saldırganlık” yaygınlığını artıran kreşler hakkında “yeni kanıtlar” sunuldu.

Bu iddialar, İngiliz psikiyatrist John Bowlby'nin 1950'lerdeki çalışmalarına dayanan duygusal ve sosyal gelişim için “kritik dönemlerin” olduğu fikrine dayanmaktadır. “Kırılgan” ve “dayanıklı” çocuklar arasındaki farkın erken dönem ilişkilerin kalitesinde; özellikle de bir anne figürüne bağlanmalarında olduğu savunuldu. Bu nedenle, ihtiyaçları olduğunda yanlarında olan bir ebeveyne güven geliştiren çocuklar, bu güveni başkalarıyla olan ilişkilerinde de tekrarlar. Bowlby, bakıcılarıyla güvenli bir ilişkinin çocukları daha güvenli ve stresli durumlara karşı daha dayanıklı kıldığını iddia etti. Bebeklik döneminde güvenli bağlanma geliştirmeyen çocuklar ise yetişkin olduklarında güvenli ilişkiler geliştirememektedir.

Klinik psikolog Oliver James benzer şekilde insanları çocukluk deneyimlerinin kurbanı olarak görüyor. Bağımlılık, kişilik bozukluğu, şiddet, suçluluk, nevroz ve hiperaktivite gibi sorunların altı ay ile üç yaş arasındaki bakım türü ile ilişkili olduğunu iddia ediyor.

Nörobilim Alanından Kanıtlar

Why Love Matters: How Affection Shapes a Baby's Brain kitabında Gerhardt, beyin gelişiminin bebeklikte gördüğümüz ilgi türüne göre şekillendiğine göstermek için nörobilim çalışmalarından bahsediyor. Gedhardt, benzersiz kişiliklerimize duyarlı insanlar tarafından sevilmediğimizde "sosyal beynin" gelişiminin tetiklenmeyeceğini savunuyor. Peki, erken dönem deneyimler ve nörolojik gelişim arasındaki bağlantı hakkında gerçekte ne biliyoruz?

Bundan sonra, sinapslar uzun bir "budama" döneminden geçer. 1999 yılında ABD Ulusal Erken Gelişim ve Öğrenme Merkezi (NCEDL), erken yaşamın “kritik dönemlerine” ilişkin kanıtları değerlendirmek için sinirbilim ve erken dönem gelişim alanlarından tanınmış uzmanları bir araya getiren Kritik Dönemler Hakkında Eleştirel Düşünme adlı bir konferans düzenledi. Konferanstan yayınlanan kitapta Kuzey Karolina Üniversitesi'nde eğitim profesörü olan Donald B. Bailey “Ebeveynler, eğitimciler, politikacılar ve erken çocukluk savunucularının gelişimin kritik “fırsat pencereleri” kavramını paylaştığını ifade etti. Bailey "insanların neredeyse her yaşta değişme ve deneyimlerinden öğrenme konusundaki olağanüstü yetenekleri hakkında erken çocukluk yıllarının diğer yıllardan daha önemli olduğunu gösteren birçok kanıt olduğunu” ekledi. 

Ayrıca nörolojik gelişimin genel modelinin iyi kurulmuş olmasına rağmen sinaptik devrelerin deneyimle nasıl şekillendiği ve değiştirildiği konusundaki anlayışımızın sınırlı olduğu da açık. Bebeklik döneminde alınan bakım türünün yeni sinapsların yaratılması veya sinaptik budama üzerindeki etkisi konusunda kesin bir kanıt yok. Bu süreçler, bebeklerin deneyimlerinden bağımsız olarak gerçekleşir.

Görme, işitme ve hatta dil becerisi gibi bazı şeyler için “kritik dönemler” vardır. Bu dönemde uyaranların tamamen yokluğu geri döndürülemez olumsuz sonuçlara yol açabilir. James S. McDonnell Vakfı başkanı ve The Myth of the First Three Years’ın yazarı John Bruer'in ABD'nin en önemli halkla ilişkiler dizisi FRONTLINE'da söylediği gibi: “Dikkat etmemiz gereken şey, bu süreçte ihtiyaç duyduğumuz deneyimin türleridir. Dışarıdan çocuklara vermemiz gereken bir şey değildir ve her yerde mevcuttur.

Benzer şekilde, Washington Üniversitesi'nden sinirbilimci Steve Petersen, bir çocuğun normal nörolojik gelişimine müdahale etmek için çevrenin çok kötü olması gerektiğini söylüyor ve ebeveynlere şaka yollu “Çocuğunuzu dolaba koymayın, aç bırakmayın ve kafasına tavayla vurmayın yeter” diyor. 

Kreş Korkusu

İngiltere’de yapılan tartışmalarda kreşlerle ilgili yapılan nitelikli analizler yetersizdi. Guardian'da yazan Madeleine Bunting, dört aylıktan küçük bebekleri bir kreşe yerleştirmenin "içgüdüsel olarak" "tamamen doğru gelmediğini" iddia etti ve "Atlantik'in her iki yakasındaki araştırmaların dikkate değer ölçüde benzer sonuçlara ulaştığını; üç yaşından önce kreş bakımının çocuklarda güvensizlik ve saldırganlık görülme sıklığını artırdığını” ekledi. Bunting, Amerika'da ve Birleşik Krallık'ta Ulusal Çocuk Sağlığı ve İnsan Gelişimi Enstitüsü (NICHD) tarafından yapılan büyük ölçekli iki boylamsal çalışmaya atıfta bulunuyordu. Ancak hiçbiri erken yaşta kreşe giden çocuklarda uzun süreli zararı ispatlayan kanıtlar içermiyordu. 

NICHD, ABD'deki üniversitelerin araştırma ekipleri çocukların gelişimiyle ilgili en kapsamlı çalışmalardan birini gerçekleştirdi. 1991 yılında bebeklerinin doğumundan 2004 yılına kadar 1364 aile takip edildi. Çocukların gelişimi eğitimli araştırmacılar tarafından yapılan gözlemler, yüz yüze ve telefon görüşmeleri, bilişsel, dilsel, sosyal ve duygusal gelişimin standartlaştırılmış testleri ve anketler gibi çok sayıda farklı yöntem kullanılarak yapıldı. 

Bunting'in ima ettiğinin aksine, NICHD çalışması, çocuk bakımının çocukların anneleriyle olan bağlanma ilişkilerini bozduğunu bulgulamadı. NICHD, kreşte geçirilen süre ile dört buçuk yaşa ait davranış sorunları arasında bir bağlantı olduğunu iddia etti. Ortalamanın üzerinde saldırganlık, itaatsizlik veya atılganlık dereceleriyle çocuk bakımında 30 saat veya daha fazla zaman geçiren çocukların oranı %17 idi. Bununla birlikte, diğer ABD'li araştırmacılar tarafından belirtildiği gibi herhangi bir normal örneklemde ortalamanın üzerinde davranış sorunları gösteren sahip çocukların oranı %17'dir. Yani kreş çocukları örneği aslında normdan farklı değildir.

Çeşitli okul öncesi eğitim ortamlarında 3000 çocuğun gelişimini araştıran Birleşik Krallık'taki “Okul Öncesi Eğitim Temini” araştırması, üç yaşından önce (özellikle iki yaşından önce) yüksek düzeyde "grup bakımının" ile yüksek düzeyde anti-sosyal davranışın ilişkili olduğunu bulguladı.


Ancak bu veri çocukların grup bakımı tarafından zarar gördüğü anlamına gelmez. Çocukların hayatlarının belirli bir aşamasında daha saldırgan olduklarının bulgulanması hep öyle olacakları anlamına gelmez. Küçük yaşlardan itibaren kreşe giden çocukların (dikkat çekme, diğer çocuklarla tartışma, kavga etme ya da yetişkinlere karşılık verme gibi normal çocukluk davranışlarını içeren) "sorunlu davranışlar" sergilemeleri ilk yıllarını kreşte geçirmemiş çocuklara göre daha erken olabilir.

Çocukların davranışları büyüdükçe değişir. George Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde klinik psikiyatri ve pediatri profesörü olan Stanley Greenspan'in belirttiği gibi, küçük çocuklarda davranış ölçütleri sonraki durumlar hakkında zayıf bir göstergedir. Dört yaşındaki bir çocuk bugün “itaatsiz” ve “zorlayıcı” olabilir, ancak bunun çocuğun yarınki davranışı için ne anlama geleceği mutlak değildir. Pek çok sosyal ve duygusal davranışın anlamı çocuk büyüyene kadar ortaya çıkmayabilir. Gözlemsel olarak çok benzer görünen davranışlar, farklı çocuklar için çok farklı anlamlara gelebilir. Kendileriyle konuşulduğunda karşılık vermek, bir çocukta itaatsizlik ve dar görüşlülüğün alameti iken diğerinde ise kendine güvenin ve merakın işareti olabilir.

Ek olarak, büyük ölçekli kreş çalışmalarında kullanılan sosyal ve duygusal gelişim ölçütlerinin kısa bir kullanım geçmişine sahip olmaları nedeniyle sınırlılıkları vardır. Bilişsel ve dilsel gelişim ölçütleriyle aynı ölçüde henüz standardize değillerdir.

Ebeveyn Eğitimi

Politika danışmanları, ebeveynleri küçük çocuklarını tam zamanlı kreşe göndermekten caydırmak için yapılan son talepleri reddetti. Ancak bu, kreşin çocuklara kalıcı bir zarar verme olasılığının düşük olduğunun kabul edilmesinin bir sonucu değildi. Ebeveynlerin çocuklarının duygusal ihtiyaçlarını karşılama konusunda kendilerine güvenmemelerinin bir sonucuydu. Günümüzün kültürel algısı yetişkinleri “duyguların dilini bilmeyen” ve profesyonel danışmanlardan sürekli yardıma ihtiyaç duyan kişiler olarak görmekte.

Örneğin, Gerhardt hükümet girişimlerinin "hamilelik ve doğum sonrası ilk iki yılı" hedeflemesi gerektiğini savunuyor. Benzer şekilde, Temmuz 2003'te önde gelen düşünce kuruluşlarından Birleşik Krallık Kamu Politikası Araştırma Enstitüsü (IPPR), hükümeti hamilelik ve aile hayatının ilk aylarında anneleri desteklemek için daha fazlasını yapmaya çağırdı. An Equal Start ve IPPR yardımcı direktörü raporunun ortak yazarlarından Liz Kendall, şunları söyledi: “Çocukların hayata eşit bir başlangıç ​​yapmaları için hükümet, ebeveynlik rolünün önemini göz ardı edemez. Çoğu ebeveyn için pratik, sosyal ve duygusal desteğin olmaması, hükümetin çocukluktaki eşitsizlikleri azaltmaya yönelik diğer girişimlerini baltalar”.

Ebeveynlerin, özellikle de hükümetin başarısızlığa mahkûm olduğunu düşündüğü ebeveynlerin yaşamlarına müdahaleyi teşvik eden hükümet girişimleriyle bir sıkıntıları yok. Ağustos 2004'te İngiltere'nin polis faaliyetleri bakanı Hazel Blears, hırsızların, soyguncuların ve gangsterlerin çocuklarını, doğumdan itibaren "hedefleyerek" ve "izleyerek" yasaları çiğnemelerini önleyecek bir plan teklif etti. Çocukların doğru yolda kalmalarını sağlamak ve yıkıcı davranışları daha ilk günden engellemek için bebekliklerinden gençlik yıllarına kadar "izlenmesi" gerektiğini savundu. Hükümetin “Her Çocuk Önemlidir” adlı raporunda önerilen çocuk koruma önlemleri birkaç çocuğu bakıcıları tarafından ciddi ihmal ve istismardan korumaktan çok tüm ebeveynlerin hükümetin öngördüğü ebeveynlik standardına uymasını sağlamakla ilgili. Çocuklardan sorumlu bakan Margaret Hodge şunları söyledi: “Bütün ailelere daha fazla destek sağlayarak koruyucu politikalara öncelik vermek istiyoruz”. Önerileri arasında, anne babaların bebek bezi değiştirmek, çocuk hastalıklarıyla ilgilenmek, uyuşturucu sorunu ve ebeveynleri sorumluluklarını daha ciddiye almaya teşvik etmek için sınıflar düzenlemek gibi her konuda tavsiye almaları için devlet yardım hatları hazırlamak yer alıyor.

Ekim 2002'nin başlarında, hükümet destekli Ulusal Aile ve Ebeveynlik Enstitüsü “Kahvaltıdan Yatma Zamanına: Size ve çocuklarınıza gün boyu yardım etmek” başlıklı bir broşür yayınladı! Broşür “Çocukların ihtiyaçları ve anlayış düzeyleri büyüdükçe değişir ve dört yaşındaki bir çocuktan beklenebilecek olan şeyler iki yaşındaki bir çocuktan beklenemez” veya “Kimse incinmedikçe çocuklar kendi münakaşalarını kendileri çözmeli, eğer birbirlerini incitirlerse ayrılmalıdır” gibi temel bilgilerden oluşuyor. Ebeveynlerin, bu apaçık gerçekleri bilmeleri için devlet destekli çocuk yetiştirme uzmanlarından oluşan bir ordunun tavsiyesine ihtiyacı yok.

Ancak broşür, yalnızca sağduyuyu vaaz etmenin ötesine geçmekte. Ağır basan mesaj: Ebeveynler çocuklarını disipline etme şeklini ciddiye almazlarsa onları kasıtsız olarak uzun vadeli zararlara maruz bırakabilir. Bu nedenle, ebeveynlere çocuklarına bağırmamaları, bunun yerine “Eleştiriden beş kat daha fazla çocuklarını övmeye çalışmalı”. Belki de enstitü çocukları dolaba kilitlemenin, aç bırakmanın veya kafalarına tavayla vurmanın tehlikeleri hakkında da uyarıda bulunmalıydı?

Ebeveynler, çocuklarıyla nasıl ilişki kuracakları konusunda bu tür kuralcı tavsiyelere ihtiyaç duyduklarına ne kadar çok inandırılırsa çocuklarıyla günlük etkileşimlerinde o kadar çekingen ve güvensiz olacaklar. Sevgi spontane duygusal etkileşimlere dayanır ve bunlar aracılığıyla ifade edilir. Çocuklarla yıkıcı olmayan bir şekilde ilişki kurmak için belirli bir senaryoyu izlememiz gerektiğine inanmaya yönlendirilirsek sonunda sevgi dolu, şefkatli ve empatik duyguları ifade etmekten alıkonulmuş oluruz.

Ancak gerçek şu ki, çoğu ebeveynin iyi ve kötü günleri olur. Çoğu çocuk, ebeveynlerinin mükemmel olmadığı gerçeğiyle başa çıkabilir. Çocuklarının her ihtiyacını karşılayamadıkları için suçluluk duymak ebeveynlere fayda sağlamaz. Çocukların mevcut kötü davranışlarını ve gelecekte karşılaşacakları her türlü sorunu ana-babalarına atabileceklerini düşünmelerinin hiçbir yararı yoktur. Ayrıca ailemize ve özel hayatımıza müdahalenin norm haline getirilmesi hiçbirimiz için iyi olmayacaktır.


Çeviren: Uzman Klinik Psikolog Rabia Yavuz

Kültür Sanat Haberleri

Bilgi, inanç ve eyleme yönelik bir ömür çaba: Sezai Karakoç
Genç Birikim dergisinin Kasım 2024 sayısı çıktı
Umran dergisinin 363. sayısı çıktı!
Dava ahlakına sahip bir Müslüman: Sezai Karakoç
Genç Birikim dergisinin Ekim 2024 (268'inci) sayısı çıktı