ERGİN SÖNMEZLER / HAKSÖZ-HABER
“Çocukları küçük kurşunlarla mı öldürürler anne?”
(Temmuz 1995 Srebrenitsa soykırımında küçük bir çocuğun vurulmadan önce annesine sorduğu soru… Tarihin yüzkarası günlerinden sadece biri…)
Hayır be ciğer parem…Hayır be sâbim.. Kaderdaşlarını Halepçe’de zehirli gazlarla boğarak, Hiroşima’da atomla barbarca, Grozni ve İdlib’de napalm ile yakarak, Gazze’de ise fosfor bombalarıyla kalleşçe vahşice öldürürler alçaklar!
Öyle ki;
Minicik bedenlerinin etrafa saçılan parçalarını dahi bulamazlar çoğu zaman.
Kurşunlarla vurulanların mezarı olabilirken onlarınki olmaz. Gökyüzünü dahi dar ederler onlara kurban olduğum…
Belki de onlara gökler yakışırdı… Yeryüzü zaten dar geliyordu onlara.
Bizler sıcacık yataklarımızda uyurken, onlar uzun ve kahırlı bir türlü bitmek tükenmek bilmeyen gecelerde, ceylan misali titreyen minicik yürekleriyle usulca bir kuytuda annelerine sarılarak ölümü beklerler. Coğrafyamın makus kaderiydi zaten bu durum. Hiç bitmeyen…
Sadece anneleri onları “Üzülme, Allah bizimle.” sözüyle teselli ederek bağırlarına basıp bedenlerini kalkan ederek korumaya çalışırlar. Kulakları sağır eden bomba seslerinden ve yıkımlardan…
Kusura bakma ey küçük kardeşim… O kadar utanıyorum ki;
Sadece susasım ve başımı eğesim geliyor… Kelimeler boğazıma düğümleniyor. Haykıramıyorum... Ne diyebilirim ki artık…
Sadece ve yalnızca ahvalimizi Rabbimize havale etmekten başka...
Ey Çaresizlerin ve Çaresizliklerin Çaresi Allah’ım…
Sana dayanıyoruz… Sana bırakıyoruz… Sana sığınıyoruz…
Nedense yüreğim durulmuyor bu seher vakti. Bir türlü ruhum teselli bulmuyor. O korku dolu bakışlarınız yadıma (hatırıma) gelince bedenim titriyor, hücrelerime kadar ürperiyorum. İnce ve derin bir sızı alev alev yakıyor bağrımı. Soluğumu daraltıyor… Sinemi dağlıyor…
Ey Gazzeli çocuk(lar)! Masumlar ve Mahrumlar…
Ey büyümek nedir bilmeyenler..!
Ey şerefli ciğerpareler..!
Sizler yeryüzünün ve insanlığın kuruyan damarlarına kanlarınızla can verdiniz…
Maskesini düşürdünüz tüm aşağılık suskunların ve vahşi yüzünü zalim ve müstekbirlerin. Bizler ise bir damla gözyaşını dahi çok gördük sizlere.
Sahi;
vurulurken, canınızı Rabbe teslime ramak kalmışken, meleklerin o rahmet yüklü bakışlarıyla mı kucaklandınız?..
Deyin hele, kurban olurum size…
Ne olur bizi affedin. Size sahip çıkamadık. Sizi koruyamadık. Melek olup uçuverdiniz Rabbinizin katına. En emin ve güvenilir makama. O çocukları çok seven Resul’ün yanı başına. Ne bir selam salacak ne de bir kelam edecek yüzümüz dahi yok.
Orada ne aşağılanma, ne horlanma ne de korku yok. Bilirim, özlemle sevdiklerinizi bekler durursunuz. Huzurla, sükûnetle...
Belki de suskunluğumuzu içimize gömeceğiz.
Hele ki;
Katledileceğinizi bile bile el ve ayaklarınıza yazıp karaladığınız o isminizin olduğu yazılar yok mu?..
Tarihe, çağa ve insanlığa vurduğunuz en büyük yüz karası utanç damgasıydı aslında… Zihinlerden asla silinmeyecek olan…
Bilirim elbet;
Size tayin edilen kader tamamen teslimiyet, zorla göç ya da ölüm idi.
Sizler izzetli bir ölümü onursuz bir hayata tercih ettiniz…
Ne mutlu size!
Her şeye ve herkese rağmen...
Topraklarımıza, bilinçlerimize, yüreklerimize çizilen ve dayatılan sınırları iman, vicdan ve yürek sınırsızlığının genişliği ile bertaraf ettiniz.
Şehadetiniz, Şahidliğiniz mübarek olsun!…
Bilin ve unutmayın ki;
“Zafer inananlarındır.” Ve “zafer yakındır.”
Bu, Allah’ın vaadidir.
Allah’tan daha vaadine sadık olan kim ola ki?..
Ey Gazzeli çocuk(lar)..!
“Sevinin başlar yüksekte…
Ölsek de sevinin, eve dönsek de…
Sanma ki bu tekerlek kalır tümsekte…
Gün doğar, gün batar. Ebed elbet sizindir!”
Sizler de biliyorsunuz ki;
Hayatlarınızı alabilirler lâkin imanınızı, özgürlüğe olan sevdanızı, sadakatinizi ve umudunuzu asla alamayacaklar.
O mübarek kanlarınızla titriyor kalpler, yeşeriyor umutlar, açıyor çiçekler, eriyor kirler ve sinmişlikler.
Ne mutlu size! O kelebek misali kısacık ömrünüzle tarihe destan misali kazılacak şanlı bir direnişin imrenilecek mührünü vurdunuz.
Şöyle düşündünüz;
Acziyet ve teslimiyet zilletine düşüp bir süre daha yaşayıp yıllar sonra ölüm meleği ile buluşma anı geldiğinde, geriye dönüp tek bir fırsat vermesi için Rabbe pişmanlıkla yakarmaktansa “madem ölüm bir defa gelecek, o da neden ALLAH için olmasın?” deyip şehadete yürüdünüz.
Tereddüt etmeden hem de...
Melekleri dahi imrendirircesine…
Tarihi dahi titretircesine…
Mübarek olsun…
Ve siz(ler)..!
Ey Zalım oğlu zalımlar! Ey aşağılık katil sürüleri! Ey kudurmuş kafirler!
Yeryüzünün lanetlileri!
Onlar ÇOCUK ulan Çocuk!
Çocuklara kıyılır mı?…
YETER ARTIK..!
Durulmayan yüreğim aklıma gelen şu ayet ile bir nebze ancak teselli buluyor:
“Deki: Ey kafirler! Topluca yenileceksiniz ve cehenneme sürükleneceksiniz!” (K. Kerim)
Jibo zaliman bijî cehennem!