Çocukları anlamlandırmak

Bir anne için özellikle erkek evlâtları zaptetmek zordur. Hele belli yaşlarda bütünüyle zorlaşır. “Yapma” dediğinizi yapar, “yap” dediğinizi ise asla yapmazlar. Bunun için de bin türlü mazeret sıralarlar. Hatta yalana yönelirler.

İsminin açıklanmasını istemeyen bir okurum tam da bu konuya değindi işte: “On yaşında bir oğlum var, inadına aykırı gidiyor, hatta durup dururken eşyalara zarar veriyor, onunla başa çıkamıyorum.”
Bu okurum şahsında tüm annelere şunu hemen söyleyeyim ki, çocuğun eşyalara zarar vermesi, eşyaların annesini kendisinden çaldığına inanmasıyla ilgili olabilir. Haksız da sayılmaz hani: Bazı anneler, kuşkusuz evlatlarını eşyalardan fazla seviyorlar, ancak eşyalarına ayırdıkları vakti çoğu zaman çocuklarına ayırmıyorlar...
Eşyalarına gösterdikleri ilgi ve sevgiyi ya çocuklarına göstermiyorlar, ya da eşyaların tozuyla, cilâsıyla, düzeniyle haddindan fazla meşgul olmaları çocuklarda böyle bir izlenim oluşturuyor. Tabiatıyla da annelerini kendilerinden çalan eşyalara karşı derin bir öfkeye kapılıp, onlardan intikam alma hevesine kapılabiliyorlar.
Anneleri yalnız kendilerine kalsın, tüm zamanlarını kendilerine ayırsın diye eşyaları bozmaya, kırmaya, çirkinleştirmeye çalışıyorlar: “Eşyalar çirkinleşirse, annem bana kalacak” diye düşünüyorlar.
Çocuklar bizim gibi hayata bakmadıklarından, olayları bizim gibi algılamazlar. Bu yüzden hoşumuza gitmeyen şeyler yaparlar: Mesela çok konuşurlar, çok bağırırlar, gürültü çıkarırlar, kırıp dökerler, ya da özene-bezene yetiştirdiğimiz gülü hoyratça koparır, nispet yapar gibi de yere atarlar. Biz bunlara “yaramazlık” deriz ve çok kızarız. Çünkü bazı yaramazlıklarını hiç anlamlandıramayız: “Neden gülü koparıp yere attı ki, sırf zarar vermek istediği belli işte” gibisinden değerlendirmelerde bulunuruz.
Hâlbuki sevgili dostlar, çocukların davranışları bir analizin ürünü değildir. Yani hareketlerini muhakeme etmezler, değerlendirmezler (o tarafları henüz oluşmamıştır), sonuçlarını hesaplamazlar, yanlış mı, doğru mu olduğunu düşünmezler, bu yüzden “mantık” ve “denge” aranmaz. Onlar sadece içlerinden geleni yapmaktadırlar. Ancak kendilerine davranışının yanlış olduğu, anlayabilecekleri şekilde anlatılınca, vazgeçebilirler.
Ne var ki, zaman zaman çok inatçıdırlar, kendilerini her konuda sınırladıklarını düşündükleri yetişkinleri taciz etmek için ellerinden geleni yaparlar.
Şimdi, çocuklarınızı anlamanız konusunda yardımcı olabileceğini düşündüğüm bir hayat hikâyesi anlatmak istiyorum...
***
Yaşlı adam lisenin tam karşısında bahçeli şirin bir ev satın almıştı. Karısıyla birlikte son yıllarını huzur içinde yaşamak istiyorlardı...
Taşındıklarının ilk birkaç haftasını huzur içinde geçirdiler. Ancak ders yılı başlar başlamaz her şey değişti. Çünkü dersten çıkan bir grup öğrenci, sokak boyunca dizili tüm çöp bidonlarını sırayla tekmeliyor, çıkan sese çığlıklarını katıp müthiş gürültü yapıyorlardı. Bu çekilmez gürültüye yaşlı karı koca ancak birkaç gün dayanabildiler... Bir sabah Lise Müdürü’ne çıktılar, olayı anlattılar:
“Lütfen ilgilenin” diye de ricada bulundular. Değişen bir şey olmayınca, polise şikayet ettiler. O hafta boyunca polis tüm sokağı denetime aldı. Fakat polisler sokaktan çekilir çekilmez, çocuklar öyle bir bağırmaya ve bidonları tekmelemeye başladılar ki, yaşlı adamla karısı neredeyse eski günlerini arar hale geldiler. Yedi çocuk babası dostu işte tam o sırada telefon etti.
Yaşlı adam o kadar doluydu ki, hâl hatırdan hemen sonra çocukları şikayete başladı. Dostu, yedi çocuk büyütmüş olmanın tecrübesiyle bir tavsiyede bulundu: “Tavsiyemi aynen uygulayabilirsen huzura kavuşursun” dedi.
Yaşlı adamın başka çaresi yoktu. Öğrendiği yöntemi uygulayacaktı...
Ertesi gün, tam da çocukların gürültüyle sokaktan geçtikleri saatte bahçeye çıktı. Çocuklar yaşlı adama hiç aldırmadan bidonları tekmelemeyi sürdürdüler.
Yaşlı adam ise her şey yolundaymış gibi gülümseyerek seyrediyordu. Tam önünden geçerlerken, çocukları durdurdu.
Elebaşı oldukları anlaşılan iki çocuğun gözlerinin içine gülümseyerek: “Hepiniz çok iyi çocuklarsınız” dedi, “tıpkı gençliğime benziyorsunuz. Ben de sizin yaşlardayken gürültü çıkarmaktan hoşlanırdım. Ama bunun ödüllendirilmesi lâzım. Eğer her gün bu saatte gürültü yaparsanız, size bir dolar vereceğim.”
Bu teklif çocukların çok hoşuna gitti. O günden sonra çöp bidonlarını daha büyük bir istekle tekmelediler, daha dayanılmaz biçimde gürültü ettiler. Birkaç gün sonra yaşlı adam, tekrar çocukların karşısına çıktı: “Çocuklar” dedi, “biliyor musunuz bu ay enflasyon yükselmiş; bu durumdan en çok biz emekliler etkileniriz.”
“Yani?” diye sordu çocuklardan biri, “ne demeye çalışıyorsunuz?”
“Bundan böyle size bir dolar yerine yarım dolar verebileceğimi söylemeye çalışıyorum, çünkü enflasyon gelirimi azalttı.”
Çocuklar bu durumdan pek hoşlanmadılar, ama razı oldular. Artık elli sent karşılığında sokaktaki çöp bidonlarını tekmeliyorlardı. Derken yaşlı adam, bir süre sonra bir kez daha karşılarına çıktı:
“Kötü haber” dedi, “bu ay da enflasyon yüksek çıktı. Anlayacağınız gelir kaybım arttı. Bundan sonra ne yazık ki sadece yirmi beş sente bidonları tekmeleyeceksiniz.”
Gruba önderlik eden iki çocuk kendi aralarında tartışıp bir karar verdiler:
“Bu imkânsız bayım. Günde yirmibeş sente bu zor işi kimseye yaptıramazsınız. Gücenmeyin, ama biz işi bırakıyoruz.”
Yaşlı adamla karısı o günden sonra bahçeli evlerinde huzurlu ve mutlu bir hayat yaşadılar.

VAKİT