Çocuklara Karşı İşlenen Suçların Cezaları Artıyor

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Arınç, çocuklara karşı işlenen bazı suçların sürelerinin artırılmasına ilişkin bir düzenleme getirildiğini söyledi.

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, cinsel dokunulmazlıklara karşı işlenen suçlarla ilgili, "Çocuklara karşı işlenen bazı suçların koşullu salıverilme sürelerinin artırılmasına ilişkin bir düzenleme getiriliyor. Cinsel sadırı suçlarından hapis cezasına mahkum olanların şartlı salıverilme süreleri 2 bölü 3 oranından 3 bölü 4 oranına çıkarılmaktadır" dedi.

Başbakanlık Yeni Bina'da düzenlenen Bakanlar Kurulu Toplantısı'nın ardından gazetecilere açıklamalarda bulunan Arınç, toplantıda bazı Bakanların yaptığı sunumlara ilişkin bilgi verdi.

Toplantıda, özellikle cinsel dokunulmazlıklara karşı işlenen suçlar ve buna bağlı yine kamuoyunun üzerine hassasiyet gösterdiği konular üzerinde yapılacak yasal düzenlemelerin takdim edildiğini belirten Arınç, bu konu üzerinde görüş birliğine varıldığını, yakın zamanda TBMM'ye gönderilecek tasarının yasalaşması için çalışılacağını ifade etti.

Cinsel dokunulmazlıklara karşı işlenen suçlarlar

Başbakan Yardımcısı Arınç,  Adalet Bakanı Bekir Bozdağ tarafından, "Cinsel dokunulmazlıklara karşı işlenen suçlar"a yönelik hazırlanan yasa tasarısıyla ilgili yaptığı sunuma ilişkin detaylı bilgi verdi.

Arınç, 1 Haziran 2005'te yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu'nun uygulanmasının üzerinden 9 yıl geçtiğine işaret ederek, "Burada karşılaştığımız bazı konularda yeni düzenlemeler yapılmasına ihtiyaç duyuluyor. Basit cinsel fiiller, yani sarkıntılık ve daha ağır fiiller, saldırı veya tasaddi için verilen cezalar arasında makul bir denge kurulması ve cezaların kademeli olarak artırılması öngörülüyor" diye konuştu.

Mevcut yasalarda "Beden ve ruh sağlı bozulması halinde cezanın artırılacağına ilişkin bir düzenleme" bulunduğunu anımsatan Arınç, şöyle devam etti:

"Biliyorsunuz bu düzenleme sebebi, olayın mağdurları adli tıpla hükümet tabiplikleri arasında veya sağlık kurumları arasında defalarca gidip gelmeler ve burada ayrıca büyük bir mağduriyet söz konusuydu. Artık bu tür suçlarda beden ve ruh sağlığı bozulması halinde cezanın artırılacağı hükmünde, bunu kaldırıyoruz. Yani beden ve ruh sağlığı bozulması halini, cezayı artırıcı bir sebep olmaktan çıkarıyoruz. Mağdur ve mağdurelerin eziyet, işkence, psikolojik rahatsızlık görmemesi için buradaki cezaların artırılacağı kısmını, cezanın kendi içine koyuyoruz. Yani suçun temel şeklinin cezası artırılmaktadır ayrıca bir muayenesine ihtiyaç kalmayacaktır."

Tasarının, suçun cinsel taciz ve söz atma şeklinde işlenmesi halinde mevcut cezayı artırdığını dile getiren Arınç, şunları söyledi:

"Suçun sarkıntılık yoluyla işlenmesi halinde yine tasarıda yani 5237 Sayılı Kanunun hükümlerinde artırma öngörülmektedir. Suçun yoğun hareketlerle yani ceza kanunun tabiriyle tasaddi halinde işlenmesiyle yine cezalar hemen hemen bir misli artırılmaktadır. Suçun cinsel ilişki şeklinde işlenmesi halinde de cezaların mağdurun yetişkin olması veya mağdurun çocuk olması hallerinde tekrar hemen hemen bir misline yakın artırılmaktadır. Cezayı artıran nedenlere ilişkin düzenlemeler TCK'da vardı, yani suçun işlenmesini kolaylaştıran bazı faktörler ki mesela mağdurun ve mağdurenin vesayet altında olması, failin kamu görevini kullanması, koruyucu aile, kayın hısımlığı, üvey baba ve toplu olarak birlikte yaşanan yerlerde işlenmesi halinde de ağırlaştırıcı sebep kabul edilmektedir. Suçun yetişkinlere karşı işlenmesi halinde teferruatlarına girmeyeceğim cezalar yarı oranında artırılacaktır."

"Suçun çocuklara karşı işlenmesi halinde..."

"Suçun çocuklara karşı işlenmesi halinde cezalar yine bir bölü iki oranında artırılacaktır" diyen Arınç, "Cinsel taciz suçunun çocuğa karşı, kamu görevinin sağladığı kolaylıktan faydalanarak biraz önce saydığım özel durumlar ve teşhir suretiyle işlenmesi halinde, posta ve elektronik haberleşme araçlarının sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle işlenmesi halinde de ceza artırılacaktır" ifadesini kullandı.

Arınç, 15 yaşını bitirmiş çocukların, rızasıyla cinsel ilişkiye girmesine ilişkin düzenlemeler, "Erken evlilik" veya "Çocuk evlilikler" yönünde kamuoyunda tartışılan konularla ilgili olarak da "Burada 15 yaşını bitirmiş çocukların, yetişkinler tarafından kandırılarak veya ikna edilerek cinsel ilişkiye girmesi halinde sanığa verilecek ceza artırılmaktadır" dedi.

Ensest ilişki kurmanın cezasının da artırıldığını vurgulayan Arınç, şöyle konuştu:

"Sanığın 18 yaşından küçük olması, 18 yaşından büyük olması ve diğer durumlarda cezaların hangi noktadan hangi noktaya gelecği de tasarıda gösterilmektedir. Özet olarak sunduğum kadarıyla hemen hemen bir bölü iki oranına yakın bir şekilde cezalar artırılmaktadır. Faillere yönelik tedavi ve denetim uygulamasına ilişkin düzenlemelerde failleri çocuklardan veya mağdurlardan uzaklaştırıcı bazı hak yoksunlukları ve tedavi yükümlülüğü getirilmektedir. Cinsel suçlardan hapis cezasına mahkum olanlar için tıbbi tedaviye tabi tutulmaları mağdurları bulunduğu yerlere yaklaşmaktan veya ikamette bulunmaktan uzaklaştırılmaları vesaire bir takım tedbirlerde yine kanunda öngörülmektedir.

Bence çok daha önemli bir hükmü getiriyoruz, çocuklara karşı işlenen bazı suçluların koşullu salıverilme sürelerinin artırılmasına ilişkin bir düzenleme getiriliyor. Cinsel sadırı suçlarından hapis cezasına  mahkum olanların şartlı salıverilme süreleri 2 bölü 3 oranından 3 bölü 4 oranına çıkarılmaktadır. Çocuklara karşı işlenen bir suçtan dolayı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlar, bundan sonra 30 yıl yerine 39 yıl, müebbet hapis cezası alanlar 24 yıl yerine 33 yıl ceza infaz kurumlarında kalacaktır."

Zorla evlendirilmeye ilişkin düzenlemeler

Zorla evlendirilmeye ilişkin düzenlemelerde, evlenme yaşına ulaşmış kişilerin, cebir ve tehditle baskı yapmak suretiyle istemedikleri kişilerle zorla evlendirilmesinin de suç olarak kabul edildiğini dile getiren Arınç, bu suçu işleyenlere 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilmesinin öngörüldüğünü belirtti.

Arınç, toplantıda, iç ve dış olaylar, gündemi meşgul eden konular üzerinde de genel görüşme yapıldığını ifade ederek, şunları söyledi:

"Ancak bugün bildiğiniz gibi TBMM'de de 4 eski Bakanla ilgili olarak Meclis soruşturması önergeleri üzerinde görüşme yapılmaktadır. Bazı Sayın Bakanlarımızı nöbetçi olarak TBMM'ye göndermiştik artık bu saatten itibaren de tüm Bakan arkadaşlarımız bu önergelerin görüşülmesi üzerinde TBMM toplantısını takip edeceklerdir. Kamuoyunu aydınlatma bakımından şunu söylemeliyim, milletvekillerinin vekaleten oy kullanmaları mümkün değilidir ancak iç tüzüğümüz bildiğiniz gibi bakanlarımıza sadece bir bakana vekalet etmek suretiyle ayrıca oy kullanabilme imkanını da getiriyor. Biz, bütün arkadaşlarımızla birlikte bugünkü soruşturma önergeleri üzerinde hepimiz oy kullanmak istiyoruz. Eğer şu ana kadar oy kullanmak mümkün olduysa Sayın Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler, bana vekaleten oyumu kullanmış olacaktır."

"Yüzde yüz adayımızın Recep Tayyip Erdoğan olduğunu biliyor ve buna inanıyoruz"

Açıklamalarının ardından Arınç, basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

Bir gazetecinin, "Cumhurbaşkanlığı adaylığı söz konusu olduğunda yüzde yüz adayımızın Recep Tayyip Erdoğan olduğunu biliyor ve buna inanıyoruz" yönündeki açıklamalarının kaynağının ne olduğunu sorması üzerine Arınç, "İstişare yok. 'İstişare amaçlı sorulan sorulara cevap verilmez' diyor Meclis İçtüzüğü. Konuşmam çok açıktı, 1,5 saat sürdü. AK Parti İl Danışma Meclisi toplantısında yaptım ve tam istediğim gibi televizyonlarınız olduğu gibi bu konuşmayı verdi. Bu, benim konuşmamdır, bana göre doğru ve yerindedir" diye konuştu.

Çocuk cinayetleri ve istismarları

Adalet Bakanlığının çocuk cinayetleri ve istismarlarına ilişkin düzenlemesinde hücre cezasının söz konusu olup olmayacağı yönündeki bir soruya Arınç, şu cevabı verdi:

"Hücre cezası dediğimiz konu, esasen İnfaz Kanunu içerisinde bulunan ve geçmişe dayanan bir konudur. Ben, size bazı suçları işleyenlerin ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezası alanların infazı nasılsa, cinsel suçlar ve cinsel sebeplerle öldürmeler neticesinde verilen kararların da adeta onlarla aynı şekilde uygulanacağını söyledim. Yani ağırlaştırılmış müebbet olursa infazı 39 sene olacaktır ve müebbet hapis olursa 33 yıl olacaktır. Şüphesiz bu infazın içerinde tek başına bir hücrede, belli bir süreyi geçirmesi şartı da vardır. Yani İnfaz Kanununda bu cezalardan mahkum olanlar, nasıl bir infaz hukukuna tabiyse bizim yaptığımız düzenlemede de böyle olacaktır. Hücre, tecrit veya başka şey yani kanundaki tabiri sizler daha kolay bulabilirsiniz."

Arınç, tıbbı müdahaleden hadımlaştırmayı kastetmediklerini belirterek, "Suçun faili, bu konularda psikolojik olarak tedavi noktasında ya da biyolojik olarak tedavi noktasında olabilir. Çünkü bu tür suçları işleyenlerin belki bünyesel, belki de psikolojik olarak bazı rahatsızlıklarının bulunduğu da tespit edilmiş olabilir. Bu suçu işledikten sonra başka suçları işlememesi, nadim olması ve cezanın caydırıcı olma noktasında etkisini göstermesi için ilk tedavi kendisine öngörülebilir ama kısırlaştırma, hadım olma vesaire bunlar, bu yasa tasarısı içerisinde düşünülmedi" dedi.

Dizi filmlerle ilgili yaptığı eleştirilerin anımsatılması ve bu alanda düzenlemenin söz konusu olup olmadığının sorulması üzerine Arınç, yasa tasarısına konu olan suçların kendiliğinden ortaya çıkmadığını, söz konusu suçlarda artış görüldüğünü ve bu suçların toplumsal ve sosyal sebepleri ile eğitimle ilgili kısmının incelenmesi gerektiğini söyledi.

Gençlerin ve bazı insanların bu suçlarla karşı karşıya gelebilmesini hazırlayan bir zemin varsa bunun bilinip, mücadele edilmesi gerektiğini vurgulayan Arınç, şöyle devam etti:

"Yoksa cezaları ne kadar artırırsanız artırınız, bazıları bütün bunları bilerek ve isteyerek suç işlemeye devam edeceklerdir. Önce zemini bataklık olmaktan çıkartmamız lazım. Şüphesiz onu bekleyelim de ondan sonra bu cezalara karşılık verelim anlayışı değil, elbette bu suçların işlenmesinde bir takım toplumsal, sosyolojik, psikolojik sebepler de varsa bunlar üzerinde de ayrıca durmamız gerekir. Ben şüphesiz bir yasaklayıcı zihniyete sahip değilim. Dizilerin çok büyük bir kesimi etkisi altına aldığını, bazen çok örnek dizilerle toplumda güzelliklerin yeşerdiğini biliyorum. Bazılarında da insanları maalesef suça iten, insanların aile, nikah, birliktelik veya bu tür cinselliklere karşı erken uyarılmaları sebebiyle yanlışlar yapabileceğini de düşünüyorum. Bu, benim şahsi görüşümdür. Esasen Anayasanın bize hükümet olarak yüklediği görevlerden birisi gençliğin korunması, birisi de ailenin korunmasıdır. Gençler eğer alkol, uyuşturucu ve zararlı her şeyden korunacaksa, bu Anayasanın bir emriyse bizim buna uygun birtakım çabaları da göstermemiz gerekir, nitekim de gösteriyoruz. O yüzden bizim dizilerle ilgili olarak yeniden bir yaptırım kararı almamız, bir ceza getirmemiz şüphesiz söz konusu değil. Ben uyarıcı noktada bir gayret gösteriyorum, ikincisi de esasen radyo ve televizyon yayıncılığında bizim yayın ilklerimize aykırı hareketler varsa bunların karşılığı RTÜK'ün vereceği veya koyacağı müeyyidelerdir. Bunların dışında sadece tavsiye edici, sadece dikkat çekici bazı söylemlerde bulunmamızı tabi karşılamak gerekir."

Mavi Marmara saldırısı sonrası İsrail'in ödeyeceği tazminatlar

Bir başka gazetecinin, İsrail ile "Mavi Marmara saldırısında yaşamını yitirenlerin ailelerine ödenecek tazminat konusunda İsrail ile anlaşmaya varıldığı ve açıklamanın yapılması için İsrail'in onayının beklendiği ve bununla bağlantılı olarak normalleşme kapsamında büyükelçilerin atanmasının gündemde olduğu bilgilerinin basına yansıdığı ve Başbakan Erdoğan'ın 2 hafta içinde Gazze'ye ziyareti olacağına" ilişkin görüşlerini sormasına karşılık Arınç, şunları söyledi:

"İsrail ile Mavi Marmara olayından sonra özür dilenmesine takiben yaralılara veya ölenlerin ailelerine zarar tazmin edilmesi konusunda yaptığımız çalışmaları zaman zaman sizlere iletiyorum. Son ilettiğim noktadan henüz bugüne bir gelişme yok. Dolayısıyla gazetelerde çıkan haberleri daha önceki açıklamalarım kapsamında düşünebilirsiniz. Sayın Başbakanımızın yakın bir gelecekte Gazze'ye ziyareti planlanmış değildir. Öyle bir düşünce gerçekleşebilirse onu da sizlerle paylaşırım. Aramızdaki tazminat görüşmeleri olumlu cereyan etti. Belli bir noktaya kadar geldik ancak henüz imza noktasında değiliz veya 'imza atalım' artık noktasında değiliz. Buna da yakın bir kavuşabileceğimizi ümit ediyorum. Biz, o 3 maddelik haritanın bir an önce uygulanmasını bekliyoruz."

KPSS'nin kaldırılacağı iddiaları

Bir gazetecinin KPSS'nin kaldırılacağı, bu sınavların bakanlıklarca yapılacağına yönelik iddiaların basında yer aldığını hatırlatarak "Bununla ilgili bir yasal düzenleme Bakanlar Kurulu'nda gündeme geldi mi" yönündeki sorusuna Arınç, "Hayır. Bugün için böyle bir şey olmadı. Esasen Sayın Bakan Faruk Çelik, Sayın Cumhurbaşkanımız ile Gürcistan'da bulunuyor. Böyle bir konu tartışılmadı, kararlaştırılmadı veya imza altına alınmadı" yanıtını verdi.

 İdam cezası tartışmaları

Çocuklara yönelik suçlarla ilgili yapılacak düzenlemenin kamuoyu vicdanını yeterince tatmin edip etmeyeceğine yönelik düşüncesi ile gelecekte bu cezaların daha da artılıp artırılmayacağının sorulması üzerine Arınç, şöyle konuştu:

"25 yıl ceza avukatlığı yapmış bir insan olarak bir defa ceza adaleti, ceza sosyolojisi dediğimiz bir şey vardır. Suç ile ceza arasında orantılılık olması esastır. Bir insan mağdur olmaya görsün. Eğer evinizden, sizin de evde bulunduğunuz sırada bir hırsızlık yapılmışsa ve size bir silah dayatılmışsa siz korkuyla evinizin soyulmasına rıza göstermişseniz can güvenliğiniz bakımından, bu olaydan o kadar büyük bir infial duyarsınız ki bunu yapanların idam edilmesini istersiniz. Size karşı veya evladınıza karşı bu tür suçlar işlenmiş olsa, yani cinsel nitelikli, ben de siz de vatandaşlarımızın büyük bir kısmı da 'Bunları asmak lazım' diyebilir. Ancak siyasetçiler olarak meseleyi nasıl bakacağımızı bilmemiz lazım. Sayın Başbakanımız da karşılaştığı herkesten 'Bunları asmak lazımdır' sözünü duyuyor, ben de bulunduğum her yerde 'Bu kadar da cinayet olur mu, şunları bir sallandırın da bundan sonra arkası kesilsin' diyenleri duyabiliyorum."

Arınç, Türkiye'de idam cezasının kalkmasının üstünden neredeyse 15 yıl geçtiğini hatırlatarak, şöyle devam etti:

"Önce Abdullah Öcalan'ın yakalanması ve idama mahkum edilmesi karşısında kısmi bir idam cezalarının kalktığını gördük. Ondan sonra da AB sürecinde ihtiyaç görüldü, bir paralellik sağlanması istendi ve AB ülkelerinin hiçbirinde olmayan idam cezasının Türkiye'de de kaldırılması düşünüldü. 'İyi canım o zaman kaldırıldı da şimdi tekrar yerine getirelim' böyle bir siyasi talebin hangi partide güçlü olduğunu bana söyleyebilirsiniz. Mesela CHP, bu suçlara idam cezası gelmesini istiyor mu, ben duymadım. Hatta duyduğum kadarıyla 'Hayır, asla, idam cezası olmasın' diyorlar. MHP'den böyle bir kanun teklifini duyduk mu? Böyle bir teklifin arkasında olduklarını biliyor muyuz? Hayır. BDP'den? Hayır. Kimden var? BBP'den var ve onlar da sadece dışarıdan taleplerini iletiyorlar. Haksız değiller. Onların tepkilerine anlayış göstermemiz lazım. Biz de bu gelişmeler karşısında artık dünyanın bazı ülkelerinde olan ama çoğundan kalkmış olan idam cezasının tekrar getirilmesi konusunda şüphesiz aykırı düşünüyoruz. Yani bir hukuki düzenlemeye şu anda ihtiyaç olmadığına inanıyoruz idamla ilgili olarak. Bunun yerine ne yapılabilir? Cezalarda asıl olan caydırıcılıktır. Eğer caydırıcı noktada bir ceza süratle verilebilir ve bunlar, bugün yarın dışarıya çıkacakları inancını kaybederlerse ve ağırlaştırılmış müebbet hapisle müebbet hapis cezasının infazına tabi olurlarsa bence bu caydırıcılık açısından fevkalade yerinde olur diye şahsen düşünüyorum. Siz 39 yılı az mı zannediyorsunuz? 33 yılı, 33 gün gibi mi düşünüyorsunuz?"

"Bunun ötesini konuşacak durumda değiliz"

Kamuoyunda bununla ilgili yanlış intibanın da olduğunu belirten Arınç, şunları söyledi:

"Mesela bugün Bakanlar Kurulumuzda da Sayın Başbakanımız 'Yüreğinin yandığını' ifade etti. Yani bir edepsiz adam, bir cani, karısını veya nişanlısını sokak ortasında döve döve öldürmüş. Kamuoyu bunun cezasız mı kaldığını zannediyor veya bunun cezasının az mı olduğunu düşünüyor? Geçmiş ceza kanunumuzda 450'nci madde kasten öldürme fiilinin değil ama taammüden öldürme fiilleri içerisinde bunun cezasını idam olarak verirdi. Aynı hükümler 2005'ten bu yana Türk Ceza Kanunu'nda da vardır. Hepsinin karşılığı da ağırlaştırılmış müebbet hapistir. Yani Türkiye'de idam karşılığı olan suçların tamamı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla karşılanıyor. 'Tekrar idam gelsin' diyenlerin siyasi bir güç haline geldikleri zaman bunu getirmeleri mümkün olabilir ama şu anda TBMM'de böyle bir gerekliliği, böyle bir ihtiyacı duyan hiçbir siyasi kuruluş yok. Dolayısıyla cezalardaki artırımla birlikte başka sosyal konulara da dikkat çekilmesi, bu konularda eğitici bir takım çalışmalar da yapılması ve ağır cezaların verilmesi mümkün olabilir. Meseleye sadece cinsel tasaddi veya istismar veya ilişki noktasıyla bakarsanız bunların cezaları 10 veya 12 yıla kadardır. Ama hem cinsel istismar, tasaddi yapıp hem de maalesef mağdur veya mağdureyi öldürmüşse karşılığı, idamın karşılığı olan ağırlaştırılmış müebbet hapistir. Bunun ötesini konuşacak durumda değiliz."

Ayasofya ile ilgili sosyal medyadaki kampanya

Bülent Arınç, Ayasofya'nın ibadete açılmasına yönelik sosyal medya üzerinden yoğun bir kampanyanın yürütüldüğü, bununla ilgili bir milletvekilinin kanun teklifi verdiği belirtilerek, "Böyle bir konu gündeme gelebilir mi, Ayasofya tekrar ibadete açılabilir mi" diye sorulmasına karşılık, "Sosyal medyada hangi kampanyaların açıldığını, bunların nasıl çoğaltıldığını, belli noktalara mesajlara verilmek istendiğini büyük bir saygıyla karşılıyorum. Ama bizim sosyal medyadaki kampanyaları gündemimize alıp bunun gerekleriyle amel etmek gibi bir prensibimiz yok" ifadesini kullandı. 

Haber Haberleri

Suriye yeni bir hikayeye başlarken bize düşen sorumlulukların farkında olmalıyız!
Sistematik bir katliamı "Bahane" olarak görme hezeyanı
Türkiye’deki Suriyeli muhacirler Halep’e dönmeye başladı
Şeyho Duman vefat etti
BM temsilcisine Hamas protestosu