Altun konuşmasına "Ben kimim, niçin varım, neyi hedefliyorum?" gibi insanın varoluşuna tekabül eden temel sorulara verilen cevaplarla bir kimlik tanımlaması yaptığımızı söyleyerek başladı. Bu anlamda kimliğimizi oluşturan evrene, hayata, insanlara ilişkin temel kabullerimizin ve bu çerçeve içinde kendimize biçtiğimiz misyonun bir yönüyle bizi farklı kılarken bir yönüyle de insalarla birlikteliğe sevk ettiğini belirtti. Müslümanlar olarak sahip olmamız gereken kimliğimizin ise bizi silik, edilgen, sıradan bir canlılar topluluğu olmaktan çıkarıp, izzet ve sorumluluk sahibi bir ümmet olma bilincine eriştirerek bir yandan hayatın ve ölümün amacını öğretirken bir yandan da bize insanlar için çıkarılmış hayırlı bir “örnek toplum” olma vasfı kazandırdığına dikkat çekti.
İslami şahsiyet kavramının sadece Müslüman olmanın gerekli kıldığı genel özellikler ve yükümlülüklerle sınırlı olmayıp, daha yoğun, daha özel ve daha ağır bir sorumluluk alanına tekabül ettiğini İslami bir şahsiyetten söz edebilmek için birbiriyle sıkı sıkıya bağlı akidevi netlik, salih kişilik ve düşünce ve eylem planında siyasi tutarlılık gibi bu üç temel boyutun bir şahıs üzerinde aynı anda tezahürünü gerektirdiğini söyledi. Akidevi netlik boyutunda ;
-Allah'ı tanımak ve O'na inanmak (Kur’an’a göre)
-Ahiret gününe inanmak
-Kitab’a inanmak
-Rasul’e inanmak, O’nu sevmek ve O’nu örnek almak konularına yer verdi.
Salih kişilik boyutunda; İslami şahsiyetin oluşturulabilmesi için gerekli vasıflar, bu vasıfların günlük hayata yansımaları ve aşılması gereken zaafları ele aldı.
İslami bir şahsiyetin oluşturulabilmesi için çeşitli vasıflara sahip olmak gerektiğini bu vasıfların ortaya çıkabileceği ve gelişebileceği zeminin ise akidevi netlik, salih kişilik ve düşünce ve eylem planında siyasi tutarlılıktan oluştuğunu söyleyerek bu vasıfları sıraladı:
-Sağlam, yakini bir itikada sahip olmak.
-Sahih itikadıyla paralel ferdi ve toplumsal salih amellerde bulunmak
- Kur’an’ın ahlaki ile ahlaklanmak: Yürüyen Kur’anlar olabilmek önemlidir. Bu anlamda karşımızda duran engelleri aşabilmeliyiz. Bunlar:
1-Düşünsel yetersizlik ve sığlık; slogan düzeyinde tespitlerle yetinmek.
2-Geçmişin getirdiği sorgulamama hali, hikmet arama, bariz yanlışlara gerekçe üretme.
3-İnanılan, savunulan ile yaşanan arasında kopukluğun olması
4-Mücadelenin gerektirdiği sıkı dayanışma, toplum eylemlerin getirdiği sıkıntılardan kurtulma, İslami mücadeleyi haftada bir ya da birkaç günlük düzenli toplantılara, tefsir yapma-dinlemeye indirgeme. Dertsiz-ağrısız başım.
5-Yaşanan haksızlıklar, zulümler karşısında hedef büyüterek, gerçekçi Salih amellerden kaçınmak ya da hayatı sadece şiddet üzerine bina etmek.
6-Olgunlaşamama: Sorumsuzluk, tartışmacılık, bilmeden kanaat sahibi olmak, çokbilmişlik,
7-Bilgi sahibi olmayı amaç haline getirmek, akademik bilgilenmeyi, kariyeri her şeyin önüne geçirmek.
8-Benmerkezcilik,
9-Dünyevileşme; dünyadaki kazancı ahiret kazancına tercih etme.
10-Vakıadan kopuk bir şekilde gereğinden fazla iyimser, gereğinden fazla kötümser olma.
11-Vakıaya teslim olma, ilkelerde sabit olamama, rölativizm.
12-Hızlı değişim karşısında donuklaşma, muhafazakârlaşma.
13-Katı hiyerarşik yapı,
14-Hiçbir hiyerarşinin olmadığı anarşik yapı.
15-Ciddi konularda bile lakaytlaşma, ciddiyetsizlik.
16-Kusur görmeme ya da sadece kusur arama.
17-Eleştirilere tahammülsüzlük,
18-İdareyi maslahat.
-Bilgilenme ve düşüncede yoğunluk ve derinlik
-Ahlaki zaaflardan beri olmak: Müşriklerin gözünde bile ‘emin’ bir Resul’ün önderliğine tabi olmanın mahiyeti hakkında çokça düşünmek gerekir.
-Mesajı süreklilik içinde aktarma gayreti: “Hikmetle ve güzel öğütle Rabb’inin yoluna çağır ve onlarla en güzel biçimde mücadele et.” (Nahl,16/125).
-Söylenen ve savunulan her şeyi pratiğe aktarma sorumluluğu: “İnsanlar yalnız ‘inandık’ demekle hiç sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?” (Ankebut, 29/2) “... Yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz?” (Saf,61/2)
-Mükellef yaşa geldikten sonra Müslümanca, Allah’ı razı edecek şekilde yaşamak gibi bir sorumluluğumuz var. Bu sorumluluk ertelenemez.
-İslam kişisel, bireysel bir din değildir. Kişide tutarlı bir inanç oluşturur. Bu inanç, kişisel ahlaka yansır. Kişisel ahlak toplumsallaştırılır. Kişi merkezinden çevreye doğru açılan şemsiye gibidir ve şemsiyenin kapsadığı alan mümkün mertebe genişletilmeye çalışılır.
-İslami kimlik, örgütlü, cemaat olmayı zorunlu kılar. Mümin ferdin yüklendiği sorumluluk, kişilerin tek başlarına altından kalkabilecekleri bir sorumluluk değildir. Eğer öyle algılanıyorsa, algılanan din eksiktir, muharreftir.
-Çevreyle güçlü bir teması, ilişkiyi içeren ed-Din’e inanan ve bu Din’in gereklerini yerine getiren Müslüman şahsiyet, birçok tepkiyle karşılaşacaktır.
-Bu tepkilere en güzel mücadele esastır. Bu da kendiliğinden gelişen çaba ve oluşumlarla değil, bilinçli ve örgütlü çabalarla olacaktır.
-Tevhid, hak ve adaletin ikamesi soyut bir Müslümanlık iddiasıyla asla gerçekleşemez. Bu mücadelenin üstlenilebilmesi için güçlü şahsiyetlere ve güçlü şahsiyetlerden oluşan cemaatlere ihtiyaç vardır.
-Nitelikli şahsiyet ve yapı ilişkisi, öncelik sonralık ilişkisiyle değil, karşılıklı etkileşimle gerçekleşir.
-“Müslüman” kelimesinin nitelikli şahsiyeti karşılaması gerekir.
-Müslüman şahsiyet daha yoğun, daha ağır bir sorumluluğa talip kişidir. Kısaca “öncü”dür.
-Sözlü bir iddia yeterli değildir. Bir kez sahiplenilip örneklendiğinde ilelebet devam edecek bir haslet de değildir. Uzun bir süreci kapsar, sürekli imtihan bilincini ve teyakkuzu gerekli kılar.
Seminer öğrencilerin kendilerine örnek aldıkları şahsiyetleri ve onların özellikleriyle ilgili yaptıkları açıklamalardan sonra sona erdi.