Çocukların hayatı anlamlandırmasında ve ilerleyen zamanlarda hayatlarına yön vermelerinde dinledikleri ya da okudukları masal ve hikâyelerin önemli bir rolü vardır. Hepimizin zihninde kötü kalpli kurdun hilelerine kanan kırmızı başlıklı kızın ve ya yedi keçi yavrusunun derin izleri mevcuttur. Çoğumuz için, sokaktan sızan ışıkta ders çalışarak hayatın sıkıntılarından kurtulan, sarp dikenlik arazileri rengârenk çiçekleriyle gönül ferahlatan bahçelere dönüştüren Kemalettin Tuğcu kahramanları itici bir güç olmuştur. Her eser, içinde doğduğu zamanın ve coğrafyanın olumluluklarından ve olumsuzluklarından izler taşır, yazarının bakış açısına göre olumsuzlukları ortadan kaldıracak yöntemlerin mesajlarını barındırır. Bu yazıda, günümüz çocuk hikâyelerinden iki eser yukarıdaki bağlamıyla inceleme konusu yapılacaktır.
Nehir Aydın Gökduman’ın Bizim Bahçe Yayınlarından Boncuk Ayşe’nin Defteri adlı 5 kitaplık serisi Ocak 2012’de çıktı. Kitapların kapağı ve iç dizaynı renkli olarak düzenlenmiş. Kitaplardaki resimler hikayelerin hafızalardaki kalıcılığını artırıyor. 9-12 yaş grubunu hedefleyen kitaplar bu yaş grubundaki üç kardeşin günlük yaşantılarını ve maceralarını çocuk diliyle satırlara döküyor. Kitabın, büyüyünce yazar olmak isteyen Ayşe’nin günlüğü şeklinde tasarlanmış olması, çocuk okurunu hikayenin içine çeken, kahramanlarla özdeşleştiren özgün bir yapıya kapı aralıyor.
Hikayenin ana kahramanları ikiz olan Selami ve Cumali kardeşler ile küçük kardeş Ayşe’dir. Üç kardeşin birbirine uzak üç ayrı karakterleri var. Görünürde tek farkları gözlükleri olan ikizlerin biri ders çalışmaktan fazla hoşlanmazken diğeri merak ettiği her şeyin cevabını kitaplarda bulmaya çalışır. Ayşe ise abilerinin peşinde dedektif gibi dolaşmakla meşguldür. Abilerinin davranışlarını büyüklerinin (anne-baba-dayı-hala-öğretmen…) öğütlerine göre yorumlamakta; iyi, kötü şeklinde sınıflandırmaktadır.
Babaları bir fabrikada mühendis olan üç kardeşin anneleri oldukça donanımlı bir ev hanımıdır. Çocuklarının eğitimiyle yakından ilgilenen annenin, anneliğin ötesinde modern tabiriyle tam bir eğitim ve yaşam koçu olduğu söylenebilir. Çocuklarıyla duygusal iletişimi çok iyi ve onların üzerinde oluşturmuş olduğu güven duygusu çocukların tüm davranışlarına yansıyor. Bunu; Küçük Ayşe’nin ağabeylerinin davranışlarını olumlu- olumsuz, kategorize ederken annem de zaten şöyle demez mi? ifadelerinde belirgin olarak görüyoruz. Anne çocuklarına her gün yeni bir mutluluk ve eğitim alanı üretiyor. Çocuklar anneleriyle birlikte bir gün tarihi bir camiyi ziyaret ediyor ve bir anda orayı da oyun alanına çeviriyorlar. Mimar Sinan’dan Osmanlı Padişahlarına kadar pek çok bilgiyi de oyun arasında öğreniveriyorlar. Bir başka gün bir vakfın düzenlediği yardım kampanyasına katılıp, vakıflar hakkında bilgi sahibi oluyorlar. Bazen nefis bir dondurma ile ödüllendirilerek Eyüp Sultan camiinde ikindi namazı kılmaya teşvik edilirken, bazen de Pakistanlı felaketzedelere sokakta yardım toplarken görüyoruz onları. Yağmur çamur top koştururken de çocukturlar, heyecanla saklanılan sokağın çöp kutusundan çöp arabasına terfii ederken de… Doya doya çocukluklarını yaşayan, oynayarak öğrenen çocuk kahramanlarımız modern hayatın kirliliklerinden uzakta ve mutlu gözüküyorlar. Oyun-ödev tercihi nedeniyle kardeşler arasında zaman zaman bilgisayar paylaşımı sıkıntısı ortaya çıksa da tüm gününü ekran başında şiddet sahneleri izleyerek geçiren çocuklar olmamaları önemli bir özellik. İlköğretim üçüncü ve beşinci sınıfa giden bu çocukların, yaşadıkları dünyada olan bitenlere karşı bilinç düzeyleri oldukça yüksek. Savaşlardan, felaketlerden, parçalanan ailelerden, okuldaki sosyal etkinliklerden, toplumda ve ailede iş bölümünden haberdar olmaları son derece önemli.
Uyumlu bir müslüman ailede büyüyen çocukların istenilen davranışları hediyelendiriliyor. Karne hediyeleri, Kuran’a geçiş hediyeleri,… Bu yönüyle eser, Müslüman anne-babalara da mutlu çocuklar yetiştirme ve ideal aile oluşturma noktasında örneklik oluşturuyor. Tatillerde aile büyükleri ziyaret edilirken, bayramlar hakkıyla kutlanırken… peygamberimizin örnek davranışlarına vurgu yapılıyor. Hikayelerde çocuklara yaşadıkları hayata dair yapabilecekleri sorumluluklar veriliyor. Kardeşliğin, paylaşmanın, yardımlaşma ve dayanışmanın, israf etmemenin önemine dair pek çok vurgu göze çarpıyor. Geleceği kuracak nesillerin etraflarında olan bitene karşı ilgisiz olmaları günümüzde büyük bir tehlike olarak çığ gibi büyüyor.
Eser günümüz metropollerindeki çekirdek ailelerin ve çocukların yaşantısına da tanıklık ediyor. Çocukların iki sınıf büyüdüğü hikaye boyunca okullar tatile girer girmez yaz okullarına başlıyorlar. Buradaki etkinliklerle hem dini bilgiler öğreniyorlar hem de eğleniyorlar. Modern şehir çocuklarımıza güvenli yaşama ve eğlenme alanları sunmakta yetersizken, aileler çocuklarına zihni ve bedensel gelişim sağlayacak alanları bulmak zorunda. Eser bu konuda anneleri biraz abartılı olsa da yüreklendiriyor. Hikayelerde çocuklar evlerinden okullarına üç kardeş yürüyerek gidip geliyorlar. Kendi başlarına parkta oynayabiliyorlar. Lunaparkta çarpışan arabalara binebiliyorlar. Gerektiğinde evde yalnız başlarına kalabiliyorlar. Bütün bunlar, günümüzün metropollerindeki çocuklar için ihtimal dışı gibi görünüyor. Çelişki olarak algıladığımız bu durum, çocuk okuyuculara gerçekte yaşayamadıklarının tadına hikayelerle varma imkanı sunmakla birlikte, yazarın kendi çocukluğunu günümüze taşıma isteğini de ele veriyor.
Çocuk okurların zevkle okuyarak maceradan maceraya sürüklenecekleri eserde geçen ifadelerin kimisinin üçüncü sınıfa giden küçük yazar adayı Ayşecik’e ait olmadığı duygusu tümüyle gözden kaçmıyor. Eserin eğiticiliği hedeflenerek kullanılan ifadeler eserin okur kitlesini genişletse de küçük Ayşe’nin üzerindeki elbise biraz bol duruyor. Hatta diyaloglarına bakılınca ağabeylerin beşinci sınıftan daha büyük olduğu izlenimi uyanıyor. İçindeki küçük Ayşe’yi konuşturan yazarımızın eserinin güncelliğine küçük bir gölge düşüren husus ise, mühendis olan babanın çantasındaki cetvel ve pergeller olarak göze çarpıyor. Teknoloji öylesine ilerledi ki; artık mühendislerin çantasında dizüstü bilgisayarlar ve cps’ler dolaşıyor.
Eserin adamakıllı mücadele gerektiren yanı ise seti okuyan çocuklarınızı bir gün banyoda bilumum deterjan baloncuklarıyla tehlikeli deneyler yaparken ve ya sokağınıza uğrayabilecek hırsızların peşindeki bir dedektif rolünde bulabilme ihtimaliniz. İşte o zaman bilmelisiniz ki bu durumun faili ‘Bitmeyen Macera’ daki Selami’dir. Bu yüzden sessiz sakin oğullarımıza yaramazlık öğreten Selami karakterinin nasıl uslandığını anlatan eserlerin de ardından gelmesi gerekiyor. Çünkü eserde her annenin hayalindeki çocuk tiplemesinden (Cumali’den) daha çok, neredeyse hiperaktif bir Selami karakteri ön plana çıkıyor.
Hikâyelerde, kahramanlara bulundukları yaştan daha ağır cümleler yüklenmiş olsa da sürükleyici bir dil kullanılmış. Her yaştan çocuğun kendi hayatına ait bir şeyler bulacağı hikâyeler, merak duygusunu uyandırıyor. Bu sebeple kitaplar başlanınca hiç bırakılamadan bitiriliyor.
Okuyan çocuklar ne dediler?
Suat Eren (2.sınıf öğrencisi): Bitmeyen Macera çok güzeldi. En güzel hikaye ‘Çoraplarımın Teki Nerede’ idi.
Ahmet Erdem(2.sınıf öğrencisi): Nehir Teyzem, bize böyle başka kitaplarda yazsın. Ben Selami’yi çok yaramaz buldum. O kadar çok şeker ve çikolata yerse sağlıksız olur. Cumali çok akıllı ve çalışkan bir çocuk. Bilim adamı olacak galiba. Ben Cumali gibi olmak isterim. En çok ‘Hiçbir şey Selami’ hikayesini beğendim.
Hatice Türkan(4.sınıf): Bitmeyen macera gerçekten de bitmiyor. Boncuk Ayşe defterine her şeyi not alıyor. Ayşe, Selami ve Cumali çok komikler. Okumayı ve eğlenceyi sevenler; size sesleniyorum. Okuduğunuzda eminim seni de çok güldürecekler.
Nehir Aydın Gökduman’ın daha küçük (7-8) yaş grubunu hedefleyen bir eseri de Salıncak Yayınlarından Ocak 2012’de Lipo Seti. Zıpzıplar Ormanında yaşayan bir sincap ailesinin küçük yavrusu Lipo’nun hayatı anlatılan masallarda çocuklara evrensel değerler verilmeye çalışılıyor. Hedeflenen yaş grubu için açık ve anlaşılır bir dilin kullanıldığı kitaplarla çocuklar dingin bir dünyaya götürülüyor. Anlatılan hikayeler merak uyandırıcı, oldukça renkli resimlerle destekleniyor. Günümüzde, basılı eserlerde görselliğin içeriğin bile önüne geçebildiği dikkate alınmış olmalı ki; resimlemede amatör bir duruş göze çarpmıyor.
Sincap Lipo, masmavi gökyüzü altındaki yemyeşil ormanın sükununda, güvenli bir aile sığınağında mutlu bir hayat sürüyor. Ailenin, yardımlaşmanın, paylaşmanın, arkadaşlığın, sahip olduklarıyla mutlu olmanın işlendiği setin içinde şu kitaplar yer alıyor;
Üff Ne Zaman Büyüyeceğim?
Ah Şu Şuruplar!
Eyvah Yalnız Kaldım!
Bir Trampetim Olsun!
Zıpzıplar Ormanında Kayboluş
Lütfen Ağlama Mami
Uçur Beni Salıncağım!
Çi Vitamin Peşinde
On Yüz Bin Badem İstiyorum
Benim Neden Bisikletim Yok
Bu kitapların her birinde Sincap Lipo’nun mutlu, üzgün ve ya macera dolu bir günü anlatılıyor. Sincap Lipo kah hastalanarak doktora gidiyor, şuruplarını içerek iyileşiyor. Kah arkadaşının bencilliği nedeniyle yalnız kalıyor. Hastalanan bir arkadaşına dağlardan çi vitamini topluyor, arkadaşının bisikletini kıskanıyor, kış için badem biriktiriyor, ormanda kayboluyor ve ya hemen büyümek istiyor….. Çocuklarda birebir görülebilecek büyüme ve sorgulama belirtilerinin her biri Sincap Lipo’nun üzerinden cevaplanarak mutlu sona çıkarılıyor. Renkli kuşe kağıda basılı kitapların sonundaki beş soruyla hikayenin anlaşılıp anlaşılmadığı test ediliyor. Böylece okuma yazma geliştirme çağındaki çocuklara okuduğunu anlama noktasında rehberlik ediliyor.
Okuyan çocuklar ne dediler?
Elif Gökduman: (1.sınıf)
Annem Lipo'yu yazarken heyecanlıydım. Annem Lipo'yu yazdığında çok mutlu oldum. Lipo Setinden en çok ‘Benim Neden Bisikletim Yok’ u sevdim. Bi de trampeti okuyunca ben de trampet istiyorum, dedim. Babam da bana trampet aldı. Bizim sınıf da Lipo'yu okuyor.
Suat Eren; (2.sınıf): Kitaplar çok güzel. En çok ‘Lütfen Ağlama Mami’ yi beğendim. Beğenmediğim bir şey yok.
Macide Özlem(3.sınıf): Çok eğlenceli, okuması zevkli kitaplar. Kitap yazarına çook teşekkür ederim. Hayvanlarla ilgili olması da iyi olmuş. Çok güzel ve çok komik maceralar yaşanıyor. ‘eyvah kayboldum’ bölümünde Comcom’un ‘benim kuyruğum çok tembeldir’ demesi çok hoşuma gidiyor. Lipo’nun da yanlışları oluyor ve Lipo hatasını anlayıp, hemen düzeltiyor. Hiç kötü sözler konuşmuyorlar.