Çocuğundan Bile Vazgeçmenin Çaresizliği

Suriye’de iki yılı aşkın bir süredir devam eden süreçten en çok etkilenen ülkelerden biri hiç şüphesiz Lübnan.

Serkan Sağlam’ın haberi:

Şam, Tartus, Humus gibi şehirlere sınırı olan Lübnan'daki Suriyeli mülteci sayısı 1 milyona ulaştı. Bu neredeyse ülke nüfusunun dörtte biri. Barınma, gıda, sağlık ve yakıt sıkıntısı çeken sığınmacıların durumunu iki kelime anlatıyor: “İnsanlık trajedisi.” Bu öyle bir trajedi ki annelere, canlarından çok sevdikleri ciğerparelerini kendi rızalarıyla hiç tanımadıkları bir yabancıya verdirebiliyor.

Şam, Tartus, Humus gibi büyük şehirlere sınırı olan Lübnan’da resmi olmayan rakamlara göre mülteci sayısı 1 milyona ulaştı. Bu neredeyse ülke nüfusunun dörtte biri. Canlarını kurtarmak için Lübnan’a sığınan Suriyeliler ise Türkiye’ye kaçan vatandaşları kadar şanslı değil. Lübnan’da hükümetin sığınmacılar için oluşturduğu herhangi bir kamp yok. Suriyeliler, Filistinli mültecilerin kaldığı kamplarda, terk edilmiş binalarda, okullarda veya kendi kurdukları derme çatma çadırlarda yaşam mücadelesi veriyor. Savaşın travmasını yaşayan Suriyeli çocuklar, okulda olmaları gerekirken kağıt toplayarak, mendil satarak veya dilencilik yaparak ailelerini geçindirmeye çalışıyor. Başkent Beyrut’ta dilencilik yapan çocukların neredeyse tamamı Suriyeli. Barınma, gıda, sağlık ve yakıt sıkıntısı çeken sığınmacıların içler acısı durumunu iki kelime anlatıyor: İnsanlık trajedisi. Bu öyle bir trajedi ki annelere, canlarından çok sevdiklerini ciğerparelerini, yavrularını kendi rızalarıyla hiç tanımadıkları bir yabancıya verdirebiliyor. Tıpkı Trablus’taki kampı gezerken bize 9 yaşındaki çocuğunu uzatan Suriyeli anne gibi: Türk olduğumuzu öğrenen anne, çocuğundan bile vazgeçebilmenin çaresizliğiyle yalvarıyor: “Lütfen onu götürün İstanbul’da okusun. Seni rahatsız etmeyiz. Okulu bitince gönderirsiniz.”

BM rakamlarına göre Lübnan’da 350 bin Suriyeli sığınmacı bulunuyor. Gayri resmi rakamlarla bu sayı arasındaki fark ‘korku’ ile izah ediliyor. Suriyeliler, BM kayıtlarının rejimin eline geçeceği ve geride bıraktıkları akrabalarına zarar verileceği korkusuyla kayıt yaptırmıyor. Esed’e bağlı yüzlerce Muhaberat ajanının Lübnan’da cirit attığını söylüyorlar. Trablus’taki sığınmacı kampında kime dokunsak benzer dramları dinliyoruz: “İki çocuğum savaş uçaklarının bombardımanında öldü” ya da “Abimi askerler tutukladı. İşkenceyle öldürdüler. Şebbihalar kaldığımız mahalleyi bombaladı. Beş komşumuz öldü.” Dört çocuğu ile ortada kaldığını söyleyen Humuslu Ayşe Gazel’in anlattıklarına kulak kesiliyoruz: Humus’taki bir okulda hademelik yapan eşi, rejimin şehri bombalamaya başlamasının ardından ailesini Lübnan’a götürür. Ancak okul yetkililerinin, dönmemesi halinde işini ve maaşını kaybedeceği tehdidi üzerine geri döner. Bir süre sonra ise cesedini, El Cezire televizyonunda, vurularak Asi Nehri’ne atılan Suriyeliler arasında görürler. ‘Gitme’ diye yalvarmasına rağmen eşi Abdullah’ın Suriye’ye döndüğünü ifade eden acılı anne, “Dört çocuğum var. Trablus’ta simit satıyorlar. Küçük kızım babasının resmine bakarak her gün ağlıyor. O rızkımızı kazanmak istemekten başka ne yaptı?” diye soruyor.

“Televizyonda İzledikleriniz Yaşananların  Yanında Bir Şey Değil!”

Humus’un Bab Amr kentinden geldiğini söyleyen 60 yaşındaki Ümmü Ahmed de “Televizyonda izledikleriniz, yaşananların yanında hiçbir şey değil.” diyor ve anlatıyor: 30’dan fazla akrabam öldürüldü. Eşimin ağabeyini askerler götürdü. Daha sonra cesedinin üzerinde bir CD’yle ailesinin evine bıraktılar. CD’de işkence görüntüleri vardı. Rejim askerleri ve Şebbiha milisleri evleri basarak birçok kadını götürdü. Tecavüz ettikleri kızları ve kadınları fidyeyle ailelerine geri sattılar. Öyle geri aldık. Burada ise harabe evlerde kalıyoruz. Hiçbir şeyimiz yok. Günlerdir bir ekmek bulamadım. Üzerimdeki elbiseden başka bir elbisem yok. Aylardır aynı elbiseyi giyiyorum.”

Zor şartlarda yaşayan Suriyelilerim tek talepleri ise kendilerine bu acıları yaşatan Beşşar Esed’den hesap sormak. İki oğlunun cephede rejime karşı savaştığını kaydeden Ümmü Ahmed, “Sizlere yalvarıyorum. Dünya duysun sesimizi. Biz yiyecek, giyecek istemiyoruz. Toprak yemeye razıyız. Yeter ki bu zalim yönetimden kurtulmak için bize silah verin. Arapların çocukları zenginlik içinde yaşarken bizim çocuklarımız toprak altında yaşıyor.” sözleriyle Suriyeli sığınmacıların hissiyatını özetliyor.

Trablus’ta Mezhep Gerilimi

Suriye’deki çatışmalar, ‘küçük Suriye’ olarak adlandırılan Lübnan’ın istikrarını da tehdit ediyor. Ülkenin en büyük ikinci büyük şehri Trablus’ta Sünni Bab el Tabbaneh ve Nusayri Cebel Muhsin mahalleleri arasında zaman zaman çatışmalar yaşanıyor. Nusayri bölgesinde bulunan Esed yanlısı keskin nişancılardan korunmak için sokak aralarına çekilen perdeler dikkat çekiyor. Ordu iki mahallenin ortasında tanklarla ve yüzlerce askerle nöbet tutuyor. İki grup arasındaki çatışmalarda iki yıl içinde 40 kişi ölürken 400 kişi de yaralanmış. Muhaliflere göre çatışmaların sorumlusu Nusayri milisler. Amaçları ise Sünnilere saldırarak Suriyeli sığınmacıların Lübnan’a göç etmesini engellemek. Muhalifler Nusayrilere Hizbullah’tan silah desteği geldiğini iddia ediyor.

ZAMAN GAZETESİ

Lübnan Haberleri

Fanatik siyonistler Lübnan topraklarına yerleşmeye çalışıyor
İşgal ordusu Lübnan ile olan ateşkesi ihlal etmeyi sürdürüyor
BMGK, BM'nin Golan Tepeleri'ndeki Ateşkes Gözlem Gücü'nün görev süresini 6 ay daha uzattı
DSÖ: Ateşkese rağmen Lübnan'daki sağlık sistemi büyük zorluklarla karşı karşıya
Beyrut'ta 2 ay süren saldırılardan geriye yüzlerce yıkık bina kaldı