Clinton ve Erdoğan

Ahmet Altan

Bu muhalefete acıyorum.

Çok çaresizler ve çok tembeller.

Öyle büyük bir çalışkanlık da gerekmiyor aslında, aralarında İngilizce bilen biri Google’a girip “it’s economy stupid” yazacak.

Karşısına çıkan Wikipedia’da beş satır yazı okuyacak.

1992’de “yenilmez” sanılan Baba Bush’un rakibi olan genç Arkansas Valisi Bill Clinton’ın “seçim kampanyası yöneticisi” James Carville’in “seçim karargâhının” duvarına yazdırdığı üç maddelik stratejiye bir bakacak.

Üç kısa satır var orada.

• Tutuculuğa karşı değişim.

• Ekonomi, aptal.

• Sağlık meselesini unutma.

Yapacakları bu kadar.

Sonra eğer biraz akılları varsa Tayyip Erdoğan’ın yüzde elli oy aldığı son seçimdeki stratejisini bir daha gözden geçirecekler.

Bingo.

Clinton’ın 1992 seçim stratejisinin aynısını Erdoğan’ın 2011 seçim stratejisi olarak uyguladığını görecekler.

Erdoğan, partisinin en “değişimci” parti olduğunu vurgulamış, sürekli ekonomik gelişmeyle yatırımları anlatmış ve bütün mitinglerde her kente yapılan sağlık tesislerini teker teker saymıştı.

Siz muhalefetin zavallılığına bakın ki karşısındaki iktidarın izlediği stratejiyi bile anlayamadı.

Üstelik Erdoğan bu stratejiyi izlerken, Clinton’a kıyasla çok büyük bir avantaja sahipti.

Dünyanın “en hızlı büyüyen” ekonomisini yaratan liderdi.

Bugün açıklanan rakamlara baksanıza, ilk çeyrekte Türkiye’nin büyüme hızı yüzde 11 gibi muhteşem bir düzeye ulaşmış.

Çin’i geçmişiz.

İlk çeyrekte dünyada Türkiye’den daha hızlı büyüyen bir ülke yok.

AKP’ye “muhalif” olmak yerine AKP’ye “düşman” olmayı tercih edenlerin gerçekleri görmemek için gözlerini kapamaları, gerçekleri söyleyenlerden nefret etmeleri, bu gerçeği değiştirmiyor.

Bu, olağanüstü bir başarı.

Ve, AKP’yi geçmek istiyorsanız gerçekleri mutlaka görmek ve anlamak zorundasınız, siz inkâr ettikçe AKP büyür, siz de yok olursunuz çünkü.

Bizim muhalefetin siyasetten de ekonomiden de hiç anlamadığı, “dünyanın en hızlı büyüyen”ülkesinde seçim stratejilerini “yoksulluğa, Ergenekonculuğa, püskevite” dayandırmaya kalkmalarından belli.

CHP ile MHP bu çizgide devam etsinler, Kılıçdaroğlu bilmediğimiz ilişkilerinden dolayı “Haberal’ı kurtarmayı” tek amaç edinsin, yapılacak ilk seçimde sandıkta silinirler.

Ülkesini “dünyanın en hızlı büyüyen” ülke yapan bir iktidara karşı, siz, geçmişi temsil eden Ergenekon’a sahip çıkarsanız en küçük bir şansınız olmaz.

Kim, yüzde 11’lik büyümeyi bırakıp geçmişe dönmek ister?

Elinde, “ezilen Kürt halkının haklı mücadelesi” gibi çok etkileyici bir siyasi kozu bulunan BDP bile Kürt coğrafyasında AKP’yi çok geriletemedi, bugünkü stratejisiyle de geriletemez.

Arkasında müthiş bir ekonomik başarı, elinin altında Clinton’ın “sihirli” stratejisi olan AKP’ye karşı muhalefet ne yapabilir peki?

Eğer ekonomiden muhalefet edecekseniz, yapabileceğiniz tek şey, “kazandığımızdan daha fazla harcayarak büyüdüğümüzü” söylemeniz, “el parasına güvenmenin” tehlikesine işaret etmeniz ve AKP’nin başarılarını kabullenirken, bu başarıyı “cari açık” sorununu hallederek nasıl sürdürebileceğinizi anlatmanız... Bunun nasıl yapılabileceğini biliyorsanız tabii.

Bu çok zor.

Muhalefet AKP’yi ekonomide ve sağlıkta geçemez, AKP’nin en zayıf yanı “değişimciliği”, üç ayaklı stratejinin ilk ayağı gevşek AKP’de, diğer partilerden daha değişimci ama gerektiği kadar değişimci değil.

Siyasi bir geleceği olmasını isteyen her muhalif parti, ortaya AKP’yi zorlayan bir “değişim projesiyle” çıkmak, net, kısa, anlaşılabilir bir çözümler paketi sunarak, hukuk sistemini, askerî vesayeti, Kürt sorununu, Alevi meselesini, özgürlükleri, AB’yle ilişkileri nasıl çözeceğini anlatmak zorunda.

Bunu beceremeyen her muhalif partiyi AKP ezer, ensesine şaplağı vurup, alnına “ekonomi, aptal” yazar.

TARAF