Cinnet ve cinayetleri İslam’a fatura etme kurnazlığı

KENAN ALPAY

Muğla’da Pınar Gültekin adında genç bir kadının sevgilisi Cemil Metin Avcı tarafından barbarca katledilmesiyle beraber hızla ağır faturanın kesileceği adresler aranıyor. Cüce Bar isimli gece kulübünü işleten evli ve bir çocuk sahibi 32 yaşındaki Cemil Metin Avcı’nın ilk ifade ve itiraflarında epeyce boşluklar ve çelişkiler olsa da 27 yaşındaki üniversite öğrencisi Pınar Gültekin’i korku filmlerini aratmayacak kadar vahşice yöntemlerle katledip cenazesini ortadan kaldırmaya kalkıştığı görülüyor. Katilin detaylı ifadelerine ulaşırken sosyal medyada daha önce paylaştığı mesajları, resimlerini ve dahil olduğu çevrenin hayat tarzını açık kaynaklardan kolayca izleyebiliyoruz. Benzer bir durum maktule için de geçerli.

Her şeyden önce cinayeti lanetleyeceğiz, katilin barbarlığını açıkça ilan edeceğiz elbette. Barbarlık ve vahşete mazeret üreten, acıları alay konusu eden, maktulü veya ailesini ilzam eden ahlaksız ve mantıksız beyanları da yüksek sesle reddedeceğiz. Fakat şunu da iyice bileceğiz ki ne sorumluluğumuz burada bitiyor ne de daha barbarca işlenecek yeni cinayetlerin önünü almak için bunlar yeterli olur. Evet, şimdi sosyal medyada kampanyalar açılacak, magazin ve spor dünyasının fenomenleri şiddet karşıtı mesajlar vermek üzere sıraya girecek. Ne var ki, karşımıza dikilen hatta üzerimize abandıkça abanan bir cinnet iklimini savuşturmak için, tüyler ürperten cinayet dalgalarını engelleyebilmek için ciddi, köklü ve istikrarlı tedbirler almamız gerekiyor. İlk adım olarak meseleyi asli mecrasından saptırıp kimi açıkça ajitasyon ve provokasyona yönelik kimi reklam kokan söylem ve hareketlere hiçbir surette prim vermeme kararlılığımızı deklare edelim.

Ahlak Karşıtı, Haz Dostu İdeoloji

Geçmişten bugüne her gün binlerce defa tekrar eden erkeğin erkeği öldürmesi meselesi üzerinde durulması nedense gereksiz görülüyor. Ancak erkeğin kadını öldürmesi üzerinden “erkek şiddeti, ataerkil toplum terörü, ahlak ve gelenek sopası” gibi güya kadınların mağduriyetini vurgulayan ama esasen suçu belli bir cinse bağlayan/indirgeyen bir değerlendirme biçimi giderek toplumun bakış açısını belirliyor. Bu bakış açısı ve tanımlama biçimi en başta insan gerçeğini ıskalıyor hatta değersizleştiriyor. Erkek ve kadını cinsel kimlik ve fiziki güç olgusuna indirgeyen, kadın-erkek uyumsuzluğu ve mutlak çatışmasını esas alan sekülerizm ve hedonizmden ateizme ulaşan kadınlık kimliğini putlaştıran sapkınlığa doğru yelken açılıyor. Bütün bunlar toplumun mevcut hayat tarzını, işleye gelen gelenek ve törelerin doğruluğunu, adalet ve merhamet duygularının sağlamlığını işaret etmiyor elbette. Çünkü hayat tarzı doğruluk üzerine kurulu olsa, gelenek ve töreler erkeğin namusunu da kadının namusuyla birlikte inşa etmeyi becerebilse, adalet ve merhamet duyguları ömür boyu süren bir eğitim modeline tabi tutulsa mezkûr sapmaları tartışma bahtsızlığına düşmezdik.

Kadınlara yönelik her cinayetin ardından esas faili, asıl katili yani ahlakı görmezden gelmekle suçlamaları artıyor. Duygu düzeyi yüksek fakat analiz ve çözüm kabiliyeti sıfırın altında seyreden birtakım sloganlar, klişe cümleler maalesef kitleler düzeyinde hızla alıcı buluyor. “Kadınları erkekler öldürüyor”la başlayıp “kadın cinayetleri politiktir”le devam eden söylemlerin bir adım ilerisinde “kadınları ahlak öldürüyor, erkeklere tetiği çektiriyor” hükmü duruyor çünkü. Kimileri şimdilik farkında olmasa bile bu söylem biçimi kadınlara karşı işlenen suçları bütün bir erkek cinsine teşmil ederken ahlakı, İslam’ı ve alemlerin Rabbi ve yaratıcısı Allah’ı hedef almaktadır. Kaba bir hedonizm militan bir ateizmle iş birliği yaparak insan fıtratına savaş açıyor.

Mantık ve Merhameti Öldürüyorlar Önce

Kadınların şiddet, taciz, tecavüz, cinayet kurbanı olmasını engellemek, bütün bir yeryüzünde güven ve huzur içerisinde hayat sürmelerini temin edebilmek için erkekliğin öldürülmesi değil bilakis namus ve şeref duygularıyla tanzim ve tahkim edilmesi gerekiyor. Kadın ve erkeklerde namus ve şeref duygularını öldürmeye teşebbüs ederek, aşkın ve hazzın önünde bütün sınırları kaldırmayı ana hedef ilan ederek şiddet, taciz, tecavüz ve cinayetten arındırılmış bir dünya kurulacağını propaganda etmek kadar insanlığa karşı büyük bir kötülük yapılamaz. Kadınıyla erkeğiyle yediden yetmişe bütün toplumu orospuluğa, çapkınlığa, aldatmaya, kibre, tüketime teşvik eden modern seküler kültürün araç ve modellerinin tahakkümü devam ettikçe işlenen barbarlıkların sonu getirilemez.

Beşeriyetin mayasında hırs, fıtratında şiddet ve cinsellik var. İnsan olmak bu hırsları kontrol altına almak, şiddet ve cinselliği terbiye etmek demektir. Namusu, iffeti, izzeti alay konusu yapan, İslami hayat tarzını devlet marifetiyle bastırmaya girişen, insanın şeref ve haysiyetine yaraşır bir özgürlüğü tahkir edip zinayı, eşcinselliği, kumarı, alkolü, falcılığı, yalanı, israfı, gösterişi özgürlük diye takdim etmenin sonucu daha fazla vahşet ve cinayetle karşı karşıya kalmaktır. Siyasal özgürlükleri bastırıp kısırlaştırma üzerine projeler geliştirirken ahlaksızlığı teşvik etmek, bir takım tedbir girişimlerini sansür, despotizm, feodalite diye mahkûm etmek de nedir? Önce sistematik olarak birey ve toplumu cinnet ve cinayete sürükleyecek söylem ve modellerin önü açılıyor ardında da ortaya çıkan vahşet görüntülerine bakarak yas tutulup ağlanıyor. Fakat o da ne! Taciz ve tecavüzün sorumlusu namus, cinayetin azmettiricisi ahlak ve din ilan edilmiş.

Bir de bakmışız; seküler aydın riyakarlığı bireyleri cinayete sürükleyen her türlü ahlaksızlığı, edepsizliği, haram ve çirkinliği görmezden gelerek faturayı ahlaka, namusa, şerefe kesivermiş bile. Zannedersiniz ki kadınlara yönelik taciz, tecavüz ve cinayeti İslam ve ahlak teşvik ediyor. Aldatırken, içki içerken, zina ederken, faiz yerken İslami değerleri rahatça çiğneyen adamlar mesele kadınlara gelince bir anda İslam’ın emirlerini yerine getirip savuruyor yumruğu, bıçağı saplıyor, silahı ateşliyor.

İnsanlığa karşı işlenen cinayetler zihinlerde, kalplerde, haber ve analizlerde böyle adım adım örülüp işleniyor maalesef.

Yeni Akit