Çin’in Toprak Bütünlüğünü Savunma Siyasetiyle D. Türkistanı Korumak

MUSTAFA SİEL

Esir Doğu Türkistan

Bilindiği gibi Çin rejimi, en eski İslam Memleketlerinden biri olan Doğu Türkistan'ı 1949 yılından beri 65 yıldır işgal altında bulundurmakta ve bu bölgeye Çince fetih edilmiş yer anlamında Sincan bölgesi demektedir.

Komünist maskeli Faşist Çin rejimi, Doğu Türkistan'ın Müslüman halkının 65 yıldır işgale ve asimilasyona karşı koymasının en temel dinamiğinin İslam olduğunun bilinciyle, Doğu Türkistan halkını İslam’dan uzaklaştırmak için tüm gücünü kullanmaktadır.

Doğu Türkistan’da Baskıların Ulaştığı Seviye

Bu çabaların ulaştığı son nokta olarak, bu sene Ramazan ayından önce yayınlanan genelgelerle, devlet memuru ve öğrencilerin oruç tutmasını ve namaz kılmasını yasakladığı gibi, sırf oruç tuttuğu ve namaz kıldığı için, içlerinde çocuklarında bulunduğu yüzlerce Müslümanı katlettiğine dair çok ciddi iddialar ortaya atılmıştır.

Bununla da kalmayarak, Doğu Türkistan Müslümanlarının mutfak bıçaklarıyla karakollara saldırdığı gibi gülünç ithamlarla devamlı genç Müslümanlar katledilmekte olup, çoğu basına yansıtılmayan bu katliamlarda binlerce Müslümanın şehit edildiğine dair ciddi iddia ve bulgular söz konusudur.

Çin rejimi Doğu Türkistan halkını İslam’dan uzaklaştırıp Çinlileştirmek, Çinlileşmeyenleri Doğu Türkistan’dan sürmek yada katletmek suretiyle, halkın işgale ve asimilasyona karşı direnişini bitirmek ve işgücü açığı var diye buraya Çinliler yerleştirmek suretiyle Doğu Türkistan’ı ebediyen Çin yurdu yapmak istemektedir.

Anadolu Ajansı Ve Erdoğan Ne Yapmak İstiyor?

Bölgeden gelen baskı ve vahşet haberleri çok ciddidir. Gel gör ki bu haberlerin ardından AA’nın muhabirlerinin Doğu Türkistan’a gidip burada baskı yok anlamına gelen yorum haberler geçmeleri ile; Erdoğan’ın Çin gezisi öncesinde bu haberlerin tam da gezi öncesinde yayıldığına dikkat çekmesi ve gezinin ardından Doğu Türkistan’da binlerce Caminin açık ve imamın görevi başında olduğuna dair sözleri, reel politik ve ekonomik çıkarlar uğruna başını kuma gömerek gerçeği görmezden gelme basiretsizliğini ortaya koymaktadır.

Doğu Türkistan’da binlerce cami ve İmam’ın bulunması, burada İslam’ın özgürce yaşandığı, baskı ve vahşet olmadığını göstermez. Aksi halde Türkiye’de Kemalist rejimin 2010’lara kadar ki ırki ve dini baskılarına dair iddialarımızı da inkar etmiş oluruz.

Elbette başta ABD olmak üzere egemen güçler Türkiye Çin ilişkilerinin bozulması için bu tür haberler uydurabilir yada Çin’in gizlemeye çalıştığı bu tür olayları afişe edebilirler. Lakin bu çabalar Doğu Türkistan gerçeğini değiştirmeyeceği gibi, bu iddiaların doğruluğunu araştırmak yerine üstünü örtmeyle çalışmakta ahlaki değildir.

Elbette Erdoğan ve hükümetten Doğu Türkistan konusunda Donkişotluk beklemiyoruz ama, birtakım ekonomik ve siyasi mülahazalarla Doğu Türkistan’la ilgili gerçekleri karartıp yok saymalarını ve bağımsızlık hakkını ret etmelerini de asla kabullenemiyor ve içimize sindiremiyoruz.

Erdoğan Ne Söylediğinin Farkında mı?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Temmuz ayının son haftası gerçekleştirdiği Çin ziyareti esnasında Çin'in birliğinden yana olduklarını belirterek, ülkenin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü savunduklarını söylemiş. Erdoğan, Doğu Türkistan'da "terör faaliyetleri" yürüten Doğu Türkistan İslami Hareketi'ne de karşı olduklarının altını çizmiş.

Doğrusu bizlere büyük hayal kırıklığı yaratan bu sözler Kılıçdaroğlu’na yakışırdı, Erdoğan’a değil. Bizler elbette Erdoğan’ın Çin’de Doğu Türkistan’ın işgali ile bağımsızlık hakkından bahsetmesini beklemiyorduk. Beklediğimiz en azından Doğu Türkistan’daki dini baskılar ile asimilasyon politikalarını eleştirmesi, eleştiremiyorsa bile bu politikaların etkilerini hafifletici çabalar içine girmesi idi.

Bunları yapmasa bile, bu sözleri söyleyeceğine, bu konuları es geçse ve hiçbir beyanat vermeden sadece Doğu Türkistan’ı ziyaret etse idi daha hayırlı olurdu.

Hülasa Erdoğan Doğu Türkistan Müslümanlarının durumlarının iyileştirilmesi için uğraşmalı idi, Çin’in toprak bütünlüğü sağlamak için değil. Gel gör ki Erdoğan’ın sözleri Çin’in ekmeğine yağ sürmek anlamına gelmektedir.

Ya Hakkı Söyle Ya Sus

Diplomaside çoğu mesaj konuşarak değil susarak verilir, bu ilke tüm devletler, hatta ABD için bile böyledir. ABD bile, velev ki güçsüz bir devlete karşı bile olsa, konjonktürü dikkate alarak çoğunlukla susarak mesajlarını verir.

Reel politik her doğrunun söylenmesine imkan vermeyebilir ama, ilkeli bir politikacı en azından söylememesi gerekenleri söylememe dirayet ve direncini göstermek durumundadır. Elbette mevcut konjonktürde Erdoğan Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını savunamaz ama, Çin’in toprak bütünlüğünü savunması da işgüzarlıktır.

Erdoğan burada söylemesi gerekenleri söylemekten geçtik, asla söylememesi gerekenleri söyleyerek çok büyük bir yanlışa imza atmış, adeta ileriye yönelik gelişecek yeni reel şartlarda Doğu Türkistan’ın bağımsızlığına dair Türkiye’nin yeni politikalar geliştirme imkanlarını ipotek altına almıştır.

Aynı zamanda tüm Ümmet ve Doğu Türkistanlıların gönlündeki “bu gün olmaz ama bir gün mutlaka bağımsızlık” ümit ve iradesine karşı ciddi bir psikolojik darbe vurmuştur.

Ha Filistin’i İşgal Eden İsrail, Ha Doğu Türkistan’ı İşgal Eden Çin

Ortada çıplak bir gerçek vardır, Doğu Türkistan Çin’in işgali altında olup, konum olarak İsrail isimli sözde devletin işgali altındaki Filistin’den çok ta farklı değildir.

Şu andaki konjonktürde Kudüs’ün ve Filistin’in özgürlüğü ne kadar hayalse, Doğu Türkistan’ın özgürlüğü de o kadar hayaldir. Lakin bizler geleceğe yönelik ümitlerimizi ve direniş ruhunu diri tutmak adına Filistin’deki fiili durumu meşrulaştırmıyor ve İsrail’in var olma hakkını savunmuyorsak, aynı durum Doğu Türkistan içinde söz konusu olmalıdır.

Eğer reel duruma teslim olacaksak bu durumda Erdoğan’ın Filistin, Mısır ve Suriye politikaları en anlam ifade ediyor, olmayacaksak Doğu Türkistan için söyledikleri ne anlama geliyor?

Durum bu minvalde iken, Filistin için İsrail ve ABD ile yakılan gemiler Doğu Türkistan için niye yakılmıyor diye bile sormuyoruz. Hayretimiz şu, nereden çıktı Çin’in toprak bütünlüğünü savunarak dolaylı olarak Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını ret etme tavrı?

Çin’in Doğu Türkistan üzerindeki asimilasyon ve Çinlileştirme politikaları, İsrail’in politikalarından aşağı kalmadığı gibi, vahşeti İsrail’le kıyaslanamayacak derecede fazladır. Lakin Çin rejiminin kapalı kutu olması bu asimilasyon ve vahşeti görünmez kılmakta, Filistin’de olduğu gibi net olarak ortaya çıkmasına imkan vermemektedir.

Fakat bu görünmezlik asimilasyon ve vahşetin İsrail’den daha şiddetli olduğu gerçeğini geçersiz kılmamakta, sadece görünür olmamanın getirdiği avantajdan yararlanarak görmezlikten gelmeye imkan tanımaktadır.

Ortadoğu da Ayrı Çin’de Ayrı Politika

Doğrusu Erdoğan’ın Filistin ile Ortadoğu intifadaları, bilhassa Mısır ve Suriye direnişi konularında, zoraki müttefiği batıyı karşısına almak bahasına Ümmeti önceleyen politikaları ile, Doğu Türkistan konusundaki bu tam zıttı politikasını anlamakta zorlanıyoruz. Gerçi Erdoğan çoğu zaman iç ve dış politikada iki ileri bir geri yapıyor ama, hiçbir politikası Doğu Türkistan politikası kadar facia boyutuna varmamıştı.

Erdoğan’ın van munit çıkışındaki gibi fevri olmayan, hesaplanmış ve bilinçli söylenmiş bu sözlerinin danışmanlarından kaynaklandığını tahmin ediyoruz. Doğrusu Erdoğan’ın danışmanlarına danışmadan oluşturduğu politikalar ile yaptığı fevri çıkışların daha hakkaniyetli ve daha tutarlı olduğu ortada. Erdoğan’ın danışmanlarına danışmaması yada söylediklerinin tam tersini yapması daha doğru gibi görünüyor.

Doğu Türkistan politikasında Türkiye’nin Çin’le olan askeri teknoloji ve ekonomik çıkarları önceleniyorsa, hiçbir ekonomik yada siyasi çıkar bir İslam beldesinin kafir yurdu haline getirilmesinin onaylanması suretiyle feda edilmesi için mazeret olamaz. Üstelik bu alanlarda Türkiye Çin’e ne kadar muhtaçsa,  Çin’de Türkiye’ye o kadar muhtaç olduğu gibi, bazı konularda susarak ta bu ilişkiler sürdürülebilir.

Eğer ABD zaliminden Çin zalimine yaslanmak yada batı baskısını Çin kartı ile dengelemek gibi politikalar söz konusu ise, 11.Hud Suresi 113. ayeti gereğince hiçbir zalime yaslanmamak gerektiği açıktır. Elbette ilkeli bir denge ve baskıları birbirleriyle dengeleme politikaları anlaşılabilir ama, Doğu Türkistan konusunda kantarın topuzunun kaçtığı da aşikardır.

Ha Doğu Türkistan, Ha Kuzey Kürdistan Diyenler

Bazıları ha Doğu Türkistan ha Kuzey Kürdistan diyerek, Çin’in Doğu Türkistan politikaları ile Türkiye’nin Güneydoğu politikalarının benzer olduğunu iddia edip; bizleri de bu politikalara destek vermek, Doğu Türkistanlıların haklarını savunurken Kuzey Kürdistanlıların haklarını görmezden gelmek suretiyle çifte standartla itham ediyorlar.

Elbette Türk Milliyetçilerinin öncelikli, saf Turancıların ise tek derdi Doğu Türkistan’ın Türklük davasıdır. Lakin bizim Doğu Türkistan’a bakışımızda derdimiz Türklük değil Ümmettir. Bizler ne Türklüğü İslam’a önceleyen Türk Milliyetçisi, ne de saf Turancı değil, tam aksine saf Ümmetçiyiz.

49.Hucurat Suresi 13. ayette ortaya konan ve iman ettiğimiz ilkeler gereğince, Türklük bizim için bir artı olmadığı gibi, bir ekside değil, tamamen nötr bir realitedir. Doğu Türkistan’a ilgilimiz Türklüğünden dolayı değil, Müslümanlığından dolayıdır. Nitekim oradaki baskı da ağırlıklı olarak Türklük üzerinden değil, İslami kimlik üzerinden gelmektedir.

Türkler Kürdistanı İşgal mi Etti?

Ayrıca Kuzey Kürdistanla Doğu Türkistan’ı aynı kategoride görmek gerçeği  çarpıtmaktır. Zira bırakın Çinlilerle Doğu Türkistanlılar arasındaki din farkını, öncelikle Doğu Türkistan Çin tarafından işgal edilmiş iken, Kuzey Kürdistan ise Osmanlı yada Türkiye tarafından işgal edilmemiş olup, ayrılık talebi TC sonrası ırki ve dini baskılar nedeniyle sonradan ortaya çıkmıştır.

İkinci olarak, Kürdistan bölgesine Türkler yerleşip işgal etmeleri söz konusu olmak biri yana, Kürtlerin Kürdistan bölgesi dışına yerleşmeleri söz konusudur ve tahminen Türkiye Kürtlerinin yarıya yakını kendi iradeleriyle Güneydoğu – Kuzey Kürdistan bölgesi dışında yaşamakta ve Kürdistan bölgesine dönmeyi düşünmemektedirler.

Bunun tam aksine, bu gün Kuzey Kürdistan bölgesinde asker ve polis ile resmi görevliler dışında bölge dışından kimse yaşamamakta iken, Türkiye’nin diğer bazı bölgelerinde ise çok sayıda Kürt kendi arzularıyla yaşamaktadırlar ve ne bölgede ne de bölge dışında (Kemalist rejimin uğraşılarına rağmen) asimile olmuş değillerdir.

Oysa Çin Doğu Türkistan’da iki türlü asimilasyon ve Çinlileştirme gerçekleştirmektedir. Birincisi Doğu Türkistan gençlerini çeşitli bahanelerle Çin’in diğer bölgelerine dağıtma, ikincisi Doğu Türkistan’a iş gücü bahanesiyle Çinliler yerleştirme.

Hülasa, Doğu Türkistan’la Kuzey Kürdistan’ın konumu aynı kefeye koymak apaçık bir çarpıtmadır.