Mustafa Özcan / Maarifin Sesi
Çin’e hayır diyebilmek
20-30 yıl zarfında dünyanın siyasi çehresi değişti. Eski aktörlerin yerini yenileri aldı. İspatı şudur ki, 20 yıl önce ABD’ye hayır diyemeyenler şimdi hayır diyebiliyorlar. Hatta caydırıcılık düzeyinde ABD’nin konumunu almış görünüyorlar. ABD’yi takmıyorlar ve umursamıyorlar. Çünkü yanlışlar kümesi ile birlikte çaptan düştü. Şimdi hayır diyebilen ülkelerin başında Çin geliyor. 20 yıl önce ABD karşısında dizleri titreyen ve dizlerinin bağı çözülen ve hayır diyemeyen Çin bugün meydan okuyor ve kafa tutuyor. ABD’nin sayılı müttefiklerine kanca atıyor ve saflarına çekiyor. Bir iki yıl önce İran ile çeyrek (25) yüzyıllık bir stratejik anlaşma yapmıştı.
Afrika’da ve Asya’da anahtar teslimi ülke kuran Çin, İran gibi batık ülkeleri de ittifak zincirine katıyor. Hatta son yaptığı gibi İran ile Suudi Arabistan gibi düşman ve rakip ülkeleri Çin barışı altında topluyor ve ittifak zincirine dahil ediyor. 10 yıla kalmaz ABD bütünüyle bölgeyi Çin lehine kaybeder. Dervişin fikri neyse zikri de o’dur dendiği gibi George W. Bush Ukrayna’yı anlatırken ağzından işgal ettiği Irak’ı kaçırıyor. Biden de Ukrayna diyeceği yerde Çin diyor. Çünkü aklı fikri orada. Şimdi Ortadoğu’da Rus barışı Suriye-Türkiye’yi çekim alanına katarken Çin de Riyad ile Tahran’ı eksenine dahil ediyor.
20-30 yıl önce bölgede ve dünyada kimse ABD’ye hayır diyemezken bugün sıra Çin’e gelmiş durumda. Kimse Çin’e hayır deme cesaretini gösteremiyor. Siyasetçi ve diplomat Kamran İnan Hayır Diyebilen Türkiye adlı kitabı yazarken belki de kendisi de yazdıklarına inanmıyordu. Lakin şartlar ve tablo değişmiş şimdi ABD’nin yerini Çin almış bulunuyor.
Buna sevinmeli mi yoksa üzülmeli mi? Ne sevinmeli ne üzülmeli belki yüzleşmeli! Buna değinmeden veya bu suali cevaplandırmadan evvel Köklü Değişim dergisi iftarında dinlediğim Doğu Türkistanlı Hamit Göktürk ile bölge ile ilgilenen Burhan Kavuncu’nun anlattıklarını aktarmak istiyorum.
Son sıralarda mazlum coğrafya ile hiç ilgilenmiyoruz. Sanki mazlumiyet tarihe karıştı! Halbuki bugün en koyusu Çin, Hindistan ve İsrail ve Suriye gergefinde yaşanıyor. Çin gibi ülkelerde mazalim devlet politikası olarak bir unsura yani Türkistanlılara karşı yürütülüyor. Hindistan’da ise hem devlet hem de sosyal düzeyde Hint Müslümanlarına karşı uygulanıyor. İsrail’de de öyle; hem yerleşimciler hem de devlet Filistinlilere göz açtırmıyor. Ramazan ikliminde Müslümanlara karşı dinsizlik ve zulüm politikası tavan yapıyor, katlanıyor. Ramazan iklimini tersyüz etmek ve etkisiz hale getirmek için zulüm çanak ve mekanizmalarını acımasızca devreye sokuyorlar. Hamid Beyin ifadesiyle ebeveynlerine karşı evdeki çocukları casus olarak kullanıyorlar. Onlara, hane halkı namaz kılıyor ve oruç tutuyor mu, gibisinden sorular soruyorlar. Böylesi küresel zeminde bir zulüm çanağı hiçbir asırda görülmemiştir. Ortaçağ’da Haçlı ardından Moğol mezalimine mümasil olarak bugün Rusya -Çin hattında taban ve zemin tutan Yecüc ve Mecüc kuşağına karşı Batı-İsrail gergefinde de Deccal kuşağı teşekkül ediyor. Bu iki kuşak İslam coğrafyasında birbiriyle yarışıyor ve cirit atıyorlar.
Hamit Göktürk Bey Doğu Türkistan meselesiyle münhasıran ABD gibi kimi Batılı ülkelerin ilgilendiğini söyledi. Japonlar da bu mesele ile ilgileniyorlar. Kanada Uygur Diasporasından yaklaşık 10 bin kişiyi göçmen olarak alacağını duyurmuştur. Altı Batı ülkesi Doğu Türkistan’da yaşanan mezalimi soykırım kapsamına almıştır. Hamit Göktürk ve Burhan Kavuncu bu hususta miladın 2017 tarihi olduğunu ifade etmiştir. O günden beri Çin sistematik olarak Müslüman-Türk kitlelere yönelik mezalimini artırmış bulunuyor. Jivkov’dan kopya çektiler.
2017 sonrasında altı batılı ülke Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı mezalime soykırım diyor. Bunu söyleyenler arasında tek bir İslam ülkesi bile yok. Aksine Doğu Türkistan’ı en son İslami kesimler terk etti. Yüzüstü bıraktı. Solcular zaten ilgilenmiyordu, süreçte milliyetçiler de unuttu. Yüzüstü bıraktı. Demek ki ‘hizlan’ ifadesiyle anılan Suriye devrimcilerinin dünya güçleri ve İslami kesimler tarafından yüzüstü bırakılması, istisna değil. Doğu Türkistan Müslümanları da aynı uygulamaya veya yalnızlığa maruz ve mahkum bulunuyorlar. İbrahim Karagül gibi kimileri ABD-Çin rekabetinden dolayı Çin’in Uygurlara reva gördüğünü haklı buluyor. Adeta Uygurları ABD’nin yerel vekilleri olarak görüyor! Bu durumlarda genelde şöyle denilir: Zulmu zevi’l kurba eşeddü madadaten ale’n nefsi min vak’il hüsam el mühennedi. Yakınların zulmü, nefse keskin Hint kılıcı yarasından daha ağır gelir. AKP saflarında ve çevrelerinde Doğu Türkistan meselesine dair duyarsızlık veya vurdumduymazlık katsayısı artmış görünüyor. Meseleye zalim-mazlum değil ihtiyaçlar ve ittifaklar zaviyesinden bakıyorlar. Bir iki parlamadan sonra sönüyorlar. Değerlere bağlı değil çıkarlara bağlı pragmatik politikaların varacağı yer burasıdır.