Çocuklar ise beyin yıkama programlarına sokuldu. BM Komiserinin ziyaretinden önce yayımlanan belgeler, eğitim adı altında Uygur kimliğinin organize operasyonla silindiğini ortaya koydu. İnsanlık utancı karşısında Türk ve İslam dünyasının devam eden sessizliği vicdanları yaralıyor.
Doğu Türkistan’daki beyin yıkama kamplarının bilgisayar sunucularından binlerce fotoğraf ve belge hacklendi. Ailenin en yaşlılarından çocuklara kadar herkesin günün her saatinde karakollara çağrılarak fotoğraflarının çekildiği, bir süre sonra da çeşitli gerekçelerle tutuklandıkları öğrenildi. Üzerinde zaman damgalarının olduğu fotoğrafların kamplarda çekilenlerle aynı şekilde isim isim dosyalandığı belirtiliyor. Bu da olası bir ortak amacı akla getiriyor: Çin’in o sırada inşa ettiği devasa bir yüz tanıma veritabanı.
Çin’in Uygur Türklerine yönelik baskı politikalarıyla ilgili bugüne kadar bilinmeyen ayrıntılar, BBC’nin yayınladığı binlerce belge ve fotoğrafla ortaya çıktı. Polis bilgisayarlarının hacklenmesi sonucu elde edilen belgeler, bölgedeki birçok kişinin sadece Uygur ve Müslüman kimliği taşıdıkları için gözaltı kamplarına yerleştirildiğini gösteriyor. Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet’in, Çin’in Uygurlara yönelik muamelesini incelemek üzere ülkeye gerçekleştirdiği ziyaretten hemen önce yayınlanan belgeler insanlık dışı uygulamalara dair çok sayıda kanıtı gün yüzüne çıkardı. Uygurların tutuldukları kampların Çin hükümetinin iddia ettiği gibi “mesleki eğitim kurumları” olmadığı iç polis talimatları, nöbet cetvelleri ve tutukluların daha önce hiç görülmemiş görüntüleri ile yalanlanıyor. Fotoğraflar, konuşmalar ve resmi yazışmaların yer aldığı belgeler, Uygur kimliğinin, kültürünün veya İslam inancının her türlü ifadesinin, Çin lideri Şi Cinping’e kadar uzanan bir emir komuta zinciri tarafından hedef alındığına dair bir politikanın, en güçlü kanıtlarından bazılarını sunuyor. Dosyaların kaynağı olan korsan, belgeleri Doğu Türkistan’daki bir dizi polis bilgisayar sunucusundan hacklediğini ve Alman antropolog Adrian Zenz’e aktardığını söyledi. ABD’de tanınan bir Çin uzmanı olan Zenz, Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlalleri iddialarına erken bir aşamada dikkat çekmişti. Bu nedenle 2021’de Pekin, Zenz hakkında yaptırım kararı almıştı.
Uygurların fotoğrafları çekilmek üzere günün herhangi bir saatinde karakollara çağrıldığı da belgelerle ortaya çıktı. Ailenin en yaşlılarından çocuklara kadar herkes üzerinde zaman damgalarının olduğu fotoğrafların kamplarda çekilenlerle aynı şekilde isim isim dosyalandığı belirtiliyor. Bu da olası bir ortak amacı akla getiriyor: Çin’in o sırada inşa ettiği devasa bir yüz tanıma veritabanı. Hacklenen dosyalarda, anne ve babaları kaybolduğunda 10 yaşında olan Ruzigül Turghun ve altı yaşındaki Ayşem Turghun’un da üç kızının fotoğrafları yer alıyor. Hacklenen elektronik tablolar, ebeveynleri her ikisi de gözaltına alınan bu tür çocukların akıbeti hakkında çok az ayrıntı veriyor. Bu çocukların yetişkinlerin gönderildiği beyin yıkama kamplarıyla aynı zamanda inşa edilen resmi yatılı okullara gönderildiği tahmin ediliyor. Fotoğraflar, Uygur ailelerinin aslında milli kimliklerinden, soylarından ve kökenlerinden koparmayı öngören politikaların göstergesi olarak değerlendiriliyor. E-tabloların çoğu, Uygurlarda Konaşehir veya Çince’de Şufu olarak bilinen ilçeyle ilgili. Dr. Zenz tarafından yapılan bir veri analizi, 2017 ve 2018 yıllarında sadece bu ilçede toplam 22 bin 762 sakinin -yetişkin nüfusun yüzde 12’sinden fazlasının- ya bir kampta ya da hapishanede olduğunu gösteriyor. Bu rakamı tüm Doğu Türkistan’a uyarlarsak, 1,2 milyondan fazla Uygur ve diğer azınlık mensuplarının tutuklandığı tahminleri yapılıyor. Çin Kamu Güvenliği Bakanı Zhao Kezhi’nin Haziran 2018’de Doğu Türkistan’ı ziyareti sırasında yaptığı ve “gizli” olarak damgalanan bir konuşmasında, yalnızca Doğu Türkistan’ın güneyinde en az iki milyon insanın “aşırılıkçı düşünce” taşıdığını iddia ediyor.
Yıllar, hatta on yıllar önce işlenmiş “suçlar” için geriye dönük olarak cezalandırılan sayısız insan örneği var. Örneğin, bir adam 2017’de 10 yıl hapis cezasına çarptırılmış. Nedeni ise 2010’da birkaç gün büyükannesi ile Kur’an okuması. Yüzlerce kişinin cep telefonu kullanımı da takip edilmiş. Birçok kişiye “yasadışı dersleri” dinlemek veya şifreli uygulamalar yükleme suçlamaları yöneltilmiş. Bazılarıysa, cihazlarını yeterince kullanmadıkları için on yıla kadar hapis cezasına çarptırılmış. Örenğin, “telefonun kredisi bitti” gerekçesi, kullanıcının sürekli dijital gözetimden kaçınmaya çalıştığının bir işareti olarak listelenmiş. Belgeler yöneltilen suçların nasıl değiştirilip hayatların mahvedildiğini ortaya koydu. Örneğin “kavga çıkarmak”, “toplum düzenini bozmak”a dönüştürülüp, ardından ciddi terör eylemleri olarak cezalandırılmış. Cezalar yedi yıl, 10 yıl, 25 yıla kadar değişiyor. Örneğin Tursun Kadir’le ilgili çizelgede, 1980’lerden itibaren İslami kutsal kitaplarla ilgili çalışma yapma ve “dini aşırılığın etkisi altında sakal uzatma” suçları yer alıyor. Kadir bu gerekçelerle 16 yıl 11 ay hapis cezasına çarptırıldı.
‘BM’YE TAM VE SINIRSIZ ERİŞİM İZNİ VERİN'
İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss, elde edilen yeni kanıtların Çin’in Uygur Türkleri ve diğer etnik azınlıklara yönelik muamelesinin olağanüstü derecedeki büyüklüğünü gösterdiğini belirterek Doğu Türkistan’a yapacağı ziyarette Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri’ne tam ve sınırsız erişim izni vermesini istedi. Yeni kanıtların Çin’in zorla çalıştırma, din özgürlüğüne yönelik ciddi kısıtlamalar, ebeveynlerin çocuklarından ayrılması, zorla doğum kontrolü ve toplu hapsetme gibi uygulamaları içerdiğini kaydeden İngiliz Dışişleri Bakanı, bunların Uygur Türkleri ve diğer etnik azınlıklara yönelik muamelenin olağanüstü derecedeki büyüklüğünü gösterdiğini vurguladı. İngiltere’nin uluslararası ortaklarıyla Çin’den hesap sormaya kararlı olduğunu belirten Truss, BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet’e sahadaki gerçekleri kapsamlı şekilde değerlendirebilmesi için bölgeye tam ve sınırsız erişim izni verilmesini gerektiğini ifade etti.
‘KAÇMAYA ÇALIŞANI VURUN'
Ele geçirilen belgelerde Doğu Türkistan bölgesi eski parti başkanının 2017’de yaptığı ve daha önce yayınlanmayan bir konuşması da bulunuyor. Parti başkanı bu konuşmasında, kamplardan kaçmaya yeltenen Uygurları kast ederek, “birkaç adım uzağa kaçmaya çalışan her mahkumun vurulması” gerektiğini söylüyor. Fotoğraflarda ise kamp olduğu ileri sürülen yerlerde makineli tüfeklerle bekleyen güvenlik güçleri görülüyor. Bir fotoğrafta ise, bacakların aşırı şekilde gerildiği bir işkence aleti olan kaplan sandalyesinde oturtulmuş bir kişi yer alıyor. Tesisler arasında ve hatta hastaneye nakledilen herhangi bir “öğrenci” için göz bağı, kelepçe ve pranga zorunlu. 452 elektronik tablodan oluşan bir grup belgede, çeyrek milyondan fazla Uygur’un isimleri, adresleri ve kimlik numaraları ile birlikte hangilerinin gözaltına alındığı, hangi tür tesislerde ve neden gözaltına alındığı gösteriliyor. Son derece gelişmiş gözetim araçlarıyla elde edilen verilerin nasıl keyfi gözaltı gerekçeleri olarak kullanıldığı dikkat çekiyor.