Mepanews’e konuşan Uygur aktivist Arslan Hidayet “Ürettikleri aşıyı da koz olarak kullanıyorlar. Şaşırtıcı şekilde Türkiye bu aşıdan satın aldı. Çin bu aşıyı, yumuşak güç için bir enstrüman olarak kullanıyor. Diyorlar ki ‘eğer anlaşmayı onaylamazsanız aşıyı size vermeyiz.’” dedi.
Mepanews’in Uygur aktivist Arslan Hidayet ile gerçekleştirdiği röportajın tam metnini aşağıda ilginize sunuyoruz:
- Doğu Türkistan'da yaşayan Müslüman nüfus kimlerden oluşuyor? Uygurların dışında Kazak, Tacik, Hui gibi Müslümanların genel durumu ne şekilde?
Uygurların yanı sıra az sayıda Özbek, Kırgız, Kazak ve Tacik Müslüman bölgede yaşıyor. Aynı zamanda Hui Müslümanlar da mevcut. Tüm bu Müslüman gruplar Çin tarafından hedef alınıyor. Ancak ağırlıklı olarak Uygurlar hedefte. Hui Müslümanlar da, şayet Doğu Türkistan'da yaşıyorlarsa hedef alınıyorlar.
Genel olarak söylemek gerekirse, Çin'in diğer bölgelerinde yaşayan Hui Müslümanlar daha özgür durumda. Ancak bölgede tüm Müslümanlar Çin yönetimince hedef alınıyor ve toplama kamplarına konuluyor. Fakat dediğim gibi çoğunlukla Uygurlara bu muamele yapılıyor.
Buradaki Kazakların durumu da Kazakistan'da gündem oluyor. 'Atajurt' olarak bilinen bir insan hakları örgütü mevcut. Onlar Serikzhan Bilash'ın durumunu işlemişlerdi.
Çin'in toplama kampları
- Çin, Doğu Türkistan'da toplama kampları ve cezaevlerinde milyonlarca Uygur'u baskı altına alıyor. Bize Doğu Türkistan'da son duruma dair detaylı bilgi verebilir misiniz?
Son durumu tarif etmek oldukça güç. Bölgeden gelen son bilgilere göre, Uygurların tutulduğu işçi kampları veya yok pahasına zorla çalıştırıldıkları fabrikaların sayısı artmış durumda. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir BuzzFeed makalesinde, yanlarında fabrikalar olan 135 yeni kamp gösteriliyordu. Kapladıkları alan yaklaşık 2 milyon metrekareye ulaşmış durumda. Bu çok büyük bir rakam.
Aynı zamanda Çin'in koronavirüs aşısını Uygurlar üzerinde test ettiğini duyuyoruz. Tüm bölgenin kapatıldığına, insanların test edildiğine ve aşılandığına dair birçok görüntü var.
Ben, toplama kamplarında tutulan eski mahkumlarla bizzat konuştum. Kamplara konulmadan önce tüm bedenleri test ediliyor. Tenleri, kanları, sesleri, DNA'ları... Ve biliyoruz ki kamplarda çok düşük kalorili bir beslenme düzeni uygulanıyor. Günlük yaklaşık 400-500 kalori. Sabahları buharda pişmiş bir ekmek ile çorba benzeri bir karışım veriliyor. Ve onlara, kendilerini adeta "zombiye" dönüştüren, bu tarz bir hisse yol açan belirli sıvılar enjekte ediliyor. Olan şey bu. Ancak en son durum, Uygurların zorla çalıştırıldıkları kampların sayısındaki artış.
- Son dönemde bazı ülkeler Çin'in bölgedeki politikalarına karşı siyasi hamlelerde bulunuyor. Ancak Müslüman ülkelerin neredeyse tamamı Doğu Türkistan konusunda ya sessiz kalmayı seçiyor yahut Çin'in tarafında yer alıyor. Bunda elbette Çin ile ekonomik ilişkilerin payı büyük. Sizin bu konuda değerlendirmeniz nedir?
Evet, haklısınız. Genel olarak söyleyecek olursak Müslüman olmayan ülkelerin çoğu Uygurlar konusunda dik duruş sergilerken, Müslüman ülkeler bunu yapamıyor. Ve elbette ekonomi konusu bu durum üzerinde büyük pay sahibi. Bu çok üzücü. Türkiye ve Pakistan gibi ülkelerin liderlerinin, Fransız hükümetini Peygamberimize hakaret karikatürleri nedeniyle eleştirdiğini görüyoruz. Biliyorsunuz, Fransız Cumhurbaşkanı Macron 'ifade özgürlüğünü' korumak istediklerini söylemişti.
Bildiğiniz gibi biz Türklerle dini ve etnik olarak bağlıyız. Çin ile imzalanan iade anlaşmasını duydunuz. Çin, gerçekten bu konuda bastırıyor. Ürettikleri aşıyı da koz olarak kullanıyorlar. Şaşırtıcı şekilde Türkiye bu aşıdan satın aldı. Çin bu aşıyı, yumuşak güç için bir enstrüman olarak kullanıyor. Diyorlar ki "eğer anlaşmayı onaylamazsanız aşıyı size vermeyiz."
Her halükarda Uygurlar satılmış durumdalar. Fakat haklısınız, ekonomi bunda başat aktör. Özellikle konu Türkiye iken. ABD ile bağlarını kesmiş durumdalar ve ekonomik çıkar için bir başka süper güce bel bağlamak zorundalar, maalesef bu Çin.
"İsrail'e karşı olan tepki Çin'e karşı da olmalı"
- Bazı Müslüman ülkelerin yönetimlerinin İsrail ile normalleşmesi büyük tepki toplamıştı. Ancak, bu ülkelerin neredeyse tamamı Çin ile oldukça yakın ilişki içinde. İsrail ile normalleşme tepki çekerken Çin ile olan ilişkiler neden gündeme dahi gelmiyor?
Birçok İslam ülkesi İsrail ile ilişkilerini normalleştirdi. Ve hatırlarsanız, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da birkaç gün önce İsrail ile ilişkilerinin daha iyi olmasını temenni ettiklerini ifade etti. Fakat Filistinlilerin haklarının kırmızı çizgi olduğunu belirtti.
Buna gerçekten üzüldüm ve sinirlendim. Aynı söylemi neden Çin'e karşı da kullanmıyor? Bunları Çin'e karşı da söylemesi gerekir. "Bak, Çin. Ben seninle daha iyi ilişkiler istiyorum. Ama Uygurların hakları, Müslümanların hakları kırmızı çizgimdir." Bunu söyleyebilirdi fakat söylemedi. Ve diğer Müslüman ülkelerin liderleri de aynı şekilde bunu söylemedi.
Benim şahsi olarak, İslam ülkelerinin İsrail ile normalleşmesi hususunda derin bir bilgim bulunmuyor, Uygur konusuna odaklanmış durumdayım. Fakat Türkiye Cumhurbaşkanı'nın bu konudaki duruşunu beğeniyorum. "İsrail ile ilişkileri artırmak istiyorum ama Filistinlilerin hakları kırmızı çizgimdir." Bunun iyi bir şey olduğu kanaatine sahibim. Ama aynı tavrın Çin'e karşı gösterilmemesi iki yüzlü bir tavır.
- ABD ve Avrupa öncülüğündeki Batı dünyası Çin'in Doğu Türkistan'daki politikalarına çoğunlukla siyasi sebeplerle tepki gösteriyor. ABD çoğunlukla Uygurları savunmayı amaçlamaktan ziyade, Çin'e karşı siyasi mücadele için bu durumu öne sürüyor.
Ancak bu sebeple bazı kesimler Doğu Türkistan meselesine "Batı'nın kışkırtması" şeklinde yaklaşıyor. Sizin bu iddialara dair yorumunuz nedir?
Anlamak gerekiyor ki, elbette ABD ve Avrupa Doğu Türkistan konusunu siyasi gayeleri için kullanıyor. Ve biz de diyoruz ki, neden İslam dünyası da bunu siyasi amaçları için kullanmıyor?
Doğu Türkistan'daki zulüm hayal edildiği gibi değil. 3-4 senedir devam etmiyor. 1949 yılındaki Çin işgalinden bu yana sürüyor.
Türk halkı, İslam dünyası Doğu Türkistan'da ne olduğunun onlarca yıldır farkında. Ve bunun Batı'nın kışkırtması olduğunu iddia etmek tamamen yalan.
Zira zulüm ve baskı yeni değil. Evet, son yıllarda şiddeti artmış durumda fakat yeni değil. Biliyorsunuz, İslami faaliyetlerin baskı altında tutulması, kültürel soykırım, insanın dini nedenlerle hapsedilmesi... Bu çok uzun bir süredir devam ediyor ve İslam dünyası da bunun farkında. Yeni bir şey değil.
Uygurların geri gönderilmesi
- Dünya üzerinde kalabalık bir Uygur diasporası oluştu. Dünyanın farklı bölgelerinde çok sayıda Uygur Türkü yaşıyor. Bu Uygurların yaşam şartları nasıl? Geri gönderilme tehdidi ne boyutta ve gördükleri muamele nasıl?
Dünya genelinde yaşayan çok sayıda Uygur var. Genel olarak Avrupa, İngiltere, Avustralya, Kanada ve ABD'de yaşıyorlar. Burada yaşayan Uygurların durumu daha iyi. Sınır dışı edilme riskleri yok.
Ancak Suudi Arabistan, Pakistan gibi ülkelerden, Orta Asya Türk ülkeleri olan Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'dan sınır dışı edildiklerini biliyoruz. Bu ülkelerin hepsi devamlı olarak Uygurları sınır dışı ediyor. Türkiye'de de şimdiye kadar doğrulanmış olan 1 sınır dışı vakası meydana geldi. Bu, Zinnetgul Tursun ve çocuklarının sınır dışı edilmesiydi. Onlara sahte Tacik pasaportları verildi ve Tacikistan'a, buradan da Çin'e sınır dışı edildiler. Ve toplama kamplarında öldüklerine dair resmi olmayan bilgiler bulunuyor.
Ve şimdi, bir iade anlaşması olduğunu duydunuz. Birçok Uygur, bu anlaşmanın Türkiye tarafından onaylanmayacağını düşünüyor. Ancak ben onaylanacağı kanaatindeyim. Zira Türk halkının, anlaşmanın onaylanmaması için hükümete herhangi bir baskıda bulunduğunu göremiyorum. Türk hükümeti bu durumu kamuoyundan gizli tutmak için oldukça iyi hareket etti. Ama yine de, bazı önde gelen dini şahsiyetlerin, İstanbul'daki Çin Konsolosluğu önündeki göstericilerin yanına gidip destek olduğunu gördüm. Bununla beraber, buna karşı büyük bir yürüyüş tertip edebilirler. Bu anlaşma Uygurlar için oldukça riskli.
Türkiye ile Çin arasında iade anlaşması
- Türkiye ile Çin arasında son dönemde bir iade anlaşmasının yürürlüğe gireceği ifade ediliyor. Bize bu anlaşmayı ve Türkiye'de yaşayan Uygurlar için oluşturduğu tehdidi detaylıca anlatabilir misiniz?
Ben elbette bir avukat değilim. Fakat anlaşmada, Çin'in arzusuyla, bir suçla itham edilen herhangi bir Çin vatandaşının iade edilmesi gerektiği belirtiliyor. Normal olarak, herhangi iki ülkenin böyle bir anlaşma yapabileceğini söyleyebilirsiniz. Fakat bu iade anlaşmasının zamanlaması olduka ilginç. Böyle bir anlaşma 20, 30, 40, 50 sene evvel yapılsa, birçok devlet de böyle yaptığından, bunu anlayabilirdim. Fakat söz konusu anlaşma 2017'de gerçekleştirildi ve başkan tarafından 2019'da imzalandı.
Zaman hususunda, toplama kampları da tam bu yıllarda, 2017'de medyanın gündemine geldi. Bu kamplar 2016'nın ortasında, sonlarına doğru inşa edilmeye başlandı. Ve medyada Mart-Nisan 2017 gibi ciddi şekilde gündeme geldiler. Ve bu iade anlaşması da ilk olarak Nisan 2017'de ilan edildi.
Ve hatırlamamız gereken bir diğer şey de, Türkiye'nin Çin vatandaşı suçlular için pek de revaçta olan bir merkez olmadığı gerçeği. Çin'de suç işleyen kişiler genellikle Batı Avrupa, İngiltere, Kanada, ABD, Avustralya gibi bölgelere, çok gelişmiş ülkelere kaçarlar. Veya bazı Doğu Asya ülkelerine kaçarlar. Türkiye'ye kaçmazlar. Bu sebeple anlaşmada doğrudan Uygur Türklerini hedef alındığı söylenmiyor olsa bile, bu iade anlaşması Uygurları hedef almakta. Satır aralarını iyi okumak gerekiyor.
Yani bu zamanlama, Çin'in 2017 yılında bunu yapması ve Türkiye'ye kaçan herhangi bir Han Çinlisi suçlu olmayışı, bunun aldatıcı bir anlaşma olduğunu ortaya koyuyor.
- Söz konusu iade anlaşması paralelinde bazı kesimler, Türkiye'nin Çin'in talep ettiği kişileri verip vermeme konusunda istediği şekilde hareket edebileceğini savundu. Çin'in iade taleplerini geri çevireceğini öne sürdüler. Bu konuda Uygurlar ne düşünüyor, genel durumdan tedirgin misiniz?
Evet, bazıları bunu iddia ediyor ancak kağıt üzerindeki mesele bu değil.
Türkiye'nin Çin'in iade taleplerini reddedebileceği bir pozisyonda olabileceğinden ciddi anlamda şüpheliyim. Eğer olsalardı, neden böyle bir anlaşma imzalasınlar? Bu açıkça Uygurları tehlikeye atıyor.
Halihazırda birçok Uygur gözaltına alınıyor. Bir Uygur'un bugün 13.00 sularında (30 Aralık 2020 Çarşamba) gözaltına alındığını duyduk. İsmi Abdulkahhar Abdulaziz. Zeytinburnu'nda gözaltına alındı.
Şu an nerede olduğunu bilmiyoruz. Gözaltına alındı ve muhtemelen bir geri gönderme merkezine gönderildi. Uygurların toplama merkezlerine atılma sebebi yukarıda belirttiğim gibi.
Onlar Çin vatandaşları ,ancak Çin yönetimi pasaportlarını yenilemiyor. Geçerli pasaportları olmadığı için ikamet izinlerini de yenileyemiyorlar. Ve bu sebeple izin olmadan yaşadıkları için polis onları yakalıyor. Polis normalde onları bırakır, gitmelerine müsade ederdi. Birkaç sene evvel meseleyi anlıyorlardı. Ancak şimdi, onları rastgele yakalıyorlar.
Ben Türkiye'de olduğu zaman zarfı boyunca polis bana kimlik dahi sormamıştı.
Bunun Çin'in istekleri doğrultusunda olduğunu düşünüyorum. Halihazırda geri gönderme merkezlerinde binlerce Uygur var. Birçok Uygur'a 10 gün içerisinde sınır dışı edileceklerine dair belgeler gönderildi. Bu belgeleri kendi gözlerimle gördüm. Çok endişe verici zamanlardan geçiyoruz.
- Türkiye'den Çin'e daha önce iade edilen Uygurlar oldu mu?
Önceden söylediğim gibi, doğrulanmış bir vaka var. Zinnetgul Tursun ve kız bebeklerinin durumu. Onlara sahte Tacik pasaportları verildi ve Tacikistan'a sınır dışı edildiler. Bunun Türk hükümetinin bilgisi dahilinde yaşandığını düşünüyoruz.
Önce Tacikistan'a, buradan da Çin'e gönderildiler. Türkiye bunu reddetti, çünkü onu direkt Çin'e iade etmemişlerdi. Ve bugüne dek halen böyle bir sınır dışı olduğunu kabul etmiyorlar. Ama Uygurlar olayı doğruluyor. Bizzet Tursun'un kız kardeşi bunu doğruladı. Ve Tursun ile kızlarının Çin'de öldürüldüğü resmi olmayan kaynaklarca bildirildi.
"Çin dünyadaki Uygurlara da baskı uyguluyor"
- Çin hükümetinin Türkiye'deki ve dünyadaki Uygur diasporasına baskı uyguladığına dair raporlar ortaya çıkmıştı. Bize bu durumu anlatabilir misiniz?
Çin, dünyadaki Uygurları onları tehdit ederek baskı altına alıyor. Çin polisi düzenli olarak dünyadaki belirli Uygurları WeChat üzerinden tehdit ediyor. Onlara susmalarını, yaşanan ihlallere şahitlik edip anlatmamalarını söylüyor. Ve eğer bunu yaparlarsa onları, halen Doğu Türkistan'da yaşayan akraba ve sevdikleriyle tehdit ediyor.
Bazı Uygurlar takip ediliyor, bazıları sosyal medyadan ölüm tehditleri alıyor. Ve Türkiye ile Suudi Arabistan gibi ülkelerde geri gönderme tehdidi de devam ediyor. Uygur bir alimin Suudi Arabistan'da gözaltına alındığını biliyoruz ve bu kişi geri gönderilme riskiyle karşı karşıya.
- Pakistan, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi Müslüman ülkelerde bazı kesimler Uygur meselesine dair farklı bir bakış açısına sahip. Bu kesimler Uygurlara yönelik hak ihlallerine karşı çıkıyor olsalar da, Çin ile ilişkilerin devam etmesi gerektiğini, bu yüzden Uygurların iade edilmesi gibi bazı konuların 'mecburi' olduğunu savunuyor. Bu durumla ilgili ne söylemek istersiniz?
Bu tarz şeyler oldukça iki yüzlü.
Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan gibi diğer Türki ülkeler de her gün Uygurları Çin'e iade ediyor. Fakat biz onlara kızmıyoruz. Neden biliyor musun? Çünkü sistemi biliyoruz, liderlerini tanıyoruz, onların tabiatı komünist. Türklükle alakaları yok.
Fakat konu, insanların "ümmetin lideri" olarak nitelediği Recep Tayyip Erdoğan gibi birisi olduğu zaman... Onun mazlumların sesi olduğu söyleniyor, "Filistin kırmızı çizgimiz, Mescid-i Aksa kırmızı çizgimiz" diyor. Böyle şeyler söylüyor değil mi?
Ve ne zaman Birleşmiş Milletler kürsüsünde konuşsa, dünyadaki her mazlum Müslüman halktan bahsediyor, Uygurlar hariç. 4-5 milyon Suriyeliye kapılarını açtı, ki zaten açması gerekirdi. Bunun için ona övgüde bulunuyoruz.
Ancak tüm bunları yaparken, -Pakistan Başbakanı- İmran Han da benzer şeyler söylerken, ve Suudi Arabistan... İbrahim aleyhisselam Mekke'nin her insanın sığınağı olduğunu söylemiş. Ama şimdi, orada yaşayan insanlar ya sınır dışı ediliyor yahut sınır dışı riskiyle karşı karşıya.
Bu iki yüzlülük bizi sinirlendiriyor.
Eğer Recep Tayyip Erdoğan gibi biri, "Biz mazlumların sesi değiliz. Bunlar umrumuzda değil." dese, tamam o zaman deriz. Anlarız. Ama bir şeyi söylerken tam zıttını yapmak bizi öfkelendiren şey.
Onu "One Minute" derken duyduk, Müslümanların kahramanı olarak, "yeni mehdi" olarak görülüyor, ama...
Genel olarak söylemek gerekirse Uygurlar Türkiye'yi seviyor. Dili seviyor, kültürü seviyor, insanları seviyor. Dilimiz, kültürümüz, dinimiz birbirine bağlı duruma. Biliyorsunuz, birçok yönden birbirimize bağlıyız.
Bu sebeple, böyle bir durumda arkadan bıçaklanmak, ihanet gibi görüyoruz. Bu bizler için bir ihanet.