Bekir Ağırdır dün T24’teki yazısında Millet İttifakı için şöyle bir tavsiyede bulunuyordu: “Esas olan toplumun beklentilerine cevap verecek siyaseti oluşturmak. Meselelerin geldiği noktada küçük adımlar anlamını kaybetti. Muhalefet seçimi kazansa da gerçek bir çılgın projeye ihtiyaç duyuluyor.” Ağırdır analiz ve tavsiyelerinin bir diğer yerinde “siyaset tarzını değiştirmek”, “umut ve güven inşa etmek” ve “muhafazakâr tabanı kızdırmamak için cemaat faaliyetlerini tartışmalardan kaçınmamak” gibi başlıklar açarak stratejik bir yol haritası da sunuyor.
Başlamadan Biten Helalleşme Yolculuğu
Peki, toplumun beklentilerine cevap verecek siyaset oluşturma ve “çılgın proje” sunma hususunda CHP ve İYİ Parti hangi teklif ve adımlarla kamuoyunun karşısına çıkıyor?
Evet, AK Parti’nin performansında düşüş olduğu hassaten pandemi süreciyle ortaya çıkan ekonomik krizi yönetme noktasında yıprandığı da aşikâr. Bu durumda CHP ve İYİ Parti’nin Türkiye’deki ekonomik ve toplumsal krizleri aşma yönünde dört başı mamur projeler hazırlayıp vizyonunu sergilemesi gerekmez mi? Evet gerekir ama zayıf ve çelişkili “helalleşme” siyasetine paralel bir biçimde inatla milliyetçilik, laiklik ve Kemalizm projeksiyonuyla gerilimi tırmandırma yönünde daha güçlü adımlar atıldığını görüyoruz. Esnek bir siyasal dil kullanılarak muhafazakar kesimlere açılma, rövanşist planlardan uzak durulacağına yönelik güven aşılama, yıpranmış ve itibar kaybetmiş kadroları kenara çekme yönünde adımlar atıldığını görüyoruz elbette. Ama CHP ve İYİ Parti’nin genetik kodlarını inşa eden Ata/Türkçü temellerin dönemsel bile olsa ehlileştirilemeyeceği açıkça görülüyor.
Kamuoyu araştırmacılarının, siyaset bilimcilerin “siyaset yapma tarzını değiştirme”, “umut ve güven inşa etme” ve “çılgın projeler üretme” yönünde değerli tavsiyeler sıralarken kaleme aldıkları makalelerin henüz mürekkebi bile kurumadan ne söyleseler, hangi çılgın projelerle halkın karşısına geçseler beğenirsiniz? Kamuoyunu az bile olsa şaşırtmayı, tabanı biraz olsun heyecanlandırmayı bile beceremeyen hatta bu hususta en küçük gayreti dahi esirgeyen “sekter” bir yapıyla karşı karşıya olduğumuz yine teyid edildi.
EXPO 2021 Hatay Tanıtım Toplantısı için ATO Congresium’da buluşan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in gündemindeki en önemli proje Suriyeli muhacirlerden başkası değildi elbette. CHP Lideri Kılıçdaroğlu gayet net, açık ve anlaşılır bir biçimde şu cümleyi kuruyordu: “Sayın Başkan (Lütfi Savaş), yaklaşık 900 bin Suriyeliye de baktıklarını ve Suriye'de yaşanan dramın Hatay'a büyük maliyetler çıkardığını da ifade etti. Sayın Başkan'ım, şöyle bir sözümüz var, en geç 2 yıl içinde Suriyeli kardeşlerimizi davulla zurnayla kendi ülkelerine yolcu edeceğiz. Onların kendi iradeleriyle, kendi ülkelerine gitmelerini isteyeceğiz.”
Rusya ve İran’ın Esed’li Suriyesi Tartışılamıyor
Mesele Hatay’ın tarihi, kültürü, yemekleri, tatlıları derken bir anda muhacirlere dönerek “yallah Suriye’ye!” frekansına evriliyor. Aklı başında hiç kimse “Suriyeliler asla ülkesine dönmesin” demez, diyemez zaten. İyi de nasıl dönecekler, nereye dönecekler acaba?
İşte işin en stratejik düğümü burada kendini gösteriyor. Suriye’deki işkence ve katliamlar hakkında 10 yıldır ağzını açıp anlamlı bir cümle kuramamış Kılıçdaroğlu ve Akşener’in bundan sonrası için teklifi ne olabilir acaba? BM gözetiminde genel af çağrısı yapıp hamileri Rusya ve İran’la birlikte Esed rejimini bu sürece ikna mı edecekler acaba?
Bu yönde hiçbir ima da bile bulunamayan siyasetçilerin üstelik de sırtlarında hiçbir yumurta küfesi olmamasına rağmen Suriye’ye davulla zurnayla yolcu edecekleri muhacirlerin hayatlarını nasıl teminat altına alacaklarını nereden ve ne zaman öğreneceğiz? Bir başka ülkedeki despotizmi tartışamayan, cinayet ve katliamlara itiraz edemeyen, Rusya ve İran ordularının yakıp yıktığı şehirlere yönelik insani-vicdani iki üç cümle sarf edemeyen bu siyasi liderlik ve ufkun kendi halkına ne kazandırabileceği üzerinde binlerce şüphe ve itiraz yükselir elbette.
“Çılgın proje” Ata/Türkçülükle başlıyor Ata/Türkçülükle bitiyor. “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” sloganları eşliğinde Esed ve Sisi başta olmak üzere bölgedeki askeri cuntalarla, bu cuntaların arkasındaki Rusya, İran, Amerika faktörlerini görmezden gelerek muhacir düşmanlığını kışkırtmak üzerinde yükseliyor. En zayıf halkaya yüklerek, mülteci-muhacir düşmanlığını kışkırtarak taban tutma siyasetiyle helalleşme süreci yürütülebileceğine kim inanır? Aşırı sağcı söylemlerle, neo-Nazi tarzı kara-propagandalarla, halkı kin ve nefretle birbirine düşmanlığa tahrik eden kadroları inatla istihdam ederek alınacak bir mesafe yoktur. Olsa olsa “Türkün Türkten başka dostu yoktur” türü mottolarla Kemalizm basit makyaj değişiklikleriyle yeniden üretilir.
Ata/Türkçü jargonla ülke 1930’lar Tek Parti ve Tek Adam kültüne, Ulu Önder tapınmasına ve kendi kendine diskur çekip bölgesinden tecrit olan bir Türkiye’ye döner ancak. Değişti, değişiyor, değişecek derken sistematik olarak yabancı düşmanlığını tırmandıran, münferit vakaları genelleştirip cemaat ve tarikatlara yönelik şeytanlaştırıcı siyaset izleyen, Diyanet’in ağzını kapatıp kollarını bağlamaya kalkışan, geçmişe yönelik esaslı ve inandırıcı bir muhasebeye girişmeyen, bütün hesapları bir defalık da olsa 2023 seçimlerinde muhafazakâr-dindar tabandan destek alıp yoluna devam etme üzerine yapan siyaset tarzı sıkıntılıdır, hastalıklıdır ve de tehlikelidir.
“Çılgın proje” söylemi kulağa hoş geliyor, umut ve güven inşa edici adımlar ve kadrolarla yola çıkılacağı temennisi duyguları okşuyor, sembol ve değerleri itibariyle artık İslam’la kavga edilmeyeceği vaadleri “değiştiler mi acaba?” sorularını sordurtuyor. Lakin bütün bunların hepsinin belki “köprüyü geçene kadar”, “kuş kafese girinceye kadar” olduğu yönünde o kadar güçlü, o kadar çok karine var ki, işte bütün bunlar ümidi ve güveni değil maalesef öfke ve tepkiyi büyütüyor.
Yeni Akit