17 Ağustos günü, Türkiye diplomasinin nasıl olması gerektiğine dair, Yeni Şafak’ta bu gazetenin Gen. Yy. Müdürü’nün kaleminden çıkan bir yazı, herhalde beklenmiyordu. Bu yüzden şaşırttı.
Çünkü, söz konusu gazete, Tayyip Erdoğan ve AK Parti’nin en güçlü destekçilerinden..
Nitekim, bazıları, ‘Yoksa, bu makale, nabız yoklama mahiyetinde’; ya da, toplumun verebileceği tepkileri anlamak için atılan bir iskandil miydi?’ diyor. Ama yazarının sipariş yazı yazabileceği gibi bir bühtan da yanlış olur. Ama, yazısının sadece şahsî görüşlerini yansıtmayacağı da düşünülür tabiatiyle.. Esasen, bu yazı bu yüzden önemli.. Ve bu görüşlerin iktidar cephesinde bir izdüşümü olacak mıdır suali de gündeme geliyor, tabiatiyle..
***
Yazıda, Ortadoğu’daki gelişmelerin etnik temeller üzerine oturtulmaya çalışıldığına işaret ediliyor ki, bu yeni bir durum olmayıp, emperyalist stratejik planlama merkezlerinin hele de son 150 yıl öncesinden beri devamlı üzerinde durdukları bir durum.. Şimdi de arab, fars, türk, kürd vs. gibi unsurların etnik özellikleri öne çıkarılıp, inanç birliğinin geri plana atılmaya çalışıldığı açık..
Yazıda, ‘Türkiye’yi Suriye’den çıkarmak için ince ince işlenmiş bir plan. Türkiye açıkça hedef alınacak..’ görüşleri de dile getiriliyor. Ki,Trump‘ın, Riyad ziyaretinde Suûdî’lerle, ‘Türkiye’nin Suriye denkleminden tamamen dışlanması’ konusunu görüştüğü, dünya medyasında söz konusu edilmişti.
***
Söz konusu yazıda, ‘Artık, terör değil, devletler çatışması ile karşı karşıyayız. Nihai kararlar alınmalı: Şam’la anlaşma dahil.. (…) Şam yönetimine karşı bütün öfkemizi bastırmak, takıntılarımızdan kurtulmak zorundayız. (…) İran Irak’ın güneyinden sıkıştırılırken Türkiye Suriye’nin kuzeyinden sıkıştırılıyor. Bu iki hareket üzerinden Araplar, Türkler, Farslar ve Kürtler arasında belki yüz yıl sürecek düşmanlıkların temelleri atılıyor. (…)’
Ki, bu son cümle, yeni bir şey olmayıp son 100 yıldır zâten tezgahlanmıştı.
***
Elbette ki, bölgedeki ihtilafları gidermek için ıslah edici bir siyaset takip edilmelidir. Ama, Suriye konusunda başlangıçta, ıslah edici onca tavsiyeler ısrarla yapılmasına rağmen sonuç alınamayıp, Beşşar rejimi sivil halk kitlelerini bombardıman etmeye başladıktan sonra ipler kopmamış mıydı?
Ve bugün Suriye paramparça ve çeşitli devletler cirit atarken ve Beşşar Esed rejiminin artık daha bir ap-açık olan kuklalığından başka bir varlığı kalmamış; son 6 sene içinde milyonlarca insan, yurtlarını terk etmiş ve 500 binden fazla insanın hayatı da, bu kaos içinde sönmüş iken.. Öylesine bir rejimle, nasıl bir anlaşma? Kaldı ki, o rejimden öyle bir talep de gelmemişken!
Kezâ, Türkiye’de Suriye rejimine karşı nasıl bir takıntı (temelsiz bir zanna dayalı kanaat)söz konusudur ki, terki istenmektedir?
Ayrıca, Suriye’de hem Rusya ve hem de Amerika ile işbirliği yaparak cirit atan askerî güçleri ortada olan ve Irak’ta 380 bin kişilik bir Haşd-i Şa’abî’yi, itiqadî - mezhebî açıdan İran’daki Velayet-i Faqih anlayışına göre oluşturup, İran Rehberi’nin açık beyanıyla Irak ordusuna ekletmiş olan İran’ın, Irak tarafından sıkıştırıldığı iddiası fazla iddialı değil mi?
***
Böyle, sadece dünyadaki konjonktürel gelişmeleri ölçü almak gerektiği gibi siyaset önerileri, yarınlarda her durumda kurtarılacak bir şeyler adına devamlı şekil ve yöntem değiştirip, güçlü görülen USA ve benzeri odaklarla uzlaşılmasını da isteyecek olanları yüreklendirmeyecek midir?
***
Söz konusu yazı şu görüşle noktalanıyor: ‘(…) Söz konusu vatansa, Anadolu ise, tehdit ülkemize yaklaşmışsa, savaş Türkiye’ye taşınacaksa ve bu kaçınılmaz hale gelmişse, bırakın bu savaş sınırın diğer tarafında olsun!.’
Evet, söz konusu makaledeki en şaşırtıcı görüş bu olsa gerek..
Yani, evimize yaklaşan alevleri komşu eve doğru yönlendirmek mi? Ve o komşu ev hele bir de kardeşlerimizin evi ise.. Bu durumu, İslam Milleti’nin birliği idealimizle nasıl izah edeceğiz.
***
Hedefimiz, her durumda, çıkarlara değil; haklılık ve ahlâkîlik ilkesine dayalı bir siyaset olmalıdır.
Star