Cihaner neyin diyeti?

Ahmet Kekeç

İlhan Cihaner neyin diyeti olabilir ki? Hiçbir şeyin diyeti değil...

Kemal Bey, “diyet” sözcüğünü gördüğünde sinirleniyor, bu sözcüğü kullanan gazetecileri mahkemeye veriyor. Neme lazım...

Hani, Başbakan Erdoğan için, “Bırakın yazsınlar, bırakın eleştirsinler... Ne diye mahkemeye koşuyorsun?” diyordu ya.

Başbakan’da eleştirdiği şeyin aynını kendisi yapıyor.

Mahkemeye koşuyor.

Star gazetesinin “diyet”li başlığına da kızmış.

Bilmem kaç milyar liralık (eski para birimiyle konuşuyoruz hâlâ, Kemal Bey insanda akıl bırakmıyor) dava açacakmış.

Hadi hayırlısı...

Demek ki “yandaş cezalandırmaya” bizim gazeteden başladı. İktidara gelirse, belki elektriğimizi suyumuzu da kestirir.

Haa, işin bir de “Yüce Divan”  boyutu var...

Kemal Bey, ne zaman mikrofonu eline geçirse, bir iktidar programını destekleyen gazetecileri, o iktidarın müntesipleriyle birlikte Yüce Divan’a göndereceğini söylüyor.

Silivri’yi bu nedenle mi boşaltıyor acaba?

Haberal’ları, Balbay’ları parlamentoya taşıyacak, biz “azgın ve söz dinlemez” yandaşları da Silivri’ye tıkacak...

Ne güzel olur!

Şu düşünceyi hep savundum: Güç ve iktidar sahipleri tahammüllü olmak zorundadırlar.

Konum ve yetki sahipleri için de geçerlidir bu.

Başbakan Erdoğan’ın gazeteciler hakkında “seri davalar” açmasını, bu nedenle doğru bulmadım... Kemal Bey’in de buyurduğu gibi, bırakınız yazsınlar, bırakınız eleştirsinler...  Hatta, bırakınız kediye, kuşa, zürafaya, börtü böceğe benzetsinler...

Ben şu “tekil” ve “korunaksız” halimle bile kimseye dava açmadım.

Haksız eleştirilere gülüp geçtim.

Küfürleri görmedim.

Müfterileri ise Allah’a havale ettim.

Konum ve yetki sahipleri neden tahammüllü olmayı başaramıyorlardı?

Neyse...

Başbakan’ın her halini taklit ederek “iktidara giden yolu kısaltacağını” düşünen Kemal Bey, (Gediktepe’de gırtlak hizasına kadar yükseltilmiş kum torbalarının arkasında poz vermişti örneğin; stüdyoya girip şiir okumuştu, mahalle kahvelerinde “sempati turuna” çıkmıştı, küçük çocukları kucağına alıp bıyıklarını yoldurmuştu), “ikinci ayak” olarak da, “yandaş gazetecilerle dalaşmayı” seçti.

İlhan Cihaner’in niçin aday gösterildiğini yazacaktım, mevzu uzadı.

Bir iki kelam edeyim yine de...

Cihaner, HSYK’nın “göreve iade” kararından sonra, ortada kaldı. Yani, Osman Şanal’ın yeniden “özel yetkili savcı” kılınmasıyla birlikte, bir anlamda hedef haline geldi.

Bu adaylık, CHP’nin HSYK’ya bir cevabıdır...

İkincisi...

Haberal’ın aday gösterilmesi parti içinde huzursuzluğu artırdı ve “Sağcı Ergenekon sanıklarına gösterilen ilgi, neden solcu Ergenekon sanıklarından esirgeniyor?” türünden eleştirilere yol açtı.

Nitekim listedeki yerini beğenmeyerek istifa eden Enver Aysever, istifasını gerekçelendirirken, “Haberal’ın olduğu ama Cihaner’in olmadığı listede ben neden olayım ki?” mazeretine sığınmıştı.

Bu mazeret, parti içindeki “nispeten solcu” kesimlerin hassasiyetleriyle de örtüşüyordu.

Cihaner’in adaylığı, aynı zamanda, “Milletvekili listesini Demirel yaptı. Partiyi sağcılar ele geçiriyor” diyenlere verilmiş dolaylı bir cevaptır..

STAR