Cihad mı, Namaz mı?

Serdar Demirel

“Hangi ibâdet bir diğerinin varlık sebebidir?” sorusu bağlamında; “cihad mı, namaz mı?” desek, ilk etapta size çok anlamsız gelebilir. Ancak birazdan böyle düşünmeyeceğinizi sanıyorum.

Hele de 1980’den bugüne “öze dönüş” eksenli bir dil kullanan İslâmî hareketlerin serencamına baktığımızda sorunun anlamı artacaktır.
1979 İran İslâm Devrimi ve Afganistan cihadı, Arapça, Farsça ve Urduca’dan tercüme edilen eserlerin estirdiği devrim rüzgarları, gençliğin yüksek duygu dalgasıyla buluşmakta gecikmemiş, “Hayat iman ve cihattır” sloganı dönemsel konjonktürün etkisiyle genç gönüllerde yüksek yankı uyandırmıştı.
Hayat elbette iman ve cihattır.
Çünkü hayat, anlamını imanla bulur. Hayat cihattır, çünkü iman etmek kuru bir iddiadan ibaret değildir. İman esaslarına sadık kalmak, son nefese kadar hayatın her alanında dosdoğru yaşamak, çileli bir iştir ve dolayısıyla da büyük cihattır.
Ama devrim hayâllerine gönül vermiş genç nesillerde “Hayat iman ve cihattır” tam da böyle anlaşılmıyordu.
O dönem yayımlanan birçok dergi, kitap ve aynı dalga boyutuna paralel duran birçok kanaat önderi bu sloganla cihadın anlamını daraltmıştı. Cihad, İslâm’ın bireysel ve toplumsal düzeyde bütünüyle bir yaşam tarzına dönüştürülmesi mücadelesinden çok, aksiyonerliğe ve militarizme indirgenmişti.
Cihadın anlamı öylesine daraltılmıştı ki, daraltılan anlamın kapsamına da bütün İslâm sıkıştırılmıştı. Tam bir akıl tutulmasıydı yaşanan. Hâlâ bunun farkında olmayanlar var...
İslâmî hükümler bir bütün olarak cihadî duyguları canlı tutmak ve kıtali ikame etmek “hikmet ve illet”iyle yorumlandı. Dinin temel ibâdetleri bile, mü’minleri cihada hazırlamak için vaz’ edilmiş sanıldı. Ve sanı, bir hakikat gibi anlatıldı.
Meselâ denildi ki; namaz ibâdeti cemaatle bir imamın önderliğinde kılınır. Cihad da cemaatle ve bir komutanın liderliğinde yapılır. İmam, uygun zamanda namazın kıyam, rüku ve secdeye gitme emirlerini verir, imamdan komut gelmeden hiçbir şey yapılmaz. Cihad da böyledir. Namazda safları sık tukmak gerek, cihadın başarısı da safları sık tutmaya bağlıdır. Namaz beş vakit özelliğiyle disipline sokar insanı. Zira disiplin olmadan cihad kazanılamaz...
Velhâsıl, namazın varlık hikmeti mü’minleri en zor ibâdet olan cihada hazırlamakla izah edildi.
Oruç da cihadı ikame etmek için vardı bu algıda. Aç ve susuz kalan beden cihadın zor şartlarına temrin yapıyor sanılıyordu...
Zekat da cihad için gerekli olan maddî ihtiyaçları karşılamak üzere farz kılınmıştı. Zekat ve sadaka ibâdetiyle malını Allah için verme kıvamına ulaşan mü’min, cihad zamanında da aynı fedakarlığı yapacak, malıyla cihadı finanse edecekti.
Hac da, meşakkatleriyle ve barındırdığı hikmetlerle mü’minleri kolektif cihada hazırlayan bir emirdi. Şöyle ki, beden ve malla yapılan bir ibâdet olduğundan mü’minleri can ve mallarıyla savaşa hazır asker kıvamına getiriyordu. Dünyanın dört bir tarafından mukaddes topraklarda buluşan mü’minler, büyük bir cihad kongresi gerçekleştiriyor, gerekli müzakereler yapılarak stratejiler tesbit ediliyor zannediliyordu.
Çok özetle anlatıyorum bir dönemin inkilabî söylem serüvenini. Cihadın önemini anlatmak için mübalağa o kerteye vardırılmıştı ki, temel ibâdetler dahil İslâm’ın tüm hükümleri sanki cihadı ikame etmek için Allah tarafından emredilmişti.
Lâkin, unutulan bir şey vardı. O da; ibâdetler asıl, cihad ise ârıziydi İslâm’da. Cihad, bu ibâdetlerden herhangi birisi tehlikeye düştüğünde onu ikame etmek üzere farz kılınmıştı, aksi değil.
Yani, temel ibâdetler farzdır, asıldır ve her dâim vardır, cihad ise ancak şartlar zorladığında farza dönüşür. Asıl ve ârız yer değiştirdiğinde yapılan din yorumu da, geliştirilen strateji de yanlış olacaktı. Niyetlerin sahih olması bu gerçeği değiştirmez.
Hızlandırılmış devrim süreçlerine iman etmiş insan, cihadı da bir toplum mühendisliği projesine dönüştürmüştü. Dönemin kanaat önderlerinin önemli bir kısmının da mühendislik eğitimi almış olması ise sizce de mânidar değil mi?
Teorik tutarlılıktan ve yaşanan hayattan kopuk idealizm birçok genci romantizme götürmüştü. Oysa cihad fıkhının içeriği hamaset sahibi gençlerin inisiyatifine terkedilemeyecek kadar hassas bir konudur.

VAKİT