Ciğerden konuşmak

Mümtazer Türköne

Konuşmanın doğal olan şekli zaten budur. Akciğerden gelen hava ses tellerinize çarpar ve titreştirir. Konuşma, sese dönüşen bu titreşimlerle olur. "Ciğerden konuşmak" tabiri, ikirciksiz, dürüst, samimî konuşmayı ifade eder. Çünkü doğal olan bu konuşma biçiminin karşısında yapay konuşma biçimleri vardır.

Rol kesen adam ciğerden değil diyaframdan konuşur. Tiyatrocuların aldığı ilk eğitim, ciğerden değil karından konuşmayı öğrenmektir. Ağzını doldura doldura, sesine sahte bir heybet verenler de ciğerden gelen havayı kullanmaz. Dilinin ucuyla, dudağının kenarıyla konuşanlar gönülsüzdür; verdikleri söze güvenilmez. Şayet konuşma şekline bakıp muhatabınız hakkında hüküm verecekseniz, bilmeniz gerekir ki, sadece ciğerden konuşanlara güvenilir.

Başbakan "ben ciğerlerimden konuşuyorum" derken aslında söylediği şey "sizler samimi değilsiniz, hesap peşindesiniz" idi. Celâllendi. Milyonlarca sessiz kalan kitlelerin diline tercüman olduğunu, yani onların ciğerleriyle konuştuğunu söyledi. Öfkenin bir hitabet tekniği olduğunu belirtirken, kendisinin değil temsil ettiği kitlelerin duygularını aktardığını ve kirli hesaplar peşinde olanları açığa düşürdüğünü beyan etmiş oldu. Tilki ormanı haraca kesmeye kalkıyor; aslan kükrüyor.

Yayın toplantısında eldeki bütün haberleri bir cephane gibi masaya yatırıp, medya taarruzları ile kaos planlayanlara karşı ciğerden konuşmak ve celâllenmek çare mi?. "411 el kaosa kalktı" manşeti, şayet masum bir haber veya yansız bir yorum ise, Başbakan'ın da "Sizin aslında başörtüsüyle bir derdiniz yok, sadece fırsattan istifade başka bir hesabı görmek istiyorsunuz. Aslında çıkarlarınızı tehlikede görüyorsunuz, yoksa laikliği değil" sözleri aşırı derecede nazik itirazlar olabilir. Sadece bir hitabet tekniği olarak "celâl" iş başındadır. Çünkü 411 milletvekilini kaosa el kaldırmakla itham eden bir gazete, attığı manşetler ve özel olarak seçtiği haberlerle kaos ortamını bihakkın yaratmaya girişecektir. Nitekim bu gazetenin haberlerinin ve yorumlarının neredeyse tamamı kaosu önce yaratmaya ve sonra ispatlamaya yönelik değil mi? Bizim de "Bakın Türkiye ne hale geldi" diye o gazeteyi burnumuza sokanlara, "Aman efendim, başbakanımız söylemedi mi, bu haberleri verenlerin derdi başkaymış" diyerek ortalığı yatıştırma hakkımız olmasın mı?

Her şey adil, tilki yayın toplantısında kaos tezgâhları peşinde koşarsa, aslan da kürsüde ciğerlerinden kükrer ve kaos yerine kosmosu hatırlatır ve ortalığı sakinleştirir.

Dünkü yazımda verdiğim örneği tekrarlamalıyım: 1970'lerin Güney Afrika Cumhuriyeti'ndeyiz. Beyaz azınlık yönetiminin sözcüsü konuşuyor. "Ben de, zenci çoğunluğa haklarının verilmesini savunuyorum. Ama çoğunluk zorbalığı tehlikesi var. Zenciler beyazlar üzerinde baskı kurabilir. Bu yüzden zencilerin haklarını, beyaz azınlığın mutabakatı ile verelim." Beyaz azınlık onay vermiyor, çünkü kendi azınlık yönetimleri sona eriyor. O zaman ne olacak? "Ben de başörtüsü yasağının kalkmasını savunuyorum" sahteliğinin, bir karnından konuşma olduğu ortaya çıkacak.

Demirel'in "karşı devrim korkusu"nun nevzuhur bir korku olması gibi. Siyasî hayatı boyunca başörtülü öğrencilerin eğitim hakkını parti politikası olarak savunan bu yaşlı politikacı bugün (dünkü Hürriyet) neden bu hakka karşı çıkıyor dersiniz? Bazı hakikatleri yeni mi gördü? Başörtüsü yasağının, kendi riyasetinde toplanan 28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısının aldığı 18 maddelik kararlardan biri olduğunu, bu kararın uygulanması ile on yıldır başı kapalı olan öğrencilerin okula gidemediğini elbette çok iyi biliyor. On yıl önce "karşı devrim korkusu" neden yoktu? "Dinin talepleri başını örtmekle bitmez. Yarın ilk ve ortaokulda türban istenecek, sonra kamu gelecek." demenin, "öyleyse dini toptan yasaklayalım" anlamına geleceğini bilmez mi? "Türkiye İran olur mu?" sorusuna cevap vermek yerine, "kendi devr-i iktidarında bu soruya ne cevap verirdi?" "Veya bugün hangi hesabın peşinde?" sorusunun peşine takılmak daha doğru değil mi? Kendi yalanına inananların ve üretilen tehdit ve tehlike altında bir temel hakkı ezmenin tutarsızlığı ve sahteliği nasıl gösterilir?

Ciğerden konuşarak değil mi?

Zaman gazetesi