Çifte Sevgililer Günü Fetvası

KENAN ALPAY

Mısır'da her geçen gün yükselen toplumsal muhalefet hareketi nihayet Hüsnü Mübarek yönetimini devirdi.

Hayırlı gelişmeleri tetikleyecek önemli bir gelişme olarak dikkatlerimiz her zamankinden daha çok Mısır ve Ortadoğu coğrafyasına odaklanmış durumda. Müslümanlarla ilgili gelecek hayırlı haberlere dualarımızla kulak kesilmiş haldeyiz.

Türkiye'de ise bitimsiz bir kâbus olarak ülkenin üzerine çöken darbe çetelerinden biri olan Balyoz Cuntası'nın şeflerine nihayet kelepçe vuruldu. Tankın namlusunu halka doğrultarak iktidarda kalmaya alışmış generallerin tutuklanarak cezaevine doğru yola çıkarılması can, namus ve mal güvenliğinin temini açısından önemli bir adımdır. Balyoz Cuntası'nın ardından 28 Şubat ve 12 Eylül cuntalarının da yargılanıp cezalandırılması için kamuoyunun yüksek duyarlılığına ihtiyaç olduğu muhakkak.

Mısır ve Balyoz konusunda yaşananlar taleplerimizin hayata geçirilmesi noktasında ümit veren gelişmeler olarak tarihe geçiyor. Ama unutmamak lazım ki, muhatap olduğumuz sıkıntılar, zorluklar ve açmazlar bunlardan ibaret değil. İslâm toplumlarının diktatörlüklerle, askeri cuntalarla başı hep belada, fakat kapitalizm ve tüketim kültürü gibi sinsi ve rafine tuzakların yol açtığı riskler de en az diktatörlüklerin ve cuntaların yol açtığı tehlike ve vahşet kadar risk taşıyor.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in Hz. Muhammed (as)'ın doğumuna istinaden düzenlenen Mevlid Kandili ile 14 Şubat Sevgililer Günü'nün aynı güne gelmesine dair sarf ettiği sözler, bu sinsi ve rafine tuzağın ulaşabileceği boyutları gözler önüne seriyor. Görmez'in "Sevgili Peygamberimiz'e 'Sevgililer Sevgilisi' adını veriyoruz. İki günün tesadüf etmesini bir güzellik olarak görüyorum" sözü toplumsal ve ahlâkî açıdan karşı karşıya kaldığımız riskin ulaştığı noktayı işaretliyor aslında.

İlk elde vasıfları ve sıfatları bizzat Kur'an-ı Kerim'de açıkça belirtilen Hz. Muhammed Mustafa ne zaman, nasıl ve neden "sevgili veya sevgililer sevgilisi" oldu acaba? Oysa Kur'an'da bizzat Allah-u Teâlâ tarafından Hz. Muhammed'e Nebi ve Rasûl sıfatları uygun görülmüştür. Üstelik ashabı tarafından da hep bu çerçevede anılmışken nasıl oldu da tarihsel süreç içinde Hz. Muhammed'in Nebi ve Rasûl sıfatı adeta gölgede kaldı?

Ümmetin sevgilisi mi, Rasûlü/Nebisi midir Hz. Muhammed? Ümmetin imamı mı, güllerin efendisi midir Hz. Muhammed? Bu sorular basit bir kelime oyunu veya önemsiz detayların abartılması değildir. Hz. Muhammed'e olan ibadî sevgi ve saygımız (gerek kavramlarıyla gerekse usulüyle) şiirsellik, hayranlığın sanatsal boyutu, övgünün edebi vechesi vd. gerekçelerle çiğnenmemelidir.

Asıl olan Kur'an-ı Kerim'de çerçevesi çizilen Ümmet-Rasûl ilişkisini sağlıklı bir zemine ve pratiğe taşımaktır. Boş, lüzumsuz, öykünmeci ve en önemlisi perspektifi Kur'anî olmayan yönelimlerden uzak durmak İslâmî açıdan en doğrusudur.

Sayın Mehmet Görmez'in "Sevgililer Günü"ne atıf yaparak "Çifte Sevgililer Günü"nü müjdelemesi ise, mevcut sıkıntıyı en az ikiye katlamaktadır. Ahlâk dışı mitolojik bir hikâyenin kapitalist reklam pazarında ambalajlanıp sunulmasını, laik bir kutsallık halesine sarılarak yaygınlaştırılmasını normalleştiren, sempatikleştiren bu çıkış çok ciddi yanlışlar ihtiva etmektedir. Bu tür bir söylem, laik-Kemalist çevreler kadar olmasa da Müslüman çevrelerde de giderek yaygınlaşan bu dindışı kutsalların sahiplenilmesine ivme kazandıracak söylemlerdir.

Bu söylem tarzı birtakım popüler destekleri temin edebilir. Fakat eninde sonunda ciddi toplumsal hastalıkların tetikleyicisidir. İslâmî duyarlılık sahibi kesimlere hitap eden gazetelerin "Sevgililer Günü" için özel ilaveler yayınlaması, sayfalar hazırlaması ekonomik pazarı "kalkındırır" belki, ama bireysel ve toplumsal ahlâkî yapının yozlaşmasına, çürütülmesine katkısı kuşkusuzdur.

Mehmet Görmez'in "Çifte Sevgililer Günü" müjdesine dair CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal'ın "Ne güzel bir söz, bu sözü söyleyenin alnından öpülür" iltifatı boşuna olmasa gerek. Baykal'ın bu iltifatkâr sözleri İslâm'ı ve Müslümanları laikleştirmeyi, Batılılaştırmayı ve tüketim kültürü içinde asimile etmeyi hedefleyen çevrelerin zihniyetinin tipik bir dışa vurumudur.

Hiç kuşkusuz kapitalist-modern hayat tarzı ve tüketim kültürü sevgiden salt cinselliği, sevgiliden nikâhlı-nikâhsız, meşru-gayrı meşru ayırt etmeksizin her türlü ilişkiyi, sadakâtten marka hediyeleri, mutluluktan medyatik manipülasyonların figüranı olmayı anlamamızı istiyor. İşte tam da bu ortamda bu çürüme-yozlaştırma kampanyasına karşı uyanık olmak gerekiyor. Aklı ve kalbi karartma çılgınlığının önünü alacak iyilik ve güzellikle donanmış doğru örneklere şimdi her zamankinden daha fazla ihtiyaç var!