Şecaat arz ederken bazen işler işte böyle oluyor..
Ne oldu şimdi, zafer mi kazandılar?.. Aferin, bravo..
Eğer Çiçek tutuklu kalsaydı, bu iş Ergenekonculara bu kadar zarar vermezdi.. Çiçek’i kurtarıp hukuku, yargıyı ve TSK’yı batırdılar..
Tutuklama bir tedbir.. Yargılama devam edecek.. Çiçek, içeridekinden daha rahat olmayacak dışarıda.. Daha çok tartışılacak..
Ağır Cezalık bir sanık. Darbeye teşebbüs, silahlı çete oluşturmak gibi birtakım iddialar sözkonusu hakkında.. Çiçek tutuklanmayacaksa, hiçbir sanığın tutuklanmaması gerek bu ülkede neredeyse..
Çiçek yarın kaçarsa bu işin sorumluluğunu kim üstlenecek?..
Çiçek dışarıda kalıyorsa, ötekileri niye içeride tutuyorsunuz ki?
Yarın davanın asıl mahkemesi, aynı kişi hakkında yeniden tutuklama kararı verebilir.. O zaman ne olacak? Hukuk, yargı bu kadar yalama edilir mi?
Zaten bir süre sonra davaya bakacak mahkemeden tahliye talebinde bulunulacaktı. Eğer gerçekten tutuklanmayı gerektirecek bir durum yoksa tahliye edilecekti.
Bu acele niye?
Yarın aynı mahkemeden başka davaların sanıkları da aynı yönde talepte bulunacak olurlarsa, aynı şekilde davranacaklar mı? Eğer davranmayacaklarsa bu çifte standart olarak görülmeyecek mi?
Bu karar, yargıçların hukuk kariyerleri açısından da hep tartışma konusu olacak..
Bu tartışma burada bitmeyecek. Eğer biterse arkası gelir.. Onun için bu tartışma sürecek..
Ergenekon davasında ibretlik olaylar yaşanıyor. Yarın geriye dönüp baktığımızda, bir zamanlar bu ülkede hukukun nasıl işlediği ile ilgili ilginç anekdotlar söz konusu olacak..
Bu tartışmalar Barolar, hukuk dernekleri, Hukuk Fakülteleri, yargı çevrelerinde de yoğun şekilde tartışılıyor.
Aslında bu tartışmaların bir diğer önemi şurada: Yargı reformu için kamuoyunda ciddi bir talep ve kanaat oluşuyor.. Basın ve STK’ların da tartışmalara katılmaları ile, genç hukuk adamlarının düşünce dünyası bu tartışmalar ışığında şekilleniyor..
Çiçek olayı, başörtüsü sorunu gibi bereketli bir tartışma ortamı oluşturdu. Tıpkı Onur Öymen’in Dersim göndermesi gibi.. Her ikisinin de aynı zamana denk gelmesi muhteşem bir tevafuk! Zamanlaması da öyle.. Bu vesile ile Resmi Tarih de, Resmi İdeoloji de ciddi ve ağır bir darbe yemiş oldu.. “Onur Öymen” gibi “Beyaz Türk”lerin ağzı ile konuşmaya devam edin! “Ulusalcı” nutuklar atın! “Kargalar bile güler” şu halinize!
Sahi bu adamlar, neye ve kime güveniyorlar?.
Sünni dindarları karşınıza aldınız.. Kürtleri karşınıza aldınız, Alevileri karşınıza aldınız..
Demokratları, Liberalleri karşınıza aldınız..
Karşınıza almadığınız kim kaldı?.. Bir avuç CHP’li ve MHP’li.. Başka kimse yok! Onlar da güneş altında kalan buz kalıbı gibi eriyorlar..
Kandan ve terörden beslenen bir çetenin, Kemalizm ve Ulusalcılık paravanı arkasına saklanarak meydan okumalarından başka bir şeyleri kalmadı..
Bakalım ne zamana kadar, nereye kadar direnecekler?.
Bu adamlar ne bekliyorlar ki? Bu sürecin geri dönüşü yok!..
Darbe mi yapacaklar? AK Parti’yi kapatıp, bir ara rejim hükümeti oluşturup kaldıkları yerden yollarına devam edeceklerini mi sanıyorlar?
Ellerinden gelse terör estirecekler, infazlar yapacaklar.. Halkı hiç hesaba katmıyorlar.. Bütün bunların sadece AK Parti ve Zaman grubunun işi olduğunu düşünüyorlar sanki.. Bir de, bunların peşine takılan birkaç gazete ve birkaç gazeteci..
Bugün onlara selam duran yargıçlar, eğer öyle bir gün gelecekse o zaman görürler günlerini.. Onlara selam duran işadamları, STK’cılar ve gazeteciler de. Hani derler ya, “Besle kargayı oysun gözünü”, işte o hesap.. Faşizm nasıl bir şeymiş o zaman görürler.. Hitler’in, Stalin’in ve Mussolini’nin ruhu geri döner.. Sonra onların başına gelen, bunların da başına gelir!
Hitler’in şöyle dediği rivayet olunur: “Bizim Amacımız Dünyayı Nazi Egemenliği Altına Almak Ama Ben Türkiye İle Hiçbir Zaman Düşman Olmayacağım.” Yani, “Dünyada savaşmayacağım tek ülke Türkiye'dir”. Hitler’in, Cumhuriyetin 10. Yıl Albümüne sözlerinden alınan alıntının sebebi şimdi daha iyi anlaşılıyor.. “bize demokrasi ve milliyetçiliğin ne olduğunu o öğretmiştir...” dediği kişi kim acaba? Hangi ünlü Türk düşünürü?..
Hitler ve Mussolini’den ilham alan, onu bir “Terbiye diktatörlüğü” kurmakla selamlayan, “Anadolu yaylalarında ayakları ile şaraplık üzüm ezen Normandiya köylülerini arayan” ve onların ilham kaynağı olanların mirasçıları bugün hâlâ aramızda dolaşıyor olmasınlar sakın..
“Bizim Sovyet” kendi başına bu işten vazgeçmeyecek.. Ama gidecek. Giderken de arkasında toplumun hafızasında silinmeyecek hatıralar bırakacak gibi sanki..
Çiçek, Türk hukuk tarihine adını bu anlamda unutulmayacak bir biçimde kazıdı..
Nasıl bu toplum, Yassıada davasındaki, “Sizi buraya tıkan güç böyle istiyor” diyen hukukun celladı, cuntanın maşası bir yargıç olan Salim Başol’u, Egesel’i unutmuyorsa; bu süreçte yaşanan bazı kararları veren savcıları, yargıçları da unutmayacak!
Yargıtay Cumhuriyet eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Türkiye'nin bugün bir hukuk devleti olmaktan hızla çıkarıldığını belirterek, “Siyasi iktidar bugün ödüllendirme ve cezalandırma ilkelerini kullanarak kendisine bağımlı bir yargı oluşturma peşindedir” dese de gerçekler ortada.. Brifinglerden geçirilmiş bu iddiaların sahipleri, sadece bu sözleri ile aleyhlerine delil oluşturmaktan başka bir şey yapmıyorlar.. Konuştukça toplumun bu konudaki kuşkuları daha da dağılıyor, kanaatleri pekişiyor. Onun için bu, Ergenekonun “marka” isimlerinin konuşması çok iyi oluyor aslında.. Buyurun bu da son haber: Dursun Çiçek'le ilgili Karargâh'taki soruşturmada bilgisayarları incelemekle görevli bir TSK personeli, yeni bir ihbar mektubu gönderdi. Mektubun ekinde, imhadan kurtarılan çok sayıda belge olduğu ifade ediliyor. Dosya, Ergenekon Savcıları, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Adalet Bakanı ve Muhalefet Liderleri'ne gönderildi.. Direnmeye devam edin; siz direndikçe, göreceksiniz yeni tanıkların ve belgelerin arkası kesilmeyecek.. Öyle anlaşılıyor ki, odalar dolusu belge var. Gerekirse yüzlerce tanık, binlerce belge konulur önlerine.. “Mıntıka temizliği” yapmamaya devam edecekseniz, olacaklara hazırlıklı olun..
Selâm ve dua ile.
VAKİT