CHPye oy vermek!

Ali Bulaç

Başörtüsü konusunda samimi olması halinde CHP'ye oy verebileceğimi söyledim.

Tekrar edeyim: "CHP'ye oy veririm".

Ancak bir şartla. Sorunu kökten çözmesi. CHP'nin "samimi ve inandırıcı olması"ndan "kökten çözüm"ü anlıyorum. Önce başörtüsü sorununu çözecek, sonra ben de ona oy vereceğim. Söz! Ayrıca belirtmeye gerek yok ki, bu söz milletvekili genel seçimleri içindir, önümüzdeki 12 Eylül halkoylamasıyla ilgili değildir. Defalarca 12 Eylül'de oyumun "evet" olacağını açıkladım.

Eğer günün birinde sahiden CHP başörtüsü sorununu çözme iradesini gösterirse, bunu "kayıtsız-şartsız, pazarlıksız" yapması gerekir. Yani başörtüsünün serbestçe takılmasına herhangi bir kısıtlama getirmeyecek. Çünkü temel dini haklar pazarlık konusu yapılamaz; ya tanırsınız ya da yasaklarsınız. Kalıcı ve köklü çözümün ana çerçevesi şudur:

1) Başı örtmek büluğ çağındaki reşit kızların ve kadınların bireysel tercihlerine, büluğ çağından küçük kızların ise ailelerinin inisiyatifine bırakılmalı.

2) İlköğretimden üniversiteye kadar isteyen başını örtmeli, isteyen açmalı.

3) "Hizmet alan-hizmet veren" ayırımı yapılmamalı. Bir başörtülü -ve elbette başı açık- ehliyet ve liyakat sahibiyse istediği işe girebilmeli; milletvekili, doktor, öğretmen, hakim veya şirket yöneticisi olabilmeli.

4) İnsanların giyim kuşamlarına, pardüse, çarşaf veya başı açık olmalarına kamu otoritesi karışmamalı, devlet bu konularda herhangi bir düzenleme yapmamalı. Bu tamamen bireylerin ve ailelerin dinî inançlarına, fıkıh anlayışlarına, dünya görüşlerine, felsefi kanaatlerine bırakılmalıdır.

Samimi, gerçekçi ve ikna edici olduğu takdirde CHP'nin bu sorunun çözümünde etkili olacağını düşünüyorum. Bu da iki şekilde olur: 1) Tek başına iktidara gelmesi durumunda -yakın vadede bu zayıf bir ihtimal gibi görünüyor-, 2) AK Parti, MHP ve BDP'yi kendisi böyle bir çözüme çağırır, öncülük edebilir.

Bu sorunun çözümü Türkiye'yi rahatlatacaktır, siyasi haksız rantları ortadan kaldıracaktır. Ve elbette eninde sonunda bu ülkede kızlar ve kadınlar dinlerinin hükümlerine göre özgürce ve gönüllerine göre yaşayacaklardır, bunun mücadelesi sürecektir. Ama CHP ve yasakçıların bilmesi gereken bir gerçek var: Bu yasağın en büyük acısını eşleri başörtülü siyasiler, bürokratlar ve zenginler değil, yoksul halkın çocukları çekiyor. Yoksul aileler çocuklarını okutmak için yurtdışına gönderemiyorlar, o kadar şanslı değiller. Derin bir meşruiyet ve mahcubiyet duygusu içinde kızlar perukla veya okul kapılarında başlarını açmak zorunda kalsalar bile iş bulamıyorlar, iş bulsalar da eziliyorlar, sömürülüyorlar: Onlara eksik ücret ödeniyor, çirkin teklifler yapılıyor. Çünkü çaresizdirler. Hatta artık başarı merdivenlerinde yükselen muhafazakâr erkeklerin tercihi bile değiller. Başörtüsü mücadelesi vererek başarı kazananların bir bölümü başı açık eş tercih ediyor, bazıları eşlerinin başlarını açıyor. Rahmi Koç'un holdinglerinde uyguladığı ayrımcılık (apartheid) her kademede sürüyor.

Dahası, bu zalimane uygulama sürdükçe, başörtülülerin haklarını savunan profesyoneller dini Protestanlaştırıyor, tanınamaz hale getiriyor, ailenin ve toplumun çözülmesine sebep oluyorlar. Onlar da başörtüleriyle belli yerlere geldikten sonra, geriye dönüp eski mahalle sakinlerine, asli dinî hükümlere istihfafla bakıyorlar.

CHP bu sorunu çözer mi? Parti içinde siyasi mülahazalarla, oy kaygısıyla çözmek isteyenler var, bu ayıp değil, suç da değil. Ama ulusal ve küresel derin bir güç var ki, her seferinde buna engel oluyor. Başbakan Erdoğan "Bu sorunu çözmeye senin gücün yetmez" derken belki bunu ima ediyordu. Bilmemiz gerekir ki, bu basit bir yasak değildir, yasağın üçlü ayağı Washington, Brüksel ve Ankara'dır. Bu, küresel bir projenin parçası olan bir yasaktır. Ama bu işe CHP kararlılıkla evet derse, diğer partilerin de desteğiyle bu sorun çözülür.

Çarşamba günü CHP'nin özellikle, değerli bilim adamı Prof. Sencer Ayata'nın teklifi üzerinde durmaya çalışacağım.

ZAMAN