1997 yılı Haziran'ında "Baykal'ın CHP'si" rejim için neden tehlikelidir?" başlıklı bir yazı yazmış ve şöyle demişim:
"Baykal skandal demecinde, Refahyol'un kurulmasının ardından Silahlı Kuvvetler'in kamuoyu baskısı yaratan demokratik bir kurum gibi çalışarak Refahyol'un bitirilmesi oluşumuna önemli katkı yaptığını söylüyor.
Eğer, benim haberim yokken rejimimizin temel niteliğinde bir değişiklik olmadıysa; yani hâlâ, lafzen de olsa, parlamenter demokrasiyle yönetiliyorsak; genel başkanı göğsünü gere gere 'meşru hükümetin düşürülmesinde Silahlı Kuvvetler'in büyük katkıları olmuştur' diyen bir partinin iktidar olması rejim için tehlikelidir."
Önceki gün CHP'nin yeni lideri Kılıçdaroğlu'nun YAŞ toplantısında olup bitenler üzerine yaptığı değerlendirme, aradan geçen 13 yılda bu konuda en ufak bir değişiklik olmadığını; bu partinin hâlâ rejim için en büyük tehlikelerden birini oluşturduğunu gösterdi.
CHP'ye yeni bir soluk getirecek adama bakın: Hükümet ordunun terfi ve tayinlerine ne karışıyor; teamüllerini ne diye bozuyor; bıraksın Genelkurmay bildiğini okusun, diyor.
Teamüller devam etsin ki, "Silahlı Kuvvetler meşru hükümetlerin bitirilmesi oluşumlarına önemli katkılar yapmaya" devam edebilsin, öyle değil mi?
Teamüller devam etsin ki, siz ordunun bu katkıları sayesinde siyasi rakiplerinizden kurtulabilin... Hiçbir zaman halkın oy çoğunluğuyla iktidara gelmeyi beceremeyen partiniz, bu "bitirilme oluşumlarında" doğan boşluklardan istifade iktidarda bir pay kapabilsin; ara rejim hükümetleri kurabilsin, öyle değil mi...
Ülkenin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı, canını dişine takmış Türkiye'nin makûs kaderi haline dönüşmüş olan bir teamülü değiştirmeye çalışıyor. Orduyu darbeci mihraklardan temizlemeye, hakkında darbecilik suçlaması olanların ordunun kanatları altına saklanıp kurtulmalarını -ve hatta kuvvet komutanı yapılmalarını- engellemeye çalışıyor. Ordu yönetimini belirlemenin Genelkurmay'ın değil, seçilmiş siyasetçinin işi olduğunu göstermeye çalışıyor.
Aynı ülkenin ana muhalefet partisi lideri ise bu teamülü savunuyor.
Bu mu yeni "soluk"?
Bu mu CHP'nin yıpranmışlığını toparlayacak, partiye yeni bir ivme katacak değişim?
Görüldüğü gibi, "İş-aş" söylemleri bu partinin artık genlerine işlemiş olan bu vesayetçi-gerici çizgiyi gizlemekte pek işe yaramıyor. Türkiye'de yaşanan transformasyon o kadar hızlı, çatışma o kadar keskin ki, "Aş-iş" gibi klişe sloganlarla durumu idare etmek mümkün değil.
Her gün yeni bir olay oluyor ve her gün bütün kurum ve kuruluşları, kanaat önderleriyle herkes safını bir kez belirlemek zorunda kalıyor.
CHP de artık partinin teamülü haline gelmiş olan demokrasi karşıtı tutumunu alıyor.
X X X
Neyse ki, Türkiye'de halkın çoğunluğu, bu vesayetçi teamüllere artık tahammül edemiyor. Zaten o yüzden de teamüllerin avukatlığını yapan bu çizginin Türkiye'de çoğunluk olma, iktidar olma diye bir şansı yok.
Son YAŞ toplantısıyla büyük demokrasi yürüyüşünde önemli bir viraj daha alındı. Vesayet rejiminde çok önemli bir gedik daha açıldı.
Hâlâ "eski güzel günlere geri dönüş" umudunda olanlara tavsiyemiz, hayalleri bir yana bırakıp gerçeklerle bir an önce yüzleşmeleri... Akan suyun geri akıtılamayacağını, vesayet rejiminde açılan hiçbir gediğin kapatılamayacağını idrak etmeleri.
Bunu hiç değilse kendileri için yapmaları gerekiyor.
Zira artık kimse genç subayların rahatsızlığı söylentilerini duymak istemiyor. Bundan böyle genç subaylar "rahatsız" olsalar da rahatsızlıklarını kendilerine saklamak zorunda kalacaklar; ayrıca
bu rahatsızlığın sebebini kendi ruh hallerinde aramayı da öğrenecekler zaman içinde. Çünkü artık hiç kimse onların huysuzluklarını çekmek, homurtularını dinlemek istemiyor.
Bundan böyle demokratik süreçleri muhtıralarla, darbe tehditleriyle kesmeye kalkışanlar, görevden alınmaya da yargılanmaya da hazırlıklı olacak.
Beş on yıla kalmadan, artık kimsenin YAŞ toplantılarından haberi bile olmayacak. Kimlerin emekli olduğunu, kimlerin terfi ettiğini, kimlerin emekliye sevk edildiğini kimse umursamayacak.
Hatta belki YAŞ bile olmayacak...
BUGÜN