CHP’nin Sorunu, Liderinin Seçim Otobüsünde Yaşamaması mı?

Halkla yüzyüze temas seçim kazanmak için gerek şarttır ama yeter şart değildir. Seçimi kazanmanın yeter şartı her zaman, seçmenleri partinin önerdiği programa ikna etmektir.

ALPER-GÖRMÜŞ, Serbestiyet.com sitesinden yazdığı makalede CHP’nin halktan kopuk olmasını ve bunun nasıl bir komplekse dönüştüğü yorumluyor:

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) liderliğinin ve teşkilatının halkla doğrudan ve sürekli iletişim kurmada sorunlarının olduğunu öne sürmek ne zamandan beri orijinal bir fikir değil. Bilhassa 2002’den bu yana süreklilik arz eden seçim yenilgilerinin de zorlamasıyla bu, bizzat CHP yöneticilerinin dile getirdiği sıradan bir tespit haline geldi.

Mesela bu tarzın sembol isimlerinden sayılabilecek eski CHP yöneticisi ve milletvekili Önay Alpago, geçtiğimiz günlerde CNNTürk’te katıldığı bir programda, CHP teşkilatının seçimlerden önce halkla doğrudan temas için bir istek duyduğunu, onun dışında kalan dönemlerde CHP’lilerin parti binalarında kendi aralarında konuşmayı sevdiklerini söyledi.

CHP teşkilatının bu bürokratik iletişim tarzının karşısına hep  Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) teşkilatının yüzyüze sıcak ilişki tarzı kondu, bunlar sürekli olarak birlikte mütalaa edilip kıyaslandı ve bu da CHP’nin bu alandaki zaafını zamanla bir komplekse dönüştürdü.

Kompleks haline bürünmüş bir sorun, tıpkı kişilerde olduğu gibi kurumlarda da başka sorunların önemsizleşmesine ve gözardı edilmesine yol açabilir. Kompleks haline gelmiş sorun şayet bünyedeki en önemli sorun değilse, bu durumda da en önemli sorunun gözardı edildiği bir durumla karşı karşıyayız demektir.

İnce’yle ‘kompleks’ daha da derinleşecek

Siz bu yazıyı okurken, CHP içindeki muhalif kanadın partiyi olağanüstü kurultaya götürebilecek delege sayısına ulaşıp ulaşmadığı ortaya çıkmış olacak. Şayet kurultay kararı alınırsa ve Muharrem İnce yapılacak kurultayda CHP’nin yeni genel başkanı seçilirse, CHP’nin enerjisinin çok büyük bir bölümünü, şimdiye kadar harcadığından çok daha büyük bir bölümünü halkla ‘sıcak ve sürekli temas’a ayıracağını şimdiden güvenle söyleyebiliriz. Çünkü Muharrem İnce, CHP’de kompleks haline gelmiş bu sorunun halledilmesini neredeyse seçimi kazanmakla eşdeğer gören bir anlayışa sahip. Bu, hem yukarıdan beri anlatmaya çalıştığım ‘CHP’nin kompleksi’nin İnce’yi de etkilemesi nedeniyle böyle, hem de bizzat İnce’nin seçmenlerle bu tarz bir ilişki kurmaya meyyal bir siyasetçi olması nedeniyle böyle...

Ben, bundan altı yıl önce, yani Muharrem İnce henüz liderliğe aday olmadan önce ondaki bu özelliği tespit etmiş, bunu da kaleme aldığım portresinde dile getirmiştim:

"Aslına bakarsanız, Muharrem İnce ‘eğitimsiz halk bizi anlamıyor’cu CHP geleneğiyle sorunları olan ve o çizgiyi eleştiren bir siyasetçiydi... Cidden! Onu CHP içinde bu eleştirinin taşıyıcısı haline getiren şeylerin başında, insanların evlerine girerken ayakkabı çıkarılmasını bir parti okulu dersinde değil de hayattan öğrenmiş olması geliyordu. Çocukluğunda çobanlık etmiş gerçek bir ‘halk çocuğu’ydu, bir kamyoncunun oğluydu.

“Oralardan edindiği sıradan insanlarla doğal ve sıcak ilişkiler geliştirebilme yeteneği, ona parti içinde yükselişinde önemli bir avantaj sağlamıştı. Fakat bir yandan da, herkes onun gibi davranır, ‘halkla iç içe’ olursa CHP'nin ‘uçacağı’nı, bu kadarının yeteceğini düşünmeye başladı. 2010 başında Milliyet'ten Devrim Sevimay'a verdiği söyleşide dile getirdiği, seçmenlerini etkilemek için uyguladığı taktikler, onun siyasetçi olarak bütün üstünlüklerini ve sınırlılıklarını ortaya koyuyordu:

“’Burada salaları, cenazeleri takip eden arkadaşlarım var. Bir hemşehrim rahmetli olduğunda hemen bana mesaj atarlar, adı şu, ailesinin numarası şu. Ararım, başsağlığı dilerim, bir ihtiyaçları olup olmadığını sorarım... İlk dönem milletvekilliğimde bütün köylerdeki kahvelere bir imza kâğıdı astım. 90 günde bir gidip ben geldim diye imza attım. Artık yok, çünkü nasılsa geleceğimi biliyorlar... Yazın seçim bölgemden hiç ayrılmam. Bütün etkinliklere gitmeye çalışırım. Gece 1'de bile beni sokakta tek başıma yürürken görebilir vatandaş. Çünkü bilirim ki kalabalık olursam gelemez, çekinir.”

Abarta abarta gelinen nokta: ‘Otobüs’ çözümü

Gördüğünüz gibi, Muharrem İnce halkla iç içe olmanın yeteceğini düşünüyor ve dolayısıyla ‘siyasi program’ın, yani halkla yüzyüze geldiğinde onlara ne vaat edeceğinin önemini ıskalıyor.

Doğrusu, gerek cumhurbaşkanlığı yarışında neredeyse bütün enerjisini daha fazla ile  gitmek için harcamasına, gerekse de şimdi CHP Genel Başkanlığı yarışında aktif olmaya, pratiğe, halkla temasa atfettiği öneme baktığımda gördüğüm şey şu: Muharrem İnce hakkında yıllar önce epeyce doğru bir değerlendirmede bulunmuşum. Cumhurbaşkanlığı seçimleri için sık sık baş vurduğu şu kıyaslama mesela: “50 günlük kampanyada yüzde 30 aldık, 300 günlük bir kampanyada hedefe ulaşırız.”

Hepimiz biliyoruz ki, İnce’nin kampanyası tıkanmıştı, tıpkı Erdoğan gibi aynı şeyleri bıktırıcı bir biçimde tekrarlamaktan başka bir şey yapmıyordu. Dolayısıyla, aslında uzamış bir kampanya sürecinin yüzde 30’u yüzde 50’ye fırlatacağına duyulan inanç, işte yukarıdan beri anlatmaya çalıştığım şeyi, İnce’nin halkla temasta niceliğin belirleyiciliğine olan inancını (ne kadar çok temas, o kadar çok oy) gösteriyor. “Bazı şehirlere hiç gidemedik, hepsine gitseydik, zaman olsaydı her şehri iki kez ziyaret edebilseydik durum çok farklı olurdu” mealindeki vurgulu sızlanmalar da keza aynı fasıldan...

Nihayet, 29 Temmuz gecesi HalkTV’de verdiği söyleşide sarf ettiği bir cümle, İnce’nin bu konuyu iyice abarttığını gösterdi. İnce’ye göre, CHP, içinde küçük bir banyo, tuvalet ve bir odası olan bir otobüs yaptırmalı, parti lideri şehirden şehire dolaşarak o otobüste yaşamalıydı.

Öyle de böyle de ‘kompleks’ sürecek

Bakalım bugün olağanüstü kurultayla ilgili olarak CHP nasıl bir karar verecek? Her iki şıkta da, partinin kompleks haline getirdiği ‘halkla sıcak temas’ meselesinin, çok daha önemli olan CHP’nin halka ne dediği, ne vaat ettiği meselesinin önüne geçeceği ve onu gölgeleyeceği muhakkak:

Birinci şık: İnce CHP’nin yeni başkanı seçilirse olacaklar belli, bu yazıda onu anlatmaya çalıştım.

İkinci şık: Kılıçdaroğlu’nun başkanlığı devam ederse, hem ‘halkla sıcak temas’ın seçim kazandıracak asıl etken olduğu anlayışı ‘kompleks’ biçimini almış haliyle parti içinde devam edecek, hem de parti içi muhalefet (İnce ve arkadaşları) asıl eleştirilerini bu noktadan yapacaklar ve bu da CHP’nin ‘halkla sıcak temas’ kompleksini daha da derinleştirecek.

Halkla bürokratik olmayan, doğrudan temas seçim kazanmak için gerek şarttır ama yeter şart değildir. Seçimi kazanmanın yeter şartı her zaman, seçmenleri partinin önerdiği programa ikna etmektir. Elde böyle bir program yoksa istediğiniz kadar halkla doğrudan ilişki kurun, istediğiniz kadar koşturun, istediğiniz kadar seçim otobüsünde yaşayın, onlara neyi anlatacaksınız ki?

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!