CHP’de eski yüzler, yeni yollar

Birbirinden ayrı yüzlerin, farklı ifadelerin birleşerek daha bütünlüklü, daha yetkin tek bir suret ortaya çıkarıp çıkaramayacağını merak ediyorum. Zira yerleşik ahlak, çelişen söz ve davranışları bırakın hoş karşılamayı, en hafif deyimiyle o davranış sahiplerini dışlamayı öğütlüyor. Ama ahlak bilincimiz, bambaşka yüzleri tek ve yetkin bir ifadede buluşturan ruhlara bir şans tanıyor; onu yaratıcılığından dolayı kutsayarak ödüllendiriyor. Farklı karakterleri tek bir ruhta birleştirip sergileyen sanatçılar, bütün zamanlarda “dâhi” sayılmışlardır. Liderler için bu sıfatı hak etmek bugüne kadar hiç kolay olmamıştır. Asıl konuya geliyorum; son günlerdeki çıkışları yüzünden CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu izlemeye değer buluyorum. Ankara’da Ergenekon’u sahiplenip Van’da Kürt sorununu çözmeye aday olduğunu ilan etmesi, bence Kemal Bey’in, yakından izlenmeye değer yanını oluşturuyor. Kemal Kılıçdaroğlu veya başka bir liderin, bu iki çelişik yapıyı birden sahiplenebilmesi ve onları temsil edebilmesi için biraz da sihre ihtiyacı olacaktır. Çünkü ne siyasetin ne de sanatın gücü buna yetebilir. Kabul edelim ki hayatın olağan akışı içinde siyasilerin becerileri de sınırlıdır.

Şimdi CHP liderinin Ankara’da yaptığı açıklamayı hatırlayalım: “Nerede bu Ergenekon, adresini verin; gidip üye olacağım.” Bu sözlerin ne kadar toplumsal destek bulup bulmadığını tartışmaya bile gerek yok; beni ilgilendiren Kılıçdaroğlu’nu bu açıklamaya yönelten nedenler. Kılıçdaroğlu’nun Soner Yalçın ile kişisel ilişkisini, dostluğunu veya ahbaplığını bir tarafa bırakalım; bu tartışma yaratan çıkışı, sadece Soner Yalçın’ın tutuklanmasıyla izaha kalkışırsak, Kemal Kılıçdaroğlu’nu liderlikten, kahvedeki adam pozisyonuna koymuş oluruz. Bunu yapmayalım tabii ki. Doğrusu şöyle galiba; Kılıçdaroğlu, hâlâ Deniz Baykal-Önder Sav ikilisinin yarattığı CHP hayaletinden kurtulabilmiş değil. Bu ruhun baskısı ve etkisinden kurtulamıyor. Sav ve Baykal ikilisinin Kılıçdaroğlu’na bıraktığı miras ise, aslında büyük bir yanılgıdan ibaret. Bu yanılgı, CHP’yi “laik hassasiyet”in sözcüsü haline getirmekten ileri geliyor. Cumhuriyet’in “değerleri” olarak ifade edilen, aslında köhnemiş devlet bürokrasisinin çıkarlarından başka kapsayıcı özelliği bulunmayan bu sloganlar, CHP’yi iktidara getiremediği gibi, lideri Baykal’ı da bir çırpıda alaşağı olmaktan kurtaramadı. CHP, bu değerleri savunarak mevcut gücünü nereye kadar, ne zamana kadar koruyabilir. Eğer bir iktidar şansı olsaydı onu da kuşkusuz Baykal getirirdi; ama o da başaramadı. Nedeni ise gayet açık; çünkü Baykal’ın savunduğu değerler, hayatın gerisinde kalan devlet bürokrasisinin iktidar alanlarını korumak için uydurduğu süslü laflardan ibaretti. Hayat ise kapılarını daima yeni olana açar.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Van ziyaretine bakalım. Kılıçdaroğlu, ilk defa adı böyle açıktan “Kürt sorunu” konulan bir çalıştaya katıldı. Katılanlar, “Kürt sorununun çözümünde 3. Yol arayışı”nı enine boyuna tartıştı. Kılıçdaroğlu’nun toplantı sonrası yaptığı açıklama önemliydi: “Üçüncü yol arayışımızla Kürt sorununa farklı bir bakış açısını getirmeyi amaçlıyoruz. Kürt sorunu bizim gördüğümüz sorunların bir parçası. AKP ve BDP’den farklı olarak biz bölgeye evrensel hukuk kuralları, insan hakları, özgürlükler, demokrasi açısından geliyoruz. (...) Anadilde öğretime sıcak bakıyoruz. Anadilde eğitimin ise bugün için çözülecek bir sorun olduğuna inanmıyoruz. Biz anadil öğrenim yasağının kaldırılmasıyla ilgili ilk yasa teklifini veren partiyiz.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Kürt sorununun çözümünde “üçüncü yol” arayışında olması önemli. Bu çıkışıyla kuşkusuz hem AKP’yi hem BDP’yi zorlayabilir. Tabii, işin bu kısmından daha çok, Van’da Ankara’dakinden farklı bir yüzle ortaya çıkmasıyla ilgileniyorum. Burada sanki başka bir ruhun, Kılıçdaroğlu’nu etkisi altına aldığı görünüyor. Bu SHP ruhu olmalı. 1989’da Kürtlerle yapılan ittifakla Erdal İnönü’nün SHP’si iktidar ortağı olabilmişti. Şimdi merak ettiğim şu; Kılıçdaroğlu, sağ yanında Süheyl Batum, sol yanında Gürsel Tekin, arkasında Sezgin Tanrıkulu ile nasıl bir politik temsili sergileyecek. Farklı yüzlerden oluşan genel başkan yardımcıları Kılıçdaroğlu’nda ifadesini nasıl bulacak. Bir yanda demokrat SHP damarı, diğer yanda devletçi CHP ruhu, nasıl birleşecek, bir bütün oluşturacak? Bu kadar farklı yüzün Kılıçdaroğlu’nda birleşerek daha üstün, daha yetkin bir surete dönüşmesi bana imkânsız gibi geliyor. Farklı çizgiler, farklı kimlikler olsa olsa Kılıçdaroğlu’nu ikiye, ya da üçe böler. Olan da sanırım maalesef budur

kurtulustayiz@gmail.com

TARAF