Başbakan Tayyip Erdoğan, son günlerde önde gelen iki muhalefet partisi liderleriyle giriştiği polemikte, önce "CHP ile MHP'yi ele geçiren yönetim anlayışları ruh ikizidir..." dedi (26 Ocak). Sonra düzeltti; bunların "ruh ikizi değil, tek yumurta ikizi" olduklarını söyledi (5 Şubat). Başbakan'ın bu sözleri üzerine düşündüm: Nerede haklıydı ve nerede yanılıyordu?
Haklı olduğu noktalardan başlayalım. Bugün CHP ve MHP'nin gerçekten "ruh ikizleri" gibi davrandıkları söylenebilir. Zira ikisi de gelecek seçimleri tek başlarına kazanma şansları olmadığı için, birlikte kazanma ve yönetme hesabı yapıyorlar. Bu hesap onları iktidar partisine birlikte yüklenmeye itiyor. Yakın zamanlara kadar MHP, sorumlu ve demokrasiye saygılı davranma, böylelikle ikinci parti konumuna yükselme gayreti içinde görünüyordu. Fakat, her nedense, şimdilerde "12 Eylül öncesi MHP"ye meyletmiş durumda.
Başbakan'ın haklı olduğu ikinci nokta, CHP ve MHP'nin bugünkü "ruh ikizliği"nin esas olarak siyasi geleneklerinden değil bu partileri "ele geçiren yönetim anlayışları"ndan kaynaklanması. Yoksa tarihlerine baktığımızda, bazı dönemlerde ve bazı bakımlardan "zıt kardeşler" olduklarını söylemek mümkün. Başbakan'ın, daha derinde haklı olduğu noktayı ise biraz daha ayrıntılı olarak açıklamak gerekiyor. Bugün hakim olan yönetim anlayışlarıyla CHP ve MHP'yi "ruh ikizleri" kılan, siyasi felsefelerinin Kemalizm'in otoriter yorumundan ya da 1982 Anayasası'nda ifadesini bulan resmi ideolojiden kaynaklanması.
Kemalizm'in otoriter olmayan bir yorumu var mıdır, diye soran okurlarıma hemen cevap vereyim: Evet, Kemalizm'in otoriter olmayan bir yorumu da vardır. Farkı öncelikle, fikriyata adını veren Mustafa Kemal'in Kurtuluş Savaşı yıllarında, 1919-25 arasında izlediği politikalarla, 1925 sonrasında izlediği politikaları karşılaştırdığınız zaman görebilirsiniz. Farkı, Mustafa Kemal'in "Batılı bir ülke olarak Türkiye" vizyonunu paylaşanların (dolayısıyla Türkiye'nin AB standartlarında bir rejime kavuşmasını isteyenlerin) pragmatizmi ile tek-parti dönemi politikalarına sıkı sıkıya bağlı kalınmasını isteyenlerin dogmatizmini karşılaştırdığınızda da görebilirsiniz.
Nihayet bu farkı, tek-parti sonrası dönemin CHP'si içinde iki farklı yorum arasındaki mücadelede bulabilirsiniz. Bu mücadele partiye, galebe çalan anlayışa, iktidar-muhalefet ilişkilerine ve dış konjonktüre göre değişen bir kimlik kazandırmıştır. Bu bağlamda sık sık hatırlatmak gereğini duyduğum bir husus şudur: CHP içinde Kemalizm'in iki farklı yorumu olmasaydı, 1950'de demokrasiye geçilemezdi; Türkiye'ye 1950'lerde hiçbir çoğunluğun çiğneyemeyeceği temel siyasi haklar, 1960'larda sosyal haklar, 1990'larda kültürel haklar kavramlarını getiren parti CHP olmazdı. Bugün Deniz Baykal'ın temsil ettiği zihniyetin tek-parti dönemi otoriterliğine ve dogmatizmine meyletmiş olması, tarihteki CHP'yi bütün farklı yüzleriyle değerlendirmemize engel olmamalıdır.
Başbakan'ın yanıldığı nokta ise, CHP ve MHP'nin "tek yumurta ikizi", yani özdeş ikizler oldukları iddiası. Bu partiler, aynı fikri kaynaktan besleniyorlar ama özdeş değiller. Evet Kemalizm'in otoriter yorumuna dayanıyorlar, ama onun birbiriyle çelişen iki farklı ayağını (günümüz koşullarındaki nüanslarıyla) temsil ediyorlar. Özgün haliyle otoriter Kemalizm bir ayağıyla devlete toplumu laikleştirme (dinden uzaklaştırma) görevini yüklerken, diğer ayağıyla devlete toplumu birörnekleştirme (Türkleştirme ve Sünnileştirme) görevini yüklüyordu.
Günümüzün CHP'si, "laikçi" (yani, 1982 Anayasası'nda ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarında ifadesini bulan laiklik anlayışına bağlı türden) milliyetçiliği (başka bir ifadeyle "Ulusalcılığı") temsil ederken, günümüzün MHP'si "Türk-İslam Sentezi" geleneğindeki (yani 12 Eylül askeri yönetiminin söyleminde ve 1982 Anayasası'nda ifadesini bulan türden) milliyetçiliği temsil ediyor.
ZAMAN