Tahrir Meydanı’nda toplanan yüz binlerce protestocudan biri olan ve herkesin nefesini tutarak Mübarek’in açıklamasını beklediği o gece El Cezire’ye konuşan genç kız çok öfkeliydi: “Bizim sorunumuz sadece Mübarek’in gitmesi değil” diyordu. “Onun yerine başka bir diktatörün de gelmesini istemiyoruz. Biz özgür Mısır’ın kurulmasını istiyoruz. Bunun için sonuna kadar direneceğiz. Gerekirse mahallelerimizi korumak için savaşırız, ama pes etmeyiz.”
Bir devrimi televizyonda canlı izlemek tüm zorluklarına rağmen çağımızın bize en büyük hediyesi olmalı.
Başbakan Erdoğan’ın Meclis grubunda yaptığı ve Mübarek’e “Git artık” dediği konuşma da hem Mısır’da, hem de dünyada büyük yankı uyandırmıştı. Muhalif Tunuslu lider Gannuşi’nin ülkesine dönüşünde, Recep Tayyip Erdoğan’ı lider olarak örnek aldığını söylemesi de bir tesadüf değildi.
Mısır’daki türden bir kargaşaya kedinin ciğere baktığı gibi özenen Türkiye’nin ulusalcıları, aslında Mısır’da bugünlerde gerçekleşen halk devriminin 2002, 2007 ve 2010’da ağır çekim gerçekleştiğinin farkında değiller.
Yine yanlış pozisyondalar, yine tarihe baş aşağı bakıyorlar.
Son darbeye, yani 28 Şubat’a çiçeği burnundaki AK Parti’yi tek başına iktidar yaparak...
Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz darbe planlarına, kapatma davasına, TSK’nın 27 Nisan muhtırasına 2007 temmuz seçimlerinde yüzde 47 oy vererek...
Yargının kolluk kuvvetlerinin gerilla savaşına, Balyoz’a, Kafes’e 12 Eylül referandumunda yüzde 58 destekle cevap veren bu halk, kendi devrimini çoktan başlatmış durumda...
Geçmişten günümüze bu halk demokrasi adına adım atan herkese “yürü ya kulum” diyor.
Tarihe baş aşağı bakanlar bunu anlamıyor ama, küçümsedikleri o Araplar işte bizzat tatbik ediyor bunu. Tunus bile kemalizmden vazgeçti ama, bizim ipek çoraplı seçkin köşecilerimiz bunu Mustafa Kemal’in, İsmet İnönü’nün hanesine yazacak denli gerçeklere kör.
Aslında yatıp kalkıp AK Parti’ye dua etmeleri gereken kesimlerin başında geliyorlar.
Ya 2000’lerde o sosyolojik kırılma yaşanmasa, Milli Görüş dönüşüp Müslüman demokratları iktidar yapmasa bugün ne olurdu halleri hiç düşündüler mi?
Eğer öyle olmasa, biz geçen sekiz yılı mesela CHP-MHP koalisyonunda geçirmiş olsaydık, muhtemelen bugün IMF’nin elinde oyuncağa dönmüş çökmüş bir ekonomiye, kangren hâle gelmiş bir Kürt sorununa, prestiji yerin dibine geçmiş bir dış siyasete, artarak devam eden faili meçhullere, sünmüş bir AB üyelik sürecine saplanmış bir halde bilmem kaçıncı krizimizde olacaktık.
19. yüzyılda, Osmanlı’ya bağlı Mısır’ın, caddeleri asfaltlı, elektrik ışığıyla ışıl ışıl olan Kahire’nin İstanbul’dan fersah fersah ileri olması gibi, bugün Mısır’da yaşanan devrime ibretle bakıyor olacaktık ama, zannederim ipek çoraplı seçkin ex-yayın yönetmenlerimiz bugünkü kadar huzurla karşılayamayacaklardı gelişmeleri.
Tarihî pek çok fırsatı kaçırmış çilekeş bir milletin ahfadı olarak, birikmiş bunca sorun, iyice yarılmış toplumsal sınıflar, pimi çekilmiş öbek öbek milyonlarca öfkeli genç ile kanlı bir eşiğin hemen yanı dibine çoktan vardığımızı fark etmeyecektik bile.
“Neden şimdi”, “bu işin altında Amerika var” şeklinde “derinlikli” analizlere fırsat olmayacaktı. Öfkeli, sabırsız, tehlikeli kalabalıklar, çoktan o kalabalığa karışmış özel güvenliksiz rezidansların önüne dayanmış olacaklardı, maazallah.
O yüzden, tüm darbeciler ve darbeci-seviciler, birleşin, küfretmek yerine AK Parti ve özgürlükçü demokratlara şükredin. Türkiye bu sessiz devrim sayesinde demokrasiye yumuşak geçiş yaptı.
Bunun değerinin farkında mısınız?
Peki ya CHP?
Yazının girişinde alıntıladığım Mısırlı genç kızın “gerekirse mahallelerimizde direneceğiz” sözü ile CHP’lilerin “sokak sokak, mahalle mahalle direniş” çağrısının benzerliğinin trajikomikliğinde, gerçeklerle ne kadar uzak bir noktaya düştüklerini...
Can Dündar’ın sorusuyla çanak tuttuğu, Kılıçdaroğlu’nun tereddütsüz kabullendiği Menderes-Erdoğan benzetmesinin, “Bugün durum o günlerden daha da vahim” kışkırtmasıyla gelebileceği noktanın Yeni CHP’nin neresine denk geldiğini düşünmüş müdür Sayın Gandi?
Gürbüz Özaltınlı çok güzel betimledi: CHP hangi yolu izlerse izlesin, belirli bir tabana tekabül ediyor ve her halükârda çok önemli. CHP değişime cevap verse de, vermeyip içe kapanmacı stratejisine devam etse de, ülkenin siyasetini fevkalade etkileyecektir.
Bunu hepimizin önemsemesi gerekiyor.
CHP, Mısır’daki devrimden Türkiye’ye ithal bir kaos ummak yerine, halkların sosyolojisinden ders çıkarmalı ve seçim öncesi şu dar zamanı doğru kullanarak ülkenin ciddi sorunlarına karşı gerçekçi bir program sunmalı. Sunmakla da kalmayıp, arkasında da durmalı.
Kılıçdaroğlu böyle bir seçimin arifesinde. İşi kolay değil. Ama tercihini yapıp “bir yola” koyulması ertelenecek gibi de değil.
Hem Müslüman hem demokrat olunabileceğini AK Parti kanıtladı ve ülke çok şey kazandı. Şimdi sıra CHP’nin hem Kemalist hem demokrat olunabileceğini kanıtlamasında.
Mümkün mü bilmem, ama uygun kanıtlar halk tarafından asla görmezden gelinmeyecektir.
markaresayan@hotmail.com
TARAF