Üniversitenin birisinde, başörtülü bir genç kız fakülte kapısından içeri mi girdi, CHP’liler hemen basın toplantısı düzenlerler: “Cumhuriyet elden gidiyor!”
Yapmayın, etmeyin; başörtü yasağı ile cumhuriyet, birbirine zıt şeylerdir. Bırakın insanlar istedikleri kıyafetle gelsinler üniversiteye..
Yok, dinlemezler.
Başörtülü bir kız öğrenci gördüler mi, muhakeme kabiliyetlerini yitirirler, paranoya içine girerler..
“Üniversiteye girişte tüm öğrenciler eşit olsunlar” diye bir talepte mi bulundunuz. Hemen karşı çıkarlar; “Hayır.. Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlettir, tüm okulları imam hatip haline dönüştürme çabalarına izin vermeyiz” derler.
“Yapmayın beyler, istenilen şey sadece, öğrencilerin başarıları oranında puan almalarını sağlamak. İmam hatip mezunu daha fazla soru cevaplarsa, o girsin üniversiteye.. Klasik lise mezunu öğrenci daha başarılı ise, o girsin.. Eşitlikteki amaç, niçin bütün okulları imam hatipleştirmek olsun ki? Sizin desteklediğiniz okullardaki öğrenciler daha başarılı iseler, onlar üniversiteye girmeye devam edecekler. Siz neden eşitlikten kaçıyorsunuz ki?” deseniz de, bir faydası olmaz.
Gerçeklerle bağlarını koparmışlardır bir defa; paranoya içinde yüzmektedirler.. Dinletemezsiniz işin doğrusunu..
Kur’an kursuna gitme konusunda yaş sınırı getirilmesinin yanlışlığı mı ifade edildi.. Hemen ayağa kalkarlar, “Bu gelişme, klasik okullara alternatif eğitim arayışının zorlanmasıdır.. Klasik okullar kapatılacak, Kur’an kursları okulların yerini alacak!”
Bazen sinirlenir, “Bu ne biçim bir mantık, biz ne istiyoruz, siz ne diyorsunuz, kafayı mı yediniz siz?” diye çıkışırsınız..
Ama beyefendilerin tavırlarında, paranoya görüntüsünden geri adım atıldığına, hiç şahit olmazsınız.
Son olayda, bire bir içinde olduğumuz bir konunun kamuoyuna yansıtılma biçiminde yaşananları, CHP’lilerin sergiledikleri paranoyayı net olarak görünce, önceki paranoyalarının, bizim abartılı bir tesbitimiz olmadığına da artık kesin kanaat getirdim.
Neymiş son olay?
Önder Sav ile bir merkez valisinin yaptığı konuşmayla ilgili haberin, Vakit gazetesinde yayınlanması..
Neymiş, “çok güçlü bir dinleme ile bu görüşme kayıt altına alınmış!”
Atıyorsunuz, bari biraz makul olsun.. Vakit’in ne işi olur, o tür işlerle? Bu gazetenin misyonunu, geçmişini, dik duruşunu, bağımsızlığını görmez misiniz siz?
Yok, dinlemez bu adamlar, devam ederler salvolara: “Bakan derhal istifa etmeli.. Bu bir rezalettir.”
Hızını alamayan bir başkası, “Hükümet istifa etmeli” diye ekleme yapar taleplerine..
Hani bir iki gün sonra, Birleşmiş Milletler genel sekreterini falan da istifaya davet etseler, hiç şaşırmamak gerekir..
Başörtü yasağına, İHL’lerle Kur’an kursuna yaklaşımda gösterdikleri paranoya, burada da önümüze çıkıyor..
Adamlar; Hz.Peygambere hakaret etmesini biliyorlar.. İslam dininin emri olan bir ibadete alaycı bir yaklaşım sergilemeyi biliyorlar.. Ama ellerindeki bir makinanın nasıl kullanılacağını, ne yaparlarsa ne olacağını bilmiyorlar!..
“Buyrun” diyorlar, sonra arkasından “Niye geldin” diye soru soruyorlar..
Kardeşim, sen “buyur” demedin mi?
Ne dediğini bilmeden, ne yaptığının farkında olmadan, başkalarına saldırmaya kalkışıyorlar: “Bu dinlemenin hesabı verilmeli!”
Ne dinlemesi kardeşim.. Ne kaydı? Ne cihazı?
Bütün binayı aramışsınız işte..Tuvaletlerinize kadar.. Ne buldunuz?
Hiçbir şey..
Daha ne konuşuyorsunuz?
Kendi cehaletinizi sorgulayıp, “Bu gidiş; gidiş değil. Şu paranoyayı bırakalım. Her seçimde oylarımızı artıracağımıza, oylarımızı azaltıyoruz. İktidardaki partinin oyu azalacağına, onun oyu artıyor, muhalefette olan bizim oyumuz azalıyor. Kendimize bir çeki düzen verelim” desenize..
İnsanlardan şüphelenmek yerine, küçük olaylardan büyük skandal hayalleri üreteceğinize, “Biz ne yapıyoruz?Neyi doğru yapıyoruz? Neyi, nerede yanlış yapıyoruz, onlara bakalım” desenize..
“Yanlış yapanların ayağı birbirine dolanır. Hz. Peygambere hakaret ettik, özür dilemedik. Bir ibadetle alay ettik, sözlerimizden dolayı pişmanlık beyanında bulunmadık. Devletten maaş alan bir valiyi genel merkezimize getirip, politik konularda sohbet ettik.. Yanlışımızı kabul etmedik.. Bu kadar yanlış sonrasında, ayağımız birbirine dolanacaktı, dolandı işte.. Ne dinlemesi, ne cihazı, ne polisi, ne hükümeti.. Yanlışlardaki ısrarcılığımızın bir faturası bu..” desenize..
“Şu paranoyadan vazgeçelim artık. Aklı öne alalım.. Başörtülüyü görünce kırmızı görmüş gibi zıplamayalım.. Doğru muhakeme yapalım.. Olayları değerlendirirken akıllı yorumlar yapalım.. Önümüzdeki cihazları nasıl kullanacağımızı önce öğrenelim, sonra başkalarını suçlayalım” desenize..
Vakit gazetesi