Son tartışma konumuz, CHP, odatv, Halk TV ekseninde yürüyor.
Yanlışlar, başka yanlışlara sebep oluyor, doğrularla yanlışlar birbirine karışıyor.
Ne gibi?
Bir siyasi partinin, televizyon sahibi olması yasaya aykırı.
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 19/b. maddesi, “Siyasi partiler, (...) şirketler ile sermaye piyasası kurumları ve bunlara doğrudan veya dolaylı ortak olan gerçek ve tüzel kişilere yayın lisansı verilemez” diyor.
Ama nasıl olabiliyorsa, CHP’nin Genel Başkanı Deniz Baykal, Halk TV isimli bir televizyonu, partinin genel başkanı olduğu dönemde, yakın akrabalarına kurdurup işletebiliyor.
Hatta son odatv operasyonu ortaya çıkardı ki, Halk TV’nin satışı da, resmi kayıtlarda görünen hissedarlarla değil,Deniz Baykal ile yapılan pazarlıklarla sonuçlandırılmaya çalışılıyor!
Yanlış içinde, yanlışlar..
Ama olay, bu yönü ile hiç soruşturulmuyor.
RTÜK vazifesini yapmıyor.
“Bir siyasi partiye ait televizyon kurulamayacağı”na dair yasak, hile ile dolanılmaya çalışılıyor.
RTÜKde bu olaya seyirci kalıyor.
•
Siyasi partilerin televizyon kurmaları yasağına aykırılık, bir başka yanlış doğuruyor.
Deniz Baykal, televizyonu ele geçirmek isteyenlerin hedefi oluyor.
Bir bayan muhabir, Baykal’a taciz iddiasında bulunuyor. Ardından da, inandırıcı olmak için, şu savunmayı yapıyor: “CHP’ye komplo kuracak olsam, DenizBaykal’ı niye seçeyim ki?Baykal’ın ne cazibesi var ki?”
Oysa tüm cazibe merkezi, DenizBaykal.
Niye?
Çünkü odatv’nin ele geçirmek istediği Halk TV’nin onayı, Baykal’dan alınmak zorunda..
Onun için Baykal’ın cazibesi var.
Onun için, komplo kurulacaksa, Baykal’a kurulması gerekir.
•
Baykal’a komplo kurduğu ileri sürülen odatv’nin muhabiri hanım, olayı Kemal Kılıçdaroğlu’na da aktardığını anlatmıştı. Kemal Bey de, “Olayı anlattı ama, esas bir AKPartili yöneticinin ilişkisini anlattı. Onu da açıklasın bakalım” diye, bir karşı cevap geliştirdi.
Bu karşı cevap, bana CHP’li Muharrem İnce’nin, aynı muhabirle olan tartışmasındaki karşı cevabını hatırlattı.
Aynı bayan muhabir, “Muharrem İnce, sarhoş şekilde kapıma dayandı. Genel Başkanı hakkında bazı olaylar anlattı, yazmamı istedi” demişti..
Muharrem Bey de buna cevaben, “Evet, bahsedilen görüşme doğru. Ama içeriği yanlış. Ben genel başkanımla ilgili değil, AKPartili bir şahsın yolsuzluğu ile ilgili dosya vermek için görüştüm” dedi.
Her iki savunmada da, araya “AKPartili birisi”nin dosyası ekleniyor.
Anlaşılıyor ki Muharrem Bey’in de, Kemal Bey’in de akıl hocası aynı.
Savunma yaparken, karşı atağa geçip, olayı AKPartili birisi ile ilişkilendirerek dikkat dağıtmaya çalışıyorlar..
Öyle ki, ikisi de karşı cevaplarının delilini de sunamıyorlar.
Muharrem Bey de, Kemal Bey de ayrıntıyı veremiyorlar.
“Bir AK Partilinin yolsuzluğu” diyorlar, ama yolsuzluğun ayrıntısını da, AKPartilinin ismini de veremiyorlar.
“AKPartili yöneticinin gayri resmi ilişkisi” diyorlar. Ama o yöneticinin ismini veremiyorlar.
Bugünden sonra bir isim uydursalar da, artık iş işten geçti.
Şapka düştü, kel göründü.
Kemal Bey’in de, Muharrem Bey’in de “dürüstlük” iddiaları, kof çıktı..
•
DenizBaykal hakkındaki son iddialar, bana göre pek inandırıcı olmasa da, bu tür ithamlara hemen balıklama atlayanların ikiyüzlülüğü açısından da oldukça dikkat çekici.
Niye?
Çünkü bu adamlar, Baykal’ın önceki vukuatını neredeyse savunurlarken, “Her ikisi de yetişkin kişiler. Rızaya dayalı olayda, üçüncü kişilere bir şey düşmez” diyorlardı. Resmen zina olan bir ilişkiyi, kapatmaya çalışıyorlardı.
Şimdiki iddia ise, rızaya dayalı değil.
Taraflardan birisi, rızası haricinde tacize uğradığını ileri sürüyor.
Bu durumda, zinanın avukatlığına soyunanların, “Bu olmadı işte. Evvelkinde zora dayalı bir iddia yoktu. Şimdiki tacizin doğruluğu araştırılmalı ve hesabı sorulmalıdır” demeleri gerekirken, olayı yine uzaktan seyretmeye devam ediyorlar.
Dolayısıyla, gazeteci kisveli bu zırtapozların, Baykal’ın önceki vukuatına yaklaşımlarının, “özgürlük” gerekçesinden değil (evlilik dışı ilişkinin bence özgürlüğü de olamaz), CHP yalakalığından kaynaklandığı anlaşılıyor.
YENİ AKİT