CHP, mon amour

Yıldıray Oğur

90 yıldır açılan krediyi harca harca bitiremiyor CHP. Kredi taksitlerini ödemiyor, sık sık adres değiştirip kaçıyor ama günün sonunda yine aranıp o bulunuyor ve sorgusuz sualsiz bir kredi daha açılıyor ona.

Türkiye’nin entelektüelleri, akademisyenleri ve solcularının CHP’den sol bir parti, sosyal demokrat bir parti çıkarma ümitlerini bu partinin yaptığı hiçbir milliyetçilik, hiçbir orduculuk, hiçbir 301 karşıtlığı, Ergenekon müdafaası bugüne kadar suya düşüremedi.

CHP’nin devleti kuran parti olması, o devleti kurarken de yapmadığını bırakmaması, en kötüsü de bu kökleriyle hiçbir zaman yüzleşmemesi, aksine bununla iftihar etmesi, dinozorların yok oluşu kadar mazide kalmış arkeolojik bir mesele onlar için...

Sol-demokrat bir CHP hayali, Anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğuyor bu aralar. Sol ve CHP aşkı, Kılıçdaroğlu’nun Sosyalist Enternasyonal için bulunduğu Paris’in romantik sonbaharında depreşiyor...

Bir kez daha her şeyi unutmaya hazırlar. Bir kez daha onlarca kez kapılarından kovuldukları CHP’nin kapısında sol ve demokrasi dilenmekteler.

CHP’nin değişmesi tabii ki iyi. Hatta çok iyi. Hepimiz, demokratikleşme, Kürt sorunu, en başta da kendileri için. Ama abartmayalım; CHP, toplumun ve en büyük rakibi muhafazakâr AKP’nin, hatta ordunun gerisinden gelip arayı kapatmaya çalışıyor sadece. Açılımlar topluma, AKP’ye hatta devlete yetişmek için...

CHP adlı bu vefasız güzelin aşkının kör ettiği gözler ise, Cem Uzan’dan Haydar Baş’a ayağa düşmüş üç tane sloganda sol, Önder Sav’ın yerine Süheyl Batum’un geçmesinde değişim, muhafazakâr partinin liderinin ekranda ardından gözyaşı döktüğü Ahmet Kaya için Serdar Ortaç’tan bile sonra akılların başa gelmesinde açılım görüyor.

Radikal İki yazarları aylardır edalı ve işveli yazılar yazıyor bu yeni CHP’ye. Türkiye’nin en ünlü sosyalist gazisi “Devrim ve CHP” başlığını attığı yazısında açık açık, makul makul CHP’nin devrimcilerin adresi olup olmayacağını tartışıyor. Yazıdan çıkan; CHP’nin bazı ‘açmazları’, aşamayacağı  ‘engelleri’ olmazsa kavuşmanın hayal olmadığı...

Daha önce CHP kongrelerine bir Prens’in arkasındaki Machievelli olarak katılan başka ünlü sol bir akademisyen ise “endişeli modernler dışlayıcı modernleri döverse (aralarında fark herhalde ancak mikro-sosyolojik laboratuarlarda görülebiliyor) sosyal demokrat bir CHP çıkar” diyor ve bunun için hepimizi duaya çağırıyor.

Bu kör âşığa, İmralı’da Öcalan’la görüşen, demokratikleşme paketleri açan AKP’nin açılımları Ortaçağ’dan kalma gerici, samimiyetsiz gelirken, henüz Kürt bile diyememiş Kürt liderin yontma taş devrinden cilalı taş devrine geçiş adımları, bir seks kasetinde ateşi bulması aydınlanma gibi geliyor.

Sadece laik Türk soluna değil en acayibi BDP’li Kürtlere de bu öyle görünüyor.

Her yıl “atılıp atılmayacağı” tartışılan Sosyalist Enternasyonal toplantısında CHP’yi görünce BDP lideri Selahattin Demirtaş gönlünden geçeni açıklamış mesela: CHP, ÖDP, EMEP ve BDP’li bir seçim ittifakı...

Geçenlerde Habertürk’e çıkan Osman Baydemir de şöyle demişti: “Eninde sonunda PKK dağdan inecek, ben ümidimi yitirmedim. İkna edilerek dağdan indirilecek. Kimi kadroları CHP’ye, kimi kadroları BDP’ye girecek.”

Ne de olsa hepsi en büyük teorisyeninin “Kemalizm soldur; milli kurtuluşçuluktur” dediği, en efsane devrimcisinin en büyük eyleminin 19 Mayıs’ta Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşü yapmak olduğu aynı baba ocağının evlatları...

Ama herhalde Bağdat’ı sorsan New York’u tarif edecek bu âşığın körlüğünün sebep-i hikmeti teoride değil. Kürt açılımı yapan AKP’yi düşman, henüz Kürt bile diyememiş CHP’yi, bir göz kırpışına bin mana yüklenen kara gözlü, kara kaşlı Leyla yapan şey ‘yaşam tarzı ideolojisi’nin gücü...

Sosyalist sol hatta sosyal demokrat BDP’li siyasetçiler ile CHP arasındaki fark bir rakı sofrasında halledilecek kadar...

AKP’yle fark ise oturup birlikte çay en fazla kuşburnu içtikçe artmakta...

İslamcı başkan korkusuyla solcu, sosyalist bilinen avukatların, kolayca eski bir sosyalist olduğunu öğrendiğimiz (belki hâlâ kendine sosyalist diyordur) Ümit Kocasakal’a oy verebildiği İstanbul Barosu seçimleri, iyice müphemleşen o farkın belirsizleştiğinin işareti. 

Kılıçdaroğlu, artık üzerinde tartışma kalmamış, çoğu siyasi değil psikolojik, o farkları da kaldıracak, herkesi baba ocağında toplayacak fareli köyün sihirli kavalcısı...

Bence de o şarkıyı çalsın ve herkes baba ocağına dönsün...

Bu “Çile bülbülüm çile” parçasına bu ülkenin demokratları sadece “Allah” der...

TARAF