Abdullah Erkan / Haksöz Haber
CHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Ünal Çeviköz, dün Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, Türkiye’nin dış politikasını değerlendirmiş ve bir dizi açıklamada bulunmuştu. Yapılan açıklamalardan da anlaşıldığı üzere CHP 10 yıldır yüzbinlerce insanın katili olan Esed'i es geçerek asıl katil olan Esed rejimini, İran ve Rusya hükümetlerini "Barış ve Diplomasi" kavramları ile masumlaştırmaya devam etmekte.
CHP zihniyetinin Türkiye’nin Suriye’de asker bulundurması, yerel hizmetler vermesi, TL’nin kullanılmaya başlanması gibi hizmetleri Astana süreciyle sözde çelişki olarak görmesi ve bu meseleleri iştahla anlatarak Suriye’de 10 yıldır asker bulunduran, bilfiil insanları katleden Rusya ve İran’ın hep barış ve diplomasi ile peş peşe anılması nasıl bir 'cambaza bak' oyunu oynadıklarını gözler önüne sermekte.
Mesele Türkiye’nin Suriye ve Libya başta olmak üzere Müslüman coğrafyalarındaki dış politikasına geldiğinde “kaba kuvvet istemezük” diyen CHP ve Sol cenahın yine aynı bölgelerde Rusya, Suriye ve İran’ın sıktığı kurşunları, attığı kimyasal bombaları birer çiçek olarak görmeye çalıştıklarını düşündürtmekte. Ahmet Ünal Çeviköz ne hikmetse bir ara konuşmasında çözümün Suriye halkının bileşenlerinde olması gerektiği gibi doğru bir tespitte bulunuyor ama hemen sonrasında çözümü yine İran ve Rusya ile yapılan 3’lü zirvenin aldığı kararlara bağlıyor. CHP sanırız ki İran ve Rusya’yı artık Suriye halkının bileşenleri olarak özümsemiş. Evet Suriye’nin geleceğini Suriye halkı belirleyecektir muhakkak ancak bu ne İran ne Rusya ne de Esed’in olduğu bir bileşen olamaz, kanıyla canıyla bedel ödeyerek katillerle zalimlerle ve işbirlikçileriyle savaşan Suriye halkıdır asıl bileşen.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Ünal Çeviköz’ün söz konusu Basın Toplantısından bahse konu sözleri;
“Astana Süreci’nde sürekli olarak Suriye’nin toprak bütünlüğü, egemenliği ve bağımsızlığı vurgusu yapılmasına rağmen, Astana sürecinin bir aktörü olan Türkiye’nin Suriye sahasında asker bulundurarak, kontrol ettiği bölgelerde belediye hizmetleri sağlaması, idari mülkiye amirleri görevlendirmesi, yerel meclislerdeki görevlilerin maaşlarını ödemesi ve bölgeye son olarak TL sokması büyük ve açıklanmaya muhtaç bir çelişkidir.”
“Suriye’de 2011 yılından bu yana devam eden krizin Suriye halkının bileşenlerinin müzakere edecekleri siyasi bir çözümle sona ermesi gerektiğini biz yıllardır söylüyoruz. Suriye’de 2011 yılından bu yana devam eden krizin Suriye halkının bileşenlerinin müzakere edecekleri siyasi bir çözümle sona ermesi gerektiğini biz yıllardır söylüyoruz.”
“Suriye’nin egemenlik, bağımsızlık, toprak bütünlüğü, güvenlik ve istikrarı, ülkenin petrol başta olmak üzere doğal kaynaklarının bütün Suriye halkının menfaatleri doğrultusunda kullanılmasıyla doğrudan ilişkilidir. 1 Temmuz 2020 tarihinde Türkiye – Rusya ve İran’ın üçlü zirvesinin dördüncü maddesinde de bu hususa dikkat çekilmiş ve liderler “Suriye Arap Cumhuriyeti’ne ait olması gereken petrol gelirlerine yasadışı şekilde el konulmasına ve transfer edilmesine yönelik itirazlarını beyan etmişlerdir.” denilmiştir. Bu itiraza biz de CHP olarak katılıyoruz ve 1 Temmuz’daki üçlü zirvenin katılımcılarının da bu itirazlara samimiyetle sahip çıkmalarını istiyoruz.”
“Biz başından beri Suriye'de de sorunun diplomasi yoluyla ve barışçı yöntemlerle çözülmesi gerektiğini ve kaba kuvvet ve askeri kuvvetin hiçbir zaman öncelikli tercih olmaması gerektiğini hep vurgulaya gelmiştik. Suriye’de çok şehit verdik. Bugün aynı şekilde diplomasi ve barışa yönelik çabaların barışçı yollarla yürütülmesi yerine yine kaba kuvvet Libya’da da da kullanılmaktadır. Demek ki Suriye'de yaşananlardan ders çıkartılmamış derken bu kast edilmektedir. Libya’da da benzer bir durumla karşılaşmaması için en kısa zamanda diplomasiye ve çözümün barışçı yollarla aranmasına öncelik verilmesi gerekir. Ben Libya’da zaten durumun giderek tırmanmakta olduğunu ve bu karşılıklı hava üslerine saldırıların eğer tırmanma devam ederse çok daha vahim bir sıcak çatışmaya ve büyümeye istidat gösterdiği zaten söyledim. Onun için bundan duyduğumuz endişeyi tekrar hatırlatmak istedim”