CHP, Batılaş(tır)manın rantını niçin yiyemedi?

Kamil Yeşil, Türkiye'de modernleşmenin kurucu aklı olarak Kemalizm'in mağlubiyet-galibiyet dengesinde nerede durduğu üzerine tartışılması gereken bir yazı kaleme almış.

Kamil Yeşil / Açık Görüş

CHP, Batılaş(tır)manın rantını niçin yiyemedi?

23.09.2022 tarihli yazımızda "Eğitim, on yılda on beş milyon genç 'yarattı' mı?" sorusunu sormuş ve "CHP, statüko, modernleş(tir)menin rantını yiyememiştir. Bundan böyle de yiyemeyecektir." diye bitirmiştik. "Niçin yiyemez, yemeyecektir?" sorusunun cevabının ayrıntılı olarak yazılması gerekiyor.

Önce tarih boyunca modernleş(tir)meye nasıl bakmışız, onu görmemiz gerekir...

Batı'ya, Batılı olmaya, Batılaşmaya karşı aldığımız tavır, geliştirdiğimiz düşünce tarih içinde değişiklikler gösterir. Tanzimat, bu saydığımız olay ve olgulara İslam kalarak cevap verme girişimidir. Tanzimat Fermanı, inhitat ve inkirazı (geri kalmışlığı) şer'i şeriften uzak düşmemize bağlar.

Batı'nın, İslam dünyasındaki inhitat ve inkırazın faturasını İslam'a yazılmasını Tanzimatçılar kesinlikle kabul etmezler, reddederler. Bu reddiyenin en önemli belgesi Namık Kemal'in Renan Müdafanamesi'dir.

Meşveret ve usûl

Tanzimat'tan sonra gelen yazar, şair, düşünür, gazeteci, devlet adamı hüviyeti taşıyanların çoğu da Batı'dan gelen (almak zorunda kaldığımız) teknik, bilim, terakki gibi hadiselerin zamanında İslam tarafından üretildiğini, dinin bunların alınmasını teşvik ettiğini söyler. Cumhuriyet'e geldiğimizde durum değişmez. Bu kez alimler, Cumhuriyet'in (ve demokrasinin) kavram olarak bulunmasa bile ona yakın bir kavramın (meşveret) ve usulün Raşid Halifeler döneminden beri var olduğunu, değişimlerin, İslam tarihi ve uygulamaları ile temellendirmeye çalışır.

Böylece yeniye ve yeniliğe açık bir İslam tasavvuru oluşturulur. (Doğrusu bu açıklamalar Cumhuriyet yenilikçilerinin işine gelmiştir fakat zeminin İslam'a kayması endişesi ile onlar bu argümanları kullanmamış, her "iyi"yi Batı'dan aldıklarını söylemişlerdir. Yeniler ve yenilikçiler, İslam'a ait olanların yasaklanması, Hilafetin kaldırılması, tekke ve zaviyelerin seddinde veya ilgasında, halkı ve muhalifleri ikna sadedinde, bazı İslami gerekçeler üretmişler ve dini söylemlere başvurmuşlardır.

Özetle; İmparatorluğun bu en uzun yüzyılına bakıldığında Batılaşmak, Avrupalaşmak, Modernleşmek, Çağdaşlaşmak, Asrileşmek, Küreselleşmek gibi ifadelerle güncellenen, birbirinin yerine geçecek şekilde kullanılsa da aslında farklı olan bu hususların içinde kendini yabancı olarak görmemek sadedinde şu tavırların geliştirildiğini görüyoruz:

'Kaynak zaten İslam'

1. Batılı değerler aslında Batı'ya ait değildir, evrenseldir. Biz onları almakla Batılaşmayız, evrenselleşiriz.

2. Batılı değerlerin kaynağı aslında İslam'dır. Batı bu sonuca İslam'ın getirdiği birikiminden hareketle varmıştır. Dolayısıyla Batı'dan alınmış gibi görülen şeyler bizim aslî malımızdır. (Biz de üretsek böyle bir şey çıkardı ortaya.)

3. Biz (İslam ve Türkler) zaten Batı'yız, Batı'nın kendisiyiz, esasıyız.

Bu anlayış, kendi içinden itirazlara uğramış ve:

1. Batı'nın tekniğini, bilimini alalım, ahlak ve kültür olarak İslam/Türk kalalım, anlayışı, siyaseti ve uygulaması geliştirilmiştir.

Tamamen itirazcı anlayışın iki ucu vardır:

1. Batı topyekûn küfürdür, hiçbir şeyini almayalım, reddedelim. İslam dünyası -istese de- Batılaşamaz, din, itikat buna engeldir.

2. Batı'yı bir bütün olarak ya alırız ya almayız. Kültür, medeniyet parça buçuk alınmaz. Geleneği (İslami olanları ) tamamen terk etmeliyiz, kılık kıyafetten ölçülere, alfabeden kanunlara, yönetim biçiminden takvime varıncaya kadar her bir şeyi atmalıyız, yeni olanı (Batı) almalıyız. Tekniği, bilimi yeniden üretmeye gerek yok. Bunlar insanlığın ortak değerleridir. Bunları da Batı'dan transfer ederiz, satın alırız. Bu anlayış ve siyaset güdülmüştür. Bu tavırları savunan, uygulayan temsilci, gazeteci, yazar, devlet adamı hep var oldu bizde.

'Sağ, ilerlemeci ve Batılı'

Düşünceye dökme anlamında İdris Küçükömer'in Düzenin Yabancılaşması bu anlayışı ikiye indirerek tartışır ve özetle CHP, sağ, muhafazakâr, statükocu; DP ve merkez sağ ilerlemeci, Batılıdır, der. Benzer bir tespiti Ali Yaşar Sarıbay, Türkiye'de Modernleşme / Din ve Parti Politikası (MSP Örnek Olayı) doktorası ile yapar bu hususa bilimsel bir izah getirir.

Bu eklektik anlayış okul-eğitim sisteminde Hatip Liselerini doğurur. Okulların müfredatında pozitif bilimler ile dini-sosyal ilimler bütünleştirilmiş olarak kurgulanır. Kendi döneminde İmam Hatip Lisesi olmamasına ve düz liseden mezun olmasına rağmen konunun en dikkat çekici prototipi Necmeddin Erbakan'dır.

69'dan sonra siyasal/politik İslamcılığın temsilcisi olarak kabul edilen Necmeddin Erbakan, medreseden değil; üniversiteden yetişmiştir. Uzmanlık alanı dinî-sosyal ilimler değil; çağın bilimi mühendisliktir. Doktorasını Batı'da yapmış bir bilim adamıdır. Bu örnekten çıkarılacak sonuç şudur: Müslüman Türk milleti Batılaşmaya değil, pozitivist, materyalist, İslamsız Batılaştırmaya karşıdır. CHP Batılaştırmasına karşıdır.

Yeni bir ulus yaratmak

Eleştiri hakkını muhafaza ederek diyoruz ki Erbakan ve benzeri portrelerin açılımıyla geleneksel CHP'nin ve o zihniyetin tenkit ettiği, alaya aldığı, ötekileştirdiği, yasakladığı, cezalandırdığı İslam anlayışı, yorumu ve yaşayışı aslında değişmiş, Batılı bir çeşni kazanmıştır.

Bu değişim-dönüşümde; İslam'ın evrenselliğine, şartlara uyumuna, bilim, fen teknik ve diğer Batılı değerlerle barışıklığına, kendini sağlama alarak açılım becerisine dair, yeni ve tartışılması gereken şeyler söylediğimin farkındayım.

Çok acamice de olsa CHP'nin bugün Hamdi Yazır paneli yapması, baş örtüsü açılımı, sağ partilerle ittifak kurması iktidar rantı uğruna neler yapabileceğini gösteriyor. Burada kendini hesaba çekmesi gerekenler, CHP'yi sırtlayanlardır.

Özetle; Batılaştırmanın "rantını" bundan dolayı "Müslümanlar" yemektedir. Aynı sebepten CHP ve türevleri yiyememiştir, yiyemeyecektir. Meseleyi izah ederken 'rant', 'nemalanmak' terimlerinden rahatsızım. Ne var ki CHP 'rant' peşinde olduğu için bu terim zorunlu idi.

Sağın, muhafazakâr kesimin bu "rantı yiyememesi", Batılaşmadan "nemalanmaması" için tek parti döneminde tam da kastettikleri anlamda Müslüman kesimin sadece kadınlarını, kızlarını değil; erkeklerini de "kafes ardında" tutmaları gerekirdi. Ya bunu tercih edeceklerdi ya da Onur Atalay'ın "Türk'e Tapmak Seküler Din ve İki Savaş Arası Kemalizm" adlı doktorasında kayda geçirdiği ölçülerde yepyeni bir ulus 'yaratacaklar' ya da topyekun ortadan kaldıracakladı.

Onuncu Yıl Marşında iddia ettikleri "On yılda on beş milyon genç yaratmak" ancak böyle mümkün olabilirdi. Cemil Meriç'in Batı'ya karşı söylediği tespit CHP zihniyetine de uyar görünüyor. Onuncu Yıl Marşı zihniyetine de cevap niteliğinde olan tespit şudur: "Bütün Kur'an'ları yaksak, (yaktılar) bütün câmileri yıksak, (yıktılar) Avrupalının (CHP ve zihniyetinin) gözünde Osmanlıyız; Osmanlı, yani İslâm."

"Karanlık, tehlikeli, düşman bir yığın!" CHP'nin derdi Batılılaşma mıydı? Nereye bağlayacağım! Şuraya!

CHP ve o zihniyette olanların gerçek derdi milletin Batılaşması olsaydı bugünkü dönüşümden, çıkan sonuçtan memnun olmaları gerekirdi. Millet bizi iktidardan aldı fakat bizim çizdiğimiz Batılı olma çizgisini terk etmedi diyerek memnun olmaları gerekirdi. Yoksa gerçek amaç milletin Batılaşması değil de onları hep iktidarda tutacak bir millet icat etmek mi idi?

Kültür Sanat Haberleri

Bilgi, inanç ve eyleme yönelik bir ömür çaba: Sezai Karakoç
Genç Birikim dergisinin Kasım 2024 sayısı çıktı
Umran dergisinin 363. sayısı çıktı!
Dava ahlakına sahip bir Müslüman: Sezai Karakoç
Genç Birikim dergisinin Ekim 2024 (268'inci) sayısı çıktı