CHP ‘açılım’a destek veremez; verirse, biter!

Alper Görmüş

Türkiye’de siyasi liderleri ve siyasal partileri, temsil ettikleri ya da duyarlılığını yansıttıkları kalabalıkları “by-pass” ederek eleştirmek gibi bir gelenek var. “Kitleler”e ve onların fikirlerine hiç dokunmayıp, onların oy verdiği liderleri ve partileri kıyasıya eleştirmenin ahlaken problemli bir pozisyon olduğu, sanırım izahtan varestedir... Öte yandan böyle bir pozisyon –kitlelerin etkileme gücünü hesaba katmadığı için liderlerden ve partilerden olmayacak beklentiler içine girdiği ölçüde- siyaseten de problemlidir.

Başbakan Erdoğan’ın Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Deniz Baykal’dan istediği randevunun Baykal tarafından “kameralı kayıt” şartına bağlanmasını izleyen günlerde CHP’ye yöneltilen eleştiriler, bence yukarıda anlatmaya çalıştığım problemlerle malûldü.

Bu eleştirilere göre, CHP “Kürt açılımı”na yardımcı olmamakla kendi siyasi geleceği açısından (da) yanlış bir şey yapıyordu. Bu, CHP’ye yakışmıyordu. CHP yönetimi böylece sosyal demokrat ideolojiye ve ona gönül vermiş “çağdaş” tabana da haksızlık etmiş oluyordu.

Bu eleştirilerden ikisini aktarayım:

Hürriyet
’ten Ahmet Hakan (18 Ekim) “Deniz Baykal’ın yedi büyük günahı”nı yazmış mesela... Beşinci ve altıncı “günah”ların gerekçeleri şöyle:

“(5) Muhafazakâr iktidar, öyle ya da böyle, hiçbir şeyi muhafaza etmemek üzere harekete geçerken, sosyal demokrat partinin lideri olarak her şeyi muhafaza etmeye kararlı göründüğü için... En radikal sözlerin, atakların ve eylemlerin vakti geldiği halde... (6) Eskiye dair ne varsa hepsinin eskidiği şu günlerde... Yeni sözler, yeni eylemler, yeni taktikler geliştirmek yerine... Hâlâ “robot kamera” meselesini muhalefetinin odak noktası yapması nedeniyle...”

Aynı gün, CHP’yi en yakından izleyen gazetecilerden biri olan Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür de benzer bir eleştiriyi “1988’den beri Baykal’ın yakınında bulunan deneyimli bir siyasetçi”nin sözlerini aktararak yapıyordu:

“Böylesi önemli bir konuda sosyal demokrat siyasetin öncülüğü alması, ülkenin en temel meselesi olan problemin çözümcüsü olması en doğal olanıdır. Ancak bu konuda belki de en çok hayal kırıklığı yaratan CHP Genel Başkanı Sayın Baykal’ın ve parti üst yönetiminin, edilgin bir tutum sergileyen yaklaşımı oldu. Bunu sosyal demokratlar hak etmiyor.”



Nerede bu sosyal demokratlar?


CHP yönetiminin “Kürt açılımı” konusunda sergilediği tutumu “hak etmeyen” sosyal demokratlar nerede?

Cem TV
’yi izliyor musunuz? Orada, sabah saatlerinde, formatında canlı “izleyici yorumları”na geniş yer veren iki saatlik bir sabah programı var. Meslek sahibi, kentli-laik-modern sosyal demokratların her sabah geçit resmi yaptığı o programda ben “her şeyi muhafaza etmek”ten başka hiçbir fikre rastlamadım bugüne kadar.

Bu da, Radikal yazarı Ayça Şen’in kentli-laik-modern “can dostu”yla yaşadığı macerasını anlattığı yazısından kısa bir bölüm:

“Hakikaten çok hayret ettim. Salı günü ‘TMK mağduru çocukları duymalı’ diye bir yazı yazıp, içinde de ‘Memlekette iyi şeyler de oluyor, Edirne’de kadınların ayakkabı topukları kırılıyor diye kaldırım taşlarının boşlukları dolduruluyor, Başbakan, Ahmet Kaya’ya sanatçı değerini veriyor’ diye yazmıştım ya, ki Başbakan’ın dediği ‘bu’ sözlerin iyi olduğunu yazdığım için bazı okurların kazan kaldırabileceğini de kıymetli sözlerime eklemiştim.

Abi gazete telefon yağmuruna tutulmadı tutulmasına da, benim bebeklik arkadaşımdan şöyle bir mesaj geldi: ‘Başbakan’ın gazetecisi.’

Önce komiklik yapıyor sandım. O da gitar hocası olduğu için ben de ona ortak vandal tarzımızda gıcık edici mesajımı attım: ‘Orduevi gitarcısı.’

Sonra da karşılıklı gülmek üzere aradım. (...) Sonra morukcum, aradığımda küçüklük arkadaşımın son derece ciddi sesiyle karşılaştım. Ben hâlâ şaka yapıyor sanıyorum.

Bana dedi ki, ‘Sen dedi, nasıl yazarsın böyle bir şey.’ Ben uzlaşılamayacağı sabit fikir ses tonuyla dün bebeklik arkadaşım vesilesiyle ilk kez karşılaştım. Hep sanırdım ki, ne var canım, insanlar niyet ettikten sonra üstesinden gelinmeyecek barış ortamı yoktur, zaman gerekir sadece diyordum. Fakat bu öyle bir duvardı ki, karşı çıktıkları yobazlığın ta kendisinin ses tonuydu ve bunu esefle kınıyorum.”



Baykal’ı çocuk kandırır gibi kandıramazsınız!


Örnekleri böyle istediğiniz kadar uzatabilirim... Birçok başka “taban” gibi CHP’nin tabanı da bu türden “uzlaşılamayacağı sabit fikir ses tonuyla” konuşan insanlarla dolu.

Bu tabanın “Kürt açılımı”na kafadan karşı çıkmasının başlıca iki nedeni var. Birincisi (ki her fırsatta yazıyorum) bu işe soyunan siyasi iradenin “düşman” olarak kodlanmış olması (mecaz yapmıyorum, kelimeyi hakiki anlamıyla kullanıyorum). Bir düşmanın “biz”le ilgili olarak herhangi olumlu bir şey yapması mümkün olamayacağına göre, başka her şey gibi bu girişim de yanlıştır!

Meseleyi fazlaca karikatürize ettiğimi mi düşünüyorsunuz? O zaman buyurun, bu “kitleler”in tanrı yazarı Bekir Coşkun’un, hükümetin girişimini desteklediğini belirtmek için Başbakan’a telefon eden Sezen Aksu’yu protesto ettiği yazısına (Hürriyet, 21 Ağustos 2009):

“Sanatçılar zeki insanlardır; toplumuna ortaçağ yaşamını öneren, modern hayata karşı çıkan, laikliği bir kenara itip dinciliği referans alanların ‘iyi bir şey’ yapamayacaklarını bilir...”

CHP tabanının ve benzer tabanların “Kürt açılımı”yla karşılaşır karşılaşmaz kırmızı görmüş boğa ruh haline girmelerinin ikinci nedeni ise, Kürtlerle kardeş (eşit) olma ihtimalinin nihayet ciddi bir ihtimal haline gelmiş olmasıdır. Sorabilirsiniz: Bu kesimler zaten “Kürtler kardeşimizdir”ci değil miydi, madem öyle, neden şimdi dikenlerini çıkartıyorlar?

Bu soruya, Ömer Laçiner Birikim’in ekim sayısında güzel bir cevap veriyor:

“Kardeşlikten bahsederken kasdettiği en fazla, epeyce büyük bir ağabeyle, erginleştiği asla kabul edilemeyecek, üveyliği akılda tutulacak ve daima ‘haddini bilerek’ davranması gereken bir kardeşin ilişkisidir. (...) CHP ve MHP’ye oy vermiş olanların hemen tamamını, AKP’li seçmen kitlesinin önemlice bir bölümünü kapsayan bu ‘halet-i ruhiye’ asla hafife alınmamalıdır.”

Beğenin beğenmeyin, Türkiye’de böyle bir milliyetçi “kitle” var ve CHP bu kitlenin “modern-laik” versiyonunun temsilcisi... Bunu en iyi Baykal biliyor ve bu nedenle onu, çocuk kandırır gibi “Açılıma destek ver, gücünü arttır” propagandasıyla; “yakışıyor mu bu tavrın sosyal demokrasiye” sitemleriyle yola getiremezsiniz.

Bu “kitle”nin oluşumunda Baykal’ın ve CHP’nin bir “özne” olarak payı büyük kuşkusuz. Ben bugün sadece bir durum tespiti yaptım, önümüzdeki günlerde bu “pay”ı birlikte biraz deşebiliriz.

TARAF