Ceza Genel Kurulu, yine çok tartışılacak bir karar verdi. “Tartışılacak” derken, benim subjektif bir yorumum değil bu..
Ceza Genel Kurulu’ndaki hakimler de, kendi aralarında tartışmışlar zaten.
Tartışmışlar ki, oybirliği ile veya açık fark oy çokluğu ile değil, 11’e karşı 13 oyla çıkmış karar.
Daha önce de, Milli Gazete yazarı M. Şevket Eygi ile ilgili bir davada, benzer şekilde yarı yarıya bölünerek aleyhte karar vermişlerdi.
Bingöl eski Belediye Başkanı Selahattin Aydar’ın bir dosyasında da, yine aynı şekilde Ceza Genel Kurulu, yarı yarıya bölünmüş, bir taraf “suç yok” derken, diğer taraf “suç var” demiş ve günlerce tartışılan bir karar çıkmıştı..
Şimdi aynı şekilde, bir tartışmalı karar da, gazetemiz yazarı Abdurrahman Dilipak için verildi.
40 yıldır kamuoyunun önünde olan, günlük gazetelerde onbinlerce makalesi yayınlanmış, yüzlerce televizyon programı yapmış, Türkiye’de konferans vermediği il, hatta büyük ilçe kalmamış bir gazeteci yazar için, “Buyrun cezaevine. Orada 18 ay yatmanız gerekiyor” deniliyor..
Niçin?
Birisini silahla vurmuş veya yaralamada mı bulunmuş?
Hayır...
Klasik suçlardan hiçbirisi ile suçlanmıyor Dilipak!.
Vakit gazetesinde yazdığı bir yazı sebebi ile, 18 ay cezaevinde yatması isteniyor!
Peki yazıda ne var?
Kimsenin kabullenmeyeceği şekilde, bir suça azmettirme veya bir tehdit mi var?
Veya galiz kelimelerle bir küfür mü var?
Hayır..
Ne azmettirme, ne tehdit, ne galiz kelimelerle küfür var..
Eleştirilen konunun ağırlığına göre, çok nazik ifadelerle, haklı bir eleştiriden ibaret Dilipak’ın yazısı..
Benim tesbitimi, yanlı değerlendirmeler olarak görebilirsiniz.
Dilipak’ın cezalandırılmasını isteyen savcının, iddianamesinden aktarayım suçun hangi ifadeler olduğunu, siz de bir yorumda bulunun: “Anadolu’da Vakit gazetesinin 9 Kasım 2003 tarihli baskısında Abdurrahman Dilipak’ın kaleme aldığı ‘Sezer Kına Yaksın’ başlığı ile verilen yazı içeriğinde; ‘Tamam anladık, başörtü sorununu çözemiyorsunuz. Bizler öz yurdumuzda paryayız. Kara deriliyiz biz.. Çankaya’dan sonra, Yargıtay salonlarından da kovulduk. İnandığımız gibi yaşama hürriyetimiz yok bizim.”
Bu ifadeler ve devamında, aynı paralelde yöneltilen eleştiriler..
Bunun için 18 ay hapsi isteniyor, Dilipak’ın..
Dilipak’ın eleştirisinden de anlaşılıyor, yazının yayınlandığı tarihte, Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nde bir bayan avukat, sanık sıfatı ile ifade vermeye gelmiş, ancak daire başkanı, kendisini salondan dışarı çıkartmıştı. Sanık sıfatıyla da olsa, başörtülü olarak duruşma salonuna girilemeyeceğini belirtmişti, Daire Başkanı.
Oysa o güne kadar, hatta o günden sonra da, yüzlerce, binlerce mahkemede, başörtülü hatta çarşaflı hanımlar, kimliklerini tesbit şartı ile, sanık olarak da, tanık olarak da ifade veriyorlardı, vermeye de devam ettiler.
Ama o gün, o daire başkanı, artık hangi gaye ile bilemiyoruz, böyle keyfi bir uygulamada bulunmuştu. Kendisi de bir hukukçu olan, başörtülü bir hanımın savunma hakkını kısıtlamıştı.
İşte sayın Dilipak, yazısında o olaya atıfta bulunuyor.
Dilipak’ın eleştirdiği bu olayın öncesindeki değerlendirmeleri de, 10. Cumhurbaşkanı Necdet Sezer’in, eşi başörtülü milletvekillerine uyguladığı ayrımcılığa ait. Biliyorsunuz, Sezer Çankaya’ya çıktıktan sonraki ilk yıllar herhangi bir ayrım yapmadan milletvekillerini resepsiyonlara çağırırken, 2002 milletvekili seçimlerinde AK Parti iktidar olunca, başörtülü eşi olan milletvekillerine eşsiz davetiye göndermeye başlamıştı.
Çankaya Köşkü’nde bu uygulamanın yaşandığını, hepimiz biliyoruz. Dilipak uydurmadı bunları.
Sezer uyguladı, karteldeki bazı hokkabaz kalemşörler de, köşelerinde destek verdiler, bu ayrımcı uygulamaya..
Dilipak hakkındaki iddianame ile, şöyle denilmiş oluyordu: “Karteldeki kalemşörler, ayrımcı uygulamayı destekleyebilirler.. Eşinin başındaki örtüden başka hiçbir farklı özelliği olmayan milletvekillerine sergilenen farklı uygulamanın haklılığını savunabilirler. Ama Dilipak, bu uygulamanın, ülke insanlarının bir kısmını zenci durumuna düşürdüğünü söyleyemez.”
İddianamenin özeti bu idi..
Bağcılar 2. Asliye Ceza Mahkemesi, iddianameyi haksız buldu. Beraat kararı verdi.. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, iddianameyi haksız, beraat kararını doğru buldu, kararı onadı.
Ama Ceza Genel Kurulu, “Dilipak, Sezer’i eleştiremez. Sezer’in yaptığı ayrımcılığı yorumlayamaz. Dilipak’ın 18 ay hapsine” dedi..
Şimdi biz tekrar başa döndük..
Türkiye’de düşünce özgürlüğü mü var? Yoksa saltanat dönemindeki zaman zaman karşılaştığımız istibdat mı? Karar sizin!
VAKİT