Reda Amrani / Mepa News
Cezayir halen Fransız işgalinin yaralarını taşıyor
İnsanlığa karşı işlenen bu cürümde can veren dedem Salah Amrani ve diğer 45 bin kurbanın anısına...
Bugün, Batı ülkelerinin çoğunluğu, modern insanlık tarihinin en kanlı savaşlarından birinin sona erişine işaret eden 8 Mayıs'ı anıyor.
Bu günde Avrupalılar, 78 yıl önce toplumlarının Naziler tarafından domine edilme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu hatırlarlar. Tarihin terazisi tam tersine dönmüş ve Avrupa sonunda kendi içinden çıkmış totaliter bir rejim tehdidinden kurtulmuştur.
Ancak, Avrupalılar İkinci Dünya Savaşı'nın bitişinin keyfini çıkarırken, aynı anda Akdeniz'in karşı kıyısında, Cezayirli insanlar iç karartıcı bir gerçekle yüzleştiler. Fransız sömürge rejimi, özgürlükleri için mücadele etmelerine misilleme olarak on binlerce sivili tutukluyor ve katlediyordu. Özgürlük, herkesle paylaşmak için pahalı bir metaydı.
İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde Cezayirliler, bir asırdır Fransız işgali altında zorlu sosyo-ekonomik koşullarda yaşamaktalardı. Bu noktada savaşın sonuçlarının sömürgelere sıçrama olasılığını hafife almışlardı.
Ancak savaş zamanlarında askeri hedefler, insani değerlerin üzerine çıkar. On binlerce Cezayirli, genellikle Nazi'lerle karşı cephe hatlarında, kendilerini zorla Fransız ordusu saflarına katılmış vaziyette buldular. Kötü bir şekilde donatılmış ve yetersiz eğitimli bu piyadeler, kendi işgalcilerine işgal edenleri mağlup etmek için en yüksek bedeli ödediler.
Birçok sömürge bölgesinde başlayan küresel de-kolonizasyon hareketinden cesaret alan -Fransız ordusundaki- Cezayirli savaşçılar, zorlukla kazanılan özgürlükten hak ettikleri payı almayı umuyorlardı.
Ancak birçok Cezayirli, vadedilen bağımsızlıklarını talep etmek için sokaklara çıktığında, umutları suya düştü. Fransız yetkililer en önemli sömürgelerinde filizlenen bu özgürlük arzusunu hızla boğmak için en üst düzeyde şiddetle yanıt verdiler.
Yaklaşık 45 bin insanı katletmek, toplu mezarlara gömmek veya cesetlerini fırınlarda yakmak, Fransız ordusu ve polisinin 7 gününü aldı. Bu, Fransız yetkililerinin Cezayir sivil toplumunda kararlı bağımsızlık hareketleri tarafından yapılan bağımsızlık çağrılarına karşı verdiği, yankılanan bir mesajdı.
Cezayir işgal dönemini çalışan tarihçiler, 8 Mayıs 1945'i bağımsızlık yolculuğunda bir dönüm noktası olarak kabul etmektedir. Fransız yetkililerin bağımsızlık çağrılarına verdiği dikkat çekici şiddette ve düşünülmemiş tepki, silahlı direnişin işgalcilerin kökünü kazıyıp egemenliğini geri kazanma yönündeki meşruiyetini berraklaştırdı ve sömürgeci hayalin küresel olarak çöküşünü hızlandırdı.
"Silinmez bir iz bıraktı"
Bugün genç nüfusa sahip Cezayir halkı, 8 Mayıs katliamını sadece tarih kitapları aracılığıyla öğrenmektedir. Ancak Cezayir'in modern tarihindeki bu acı verici kısım, halkın kolektif hafızasına silinmez bir iz bırakmıştır.
Nüfusun büyük çoğunluğu bağımsızlık sonrası dönemde doğmuş olmasına rağmen, 8 Mayıs 1945 günümüzde halen anılmakta ve hatırlanmaktadır.
78 yıl sonra, uluslararası arenada insan hakları pazarlıyor olan bir ülkenin o gün nasıl bu tür korkunç zulümlere neden olabileceğini tasavvur etmek güçtür. Ancak o gün yaşananlar, birçok Fransızın başa çıkmakta zorlandığı derin ve utanç verici bir iz bıraktı. Bu, kutlama ve zaferin ortasında bile şiddet ve adaletsizliğin çirkin yüzünün hala ortaya çıkabileceğini hatırlatan bir uyarıydı.
Cezayir'deki 132 yıllık Fransız işgali, şüphesiz Fransız tarih kitaplarının en karanlık bölümlerinden ve günümüze kadar ulaşan en korkunç günahlarından biridir. Ne yazık ki Cezayir yetkililerinin işgal sırasında yaşanan kayıplar için resmi bir özür dilenmesi yönündeki talepleri cevapsız kalmıştır.
Tarihi miraslar siyasi kazanımları kamçıladığında, tehlike altındaki kısa vadeli çıkarlar ahlaki dürüstlük gibi erdemlerden daha ağır basar. Özür beklenerek geçen zaman, yaraları iyileştirmek şöyle dursun onları derinleştirmiştir.
Bu korkunç katliama dair hakikatin kabul edilmesi sorumluluğu, her iki taraftan dürüst ve cesur tarihçilerin omuzlarındadır. Suçlunun tarihsel suçlarının kabulü ve hesap verilebilirliği, mağdurlar için bir özrün ve adaletin ilk adımıdır.
8 Mayıs katliamlarının anısı Cezayir halkı için sadece acı ve travmanın bir kaynağı değildir, aynı zamanda onların direnç ve gücünün de bir delilidir. Yaşadıkları korkunç olaylara rağmen, Cezayir halkı adalet, eşitlik ve özgürlük ilkelerine dayanan daha iyi bir gelecek için mücadele etmeye devam etmektedir.
Bu anı, haksızlıklar ve baskılara karşı daima tetikte kalmanın, insan haklarının saygı göreceği ve destekleneceği daha iyi bir dünya için mücadele etmenin önemini hatırlatır.