Analiz / Anadolu Ajansı
Cezayir, halk ayaklanmaları ve ordunun sözlü müdahalesiyle Nisan 2019'da Abdulaziz Buteflika yönetimini sonlandıran değişimin son halkasında, 12 Haziran'da eski rejimden kalan isimlerin parlamentodan gitmesinin beklendiği bir erken genel seçime hazırlanıyor.
Cezayir'de bağımsızlık mücadelesinin temsilcisi Ulusal Kurtuluş Cephesi (UKC), Fransız sömürgesi sonrasında 1962'den bu yana siyaset sahnesini tek parti rolüyle tekeline aldı.
Eski Cumhurbaşkanı Buteflika'nın 20 yıllık iktidarının sonunu getiren ve "rejimde köklü değişim" talebiyle 22 Şubat 2019'da gösterilerine başlayan Hirak hareketinin gölgesindeki ilk seçimler, 12 Haziran'da yapılacak.
Söz konusu seçimlerde, UKC'nin hakimiyetinin azalması beklenirken, "açık liste" seçim sistemi, bağımsız adaylık şartlarının gevşetilmesi gibi temsili artıracak adımlar ve sandık güvenliğini artıracak diğer önlemlerle, seçimlerin değişim getirmesine kesin gözüyle bakılıyor.
Ülkede son 30 yıldır belirli aralıklarla düzenlenen fakat muktedirlerin değişmediği seçimlerin aksine 12 Haziran'daki seçimlerde sandıktan nasıl bir sonuç çıkacağı merak ediliyor. 1991 yılından bu yana yapılan seçimlerde siyasette etkin ve Mecliste temsil edilen partiler ise ülke siyasetinde gelinen noktayı gösteriyor.
1991'den 2021'e seçimlerin değişimi
Aralarındaki büyük farklılıklara rağmen 2021'de yapılması planlanan seçimlerin, 1991'deki seçimlere benzer bazı yönleri dikkati çekiyor.
Her iki dönemde de iktidar, halk hareketi nedeniyle bazı anayasal düzenlemeler yaparak seçimlere gitmek zorunda kalırken, 1991'de Soğuk Savaş sonrası Demir Perde ülkelerinde birçok otoriter rejim çöküş yaşadı. 2019 yılında ise Arap Baharı'nın ikinci dalgası olarak adlandırılan Hirak hareketinin protestolarıyla çeşitli reformlarla seçim sürecine girildi.
Farklılıklar arasındaki en göze çarpan unsur ise 1991'deki seçimler demokratikleşme yoluyla kuruluş ve tek parti döneminden çıkış süreciyken iç savaşla sonuçlandı. Yakın zamanda gerçekleşecek 2021 seçimleri ise yönetimin "göstermelik demokrasiden çıkış ve barışçıl yolla değişim" şeklinde tanımladığı bir süreç olmasıyla ön plana çıkıyor.
Bunun dışında 1991 seçimlerinde muhalefet, öfkeli halka önderlik etmeyi başarmış ve seçimlerin ilk turunda iktidarın elinde bir şey bırakmayacak sonuçlarla hakimiyeti elde etmişti.
Oysa 2021'de gelinen durum oldukça farklı. Kitlesel protesto hareketi olarak bilinen Hirak liderlikten yoksun bir şekilde aralarındaki derin farklılıklarla sokakta varlığını sürdürüyor ve çoğunluğu seçimlerin boykot edilmesi çağrısı yaparak sandıklar üzerinden köklü değişimin uzak bir ihtimal olduğu görüşünde birleşiyor.
1991 Seçimleri: Siyasi rekabet, silahlı çatışmaya dönüştü
İslami Kurtuluş Cephesi (İKC), 26 Aralık 1991'deki yasama seçimlerinin ilk turunda, toplam 389 sandalyenin 188'ini alarak diğer tüm partilere büyük fark atarken, ülkedeki Sosyalist Güçler Cephesi 25, Ulusal Kurtuluş Cephesi de 16 sandalyeyle yetinmek zorunda kaldı.
O dönem, İslami akımların oluşturduğu ittifakla İslami Kurtuluş Cephesi'nin ikinci turda hükümeti kurma imkanına sahip olmasına kesin gözüyle bakılıyordu.
Dönemin Cezayir Cumhurbaşkanı Şadli bin Cedid, hükümete İslami bir şahsiyetin başkanlık etmesine herhangi bir itirazda bulunmazken, İslami Cephe yönetiminden de sol kanadın Sosyalist Güçlerin Cephesi lideri Huseyin Ayet Ahmed'in başkanlığında bir hükümet kurulmasına rıza gösterecekleri açıklaması yapıldı.
Ancak, İslami cephe içindeki bir kanadın "İslam devletinin kuruluşu öncesindeki son seçimlerin icra edildiği" yönündeki açıklamaları siyasi süreci baltalamaya yönelik etkenler arasında gösterildi.
Söz konusu aşırı söylemler, rejimin içindeki sertlik yanlısı taraflar arasında büyük bir endişeye neden oldu. Endişelenen bir diğer kesim arasında laik muhalif kesim, rejimin içinden gelen akımlarla birlikte 11 Ocak 1992'de Şadli bin Cedid'i istifaya zorladıktan sonra demokratik sürecin durdurulması yönünde ordunun üst düzey komutasına acil müdahale talebinde bulundu.
Bu gelişmeler sokağın karışması, ordu ve güvenlik güçleri ile İslami Cephe taraftarları arasında çatışmaların yaygınlaşmasını da beraberinde getirdi. Parlamento Başkanı Abdulaziz Bilhadim'in geçici olarak ülkeyi yönetmeyi reddetmesiyle ülke anayasal bir boşluk içine düştü.
İstisnai durumda kurulan 5 üyeli Devlet Yüksek Konseyi, daha sonra bir suikastla öldürülen Muhammed Budiyaf'ın liderliğindeki cunta, ülkeyi yönetmeye başladı. Cezayir bu süreçte yaklaşık 10 yıl boyunca devam edecek bir iç savaşın içine sürüklendi ve bazı tahminlere göre yaklaşık 150 bin kişi hayatını kaybetti.
1997 seçimleri: Yeni kurulan parti lehine "hile" iddiası
Ülkede seçim sürecinin durdurulmasından sonra ilk seçim 1997'de gerçekleştirildi ancak muhalefet, rejimi seçimlerde "rejimin partisi" olarak nitelenen Ulusal Kurtuluş Cephesi'nden (UKC) doğan Ulusal Demokratik Toplum Partisi lehine hile yapmakla suçladı.
Seçimlerden sadece birkaç ay önce kurulan Ulusal Demokratik Toplum Partisi, kendisine seçimlerde hile yaptığı suçlamaları yöneltilmesine rağmen parlamentodaki toplam 380 milletvekilinden 165'ini alabildi.
Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın siyasi kanadı Barış Toplumu Hareketi 65 milletvekili çıkararak seçimlerde ikinci sırada yer alırken, Ulusal Kurtuluş Cephesi de 62 koltukla 3'üncü sırada yer aldı.
Seçimlerde usulsüzlük yapıldığı suçlamalarına rağmen Ulusal Demokratik Toplum Partisi Başkanı Ahmed Uyahya koalisyon hükümetini kurmayı başardı.
2002 seçimleri: Ulusal Kurtuluş Cephesi yeniden güçleniyor
Abdulaziz Buteflika'nın 1999'da cumhurbaşkanlığı görevine gelmesi Ulusal Kurtuluş Cephesi'ni Ulusal Demokratik Toplum Partisi'nin önüne geçirerek iktidara taşıdı ve parlamentonun haritasını önemli ölçüde değiştirdi.
Ülkede 2002'de gerçekleştirilen seçimlerde Ulusal Kurtuluş Cephesi oyların yüzde 51'inden fazlasını alarak 199 milletvekili çıkardı ve tek başına hükümeti kurmayı başardı ancak hükümet cumhurbaşkanlığının iradesine bağlıydı.
2007 seçimleri: Barış Toplum Hareketi gücünü artırıyor
Seçimlerde 136 koltuk kazanan Ulusal Kurtuluş Cephesi, önceki seçime göre 63 milletvekili kaybetmesine rağmen birinci parti olmayı sürdürürken, 14 milletvekili fazla çıkaran Ulusal Demokratik Birlik 61 koltuk elde ederek aradaki farkı azalttı.
İki partinin Cezayir Meclisindeki koltuk sayısı 389’a ulaştı.
2012 seçimleri: Arap Baharı iktidardaki partileri güçlendirdi
Mecliste çoğunluğu oluşturan iki parti, Arap Baharı sonrası yapılan ve güçlenerek çıktıkları seçimlerle 73 koltuk daha kazanarak milletvekili sayılarını 462'ye çıkardı ve ülkede siyaset durgun bir döneme girdi.
Resmi Gazete'de yayımlanan sonuçlara göre, Ulusal Kurtuluş Cephesi 2002 seçimlerinden daha düşük bir oy oranı elde etmesine karşın 221 milletvekili çıkararak tarihindeki en yüksek sayıya ulaştı. Demokratik Ulusal Birlik Partisi’nden ise 70 milletvekili seçildi.
İslami eğilimli Barış Toplum Hareketi, Nahda ve Islah partilerinin oluşturduğu "Yeşil Cezayir Bloku", önceki seçimlerde 60 sandalye kazanırken 2012 seçimlerinde bu sayı 48’e düştü.
Tunus, Fas ve Mısır'da İslami eğilimli partileri iktidara taşıyan Arap Baharı’nın Cezayir'e olumlu yansımaması İslamcı hareketler için bir şok oldu.
2017 Seçimleri: Yolsuzluk suçlamaları gölgesinde seçimler
UKC'nin Meclisteki temsil durumu 2017 seçimlerinde önemli bir düşüşe tanık oldu ve 60 sandalye kaybederek 462 sandalyelik Meclisin 161 sandalyesini alabildi. Ulusal Demokratik Birlik ise mevcut 70 sandalyesini korumakla kalmayıp 30 sandalye daha kazanarak 100 sandalye elde etmeyi başardı.
Haklarında yolsuzluk iddiaları bulunan ve bağımsızlar listesinden seçimlere katılan iş adamları grubu ise 2017 seçimlerinde 28 sandalye kazandı. Bunlardan bir kısmı 2019'da Hirak halk hareketinin patlak vermesiyle dokunulmazlıklarının kaldırılmasının ardından hızla gözaltına alındı.
Mecliste geriye kalan 32 sandalye ise 23 parti arasında dağıldı.
Bir sonraki parlamentonun siyasi haritasının köklü bir değişikliğe tanık olması bekleniyor. Yönetimi destekleyen birçok parti lideri yolsuzluk suçlamalarıyla hapis cezalarına çarptırıldı.
İslami eğilimli partiler bu durumdan faydalanabilir ancak Toplumsal Barış ve Nahda hareketlerinin bugüne kadar kurulmuş hükümetlerle ortaklık kurmaları ve rejime yakın duruşları, birçok partiye bölünmüş olmaları ve karalama kampanyalarına maruz kalmaları nedeniyle popülaritelerinin düştüğü konusu da göz ardı edilmemeli.