Rıdvan Kaya'nın yazısı:
Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülere getirilen dergi ve kitap sınırlamasının haklı ve insani bir gerekçesi olabilir mi?
Türkiye’nin yargı düzeninde son yıllarda giderek bir sertleşme eğilimi olduğu hukuk sisteminin işleyişini yakından takip eden herkesin rahatlıklı görebileceği bir olgu. Bu durum ülke genelinde estirilen otoriterleşme rüzgârlarıyla da paralellik arz etmekte.
Bilhassa siyasi davalarda medyatik yargılamalar ve kamuoyunda yükseltilen tansiyona göre verilen tutuklama kararları, savunmaların pek dikkate alınmaması, şüphenin çoğu zaman sanık aleyhine değerlendirilmesi, zayıf delillerle ağır mahkûmiyetlere hükmetme gibi durumlar istisna olmaktan çıkmış halde. Ve yargı sisteminde yaşanan bu eğilim kaçınılmaz biçimde cezaevlerinde de daha sert ve baskıcı bir yaklaşım tarzının yaygınlaşmasını beraberinde getirmekte.
Türkiye’de cezaevleri her dönem ciddi bir sorun teşkil etmiş, ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığı mekanlar olagelmiştir. Bu durum kısmen anlaşılabilir bir şeydir. Sistemle ve sistemin işleyişiyle ‘sorun’ yaşayan bireylerin kapatıldığı bir mekân olma boyutuyla cezaevlerinin bizatihi doğası gereği sorunlu bir yer olma özelliği barındırdığı aşikardır.
Mamafih bu durum cezaevlerinde bilhassa siyasi ortamın sertleşmesine bağlı olarak dönem dönem daha baskıcı ve zecri düzenlemelerin devreye sokulduğunu ve bunun zorunluluktan değil, iradi bir tutumla uygulamaya konulduğu gerçeğini yok saymayı getirmemelidir. Son dönemde bu alanda bir gerileme yaşandığı, insan hakları çıtasının aşağıya doğru eğildiği görülmelidir.