Kocaeli Garnizon Komutanı Korgeneral Galip Mendi'nin Kandıra Cezaevi'nde tutuklu iki emekli orgenerali ziyareti, ilk bakışta çok derin anlamlar yüklenecek bir hadise gibi görünmüyor.
Bu ziyaretin Türk Silahlı Kuvvetleri adına gerçekleştirilmesi de öyle. Ben bu ziyarette öncelikle bir meslekî dayanışma niyeti görüyorum. Konu muhtemelen Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde keskin tartışmalara ve şikâyetlere konu edilmiş olmalı. Orgeneral rütbesine ulaşmış iki emekli askerin cezaevinde tutuklu bulunması, muhtemelen bazı muvazzafların askerlik mesleğinin itibarını sorgulamalarına, dolayısıyla ontolojik sorunlara yol açmıştır. Yeni göreve başlayan komuta heyeti, bu rahatsızlıkları dikkate alarak "komuta kademesinin morali"ni yükseltmek üzere bu ziyareti planlamış olabilirler..
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kurumsal itibarı meslekî dayanışmadan, hatta doğrudan askerlik mesleğinin itibarından önce gelmeli. İki orgeneralin tutuklanarak cezaevine konulması, en üst rütbeye gelmiş askerlerin bile bir suçla itham edildikleri zaman kurumsal himaye görmeyeceklerini gösterdi. Dolayısıyla iki orgeneralin hukuk karşısında diğer vatandaşlar gibi eşit muamele görmesi kamuoyu nezdinde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin itibarını artırdı.
Kurumsal gücünü mensuplarına imtiyaz veya masuniyet kazandırmak için kullanmadığını kanıtlamış oldu.
Genelkurmay Başkanlığı'nın yayımladığı konuyla ilgili bildiride geçen "... bu ziyaret, Türk Silahlı Kuvvetleri adına gerçekleştirilmiştir" vurgusu, şimdi tersine TSK'nın kurumsal desteğini bu iki "zanlı"nın arkasına yerleştiren tehlikeli bir ibare. Bu ibare, TSK'nın hiyerarşik yapısı içinde bir tasarrufta bulunduğunu ve kurumsal niteliği olan bir "emir ile" bu ziyaretin yaptırıldığını gösteriyor. Amaç bir meslekî dayanışma gösterisi ise, Genelkurmay Başkanı'nın doğrudan kendisinin bir ziyarette bulunması ve bu ziyareti eski silah arkadaşlarına "kişisel bir vefa" olarak açıklaması maksada daha uygun olmaz mıydı?
Dışarıdan görünen ikinci boyut daha kritik. Doğrudan yargı bağımsızlığını ilgilendiriyor. Bildiride geçen "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yargıya olan saygı ve güveni tamdır" kaydı, bu ziyaretin sürmekte olan bir davaya müdahale olarak algılanmasına ve yorumlanmasına engel değil. Mukayese etmek için iki örnek verelim. Birincisi, benzer durumda olan emekli birinci sınıf emniyet müdürünün, cezaevinin bulunduğu ilin emniyet müdürü tarafından emniyet genel müdürü talimatıyla ziyaret edildiğini varsayalım. İkinci örneği de sağlık alanından verelim. Bu iki varsayım, devam eden bir dava ile ilgili gerçekleşseydi, tartışma hangi seyri izlerdi?
Elinde silah bulunduranların hukuka riayet mükellefiyetleri, bulundurmayan devlet görevlilerine göre kat be kat daha fazla. Ülkeyi korumak için verilen silah bulundurma gücünü, mensuplarına hukuk karşısında ayrıcalık kazandırmak için kullandığı izlenimi uyandıran bürokratik bir kurumun itibarı nasıl korunur?
Ergenekon davası devlet içinde, bilhassa da Ordu bünyesinde kendisine verilen yetkileri, araçları ve belki de en önemlisi eğitimle kazandırılan becerileri bireysel çıkarları için kullananların oluşturduğu çetelerin tasfiyesi anlamına geliyor. Dava açılır açılmaz TSK'nın üzerinden ağır bir yük kalktı. İki emekli orgeneralin tutuklanması ise, Ordu'nun çetelerin tasfiyesine desteğinin ölçüsü olarak algılandı. Şimdi emirle yaptırılan bu ziyareti davayı gören yargıçların nasıl yorumlaması gerekiyor?
TSK'nın yayımladığı bildirilerde ve TSK adına yapılan konuşmalarda orduya yönelik "hain saldırılar"dan sıkça şikâyet ediliyor. Komuta heyetine şu soruyu sormak lazım: Orduya yöneltilen eleştirilerin kaçı TSK'nın aslî görevleriyle ilgili?
Ergenekon davası devam ederken bu talimatlı ziyaret kimin itibarına ne kazandırdı? Kime ne kaybettirdi?
ZAMAN