Süleyman Ceran / Haksöz-Haber
Sosyal hafıza oluşturmak sinemanın en güçlü yanlarından biridir. Hatırlamak istediğimiz yahut tam tersine unutmaya çalıştığımız kimi mevzular çarpıcı bir şekilde karşımıza çıkabilir. Aynı imkânların fazlasıyla boca edilmesi ve yoğun imaj çalışmaları sayesinde toplumsal amnesia (hafıza kaybı)da oluşması sık görülen bir durumdur. Yani sinema endüstrisi, kitleler üzerinde hatırlatma ve unutturma konusunda çok büyük güçlere sahip bulunmaktadır.
Tüm dünyanın unutmak istediği ve asla yüzleşmek istemediği olaylardan birisi 26 Nisan 1986 tarihinde, saat 01.23’te yaşandı. O yıllarda SSCB’nin bir parçası olan Ukrayna’nın Kiev şehrinin 140 km kuzeyinde bulunan Çernobil Nükleer Santrali’nde meydana gelen nükleer kaza sonrasında atmosfere büyük miktarda fisyon ürünleri salındı ve tüm dünya bu olayı dört gün sonra öğrendiğinde her şey için çok geçti. Günümüzde, Avrupa’dan Afrika’ya kadar dünyanın pek çok yerine yayılan radyasyonun birinci derecede Çernobil’de çalışanlar için oluşturulan Pripyat şehrine etkileri unutulmuş ve hâlen ülkemiz dâhil pek çok yerde Nükleer çalışmalarda herhangi bir yavaşlama söz konusu olmamıştır. 20. y.y.’ın en büyük felaketlerinden biri olan Çernobil faciasını zemin alarak ilerleyen bir korku filmi olan “Çernobil’in Sırları” (Chernobyl Diaries) derin bir içeriği olmasa da bağlamı nedeniyle önemli bir çalışma.
Chris (Jesse McCartney), Natalie (Olivia Taylor Dudley) ve Amanda (Devin Kelley) Avrupa seyahatine çıkan üç Amerikalıdır. Ukrayna’ya gelen üçlüye Chris’in ağabeyi olan Paul (Jonathan Sadowski) mihmandarlık yapar. Ukrayna’dan sonra Moskova’ya geçmeyi düşünen üçlünün programını farklı bir öneriyle Paul bozar. Çernobil’de çalışan insanların yaşadığı ve kazadan sonra boşaltılan Pripyat şehrine yapılacak gezi önerisine sıcak bakan Amanda ve Natalie, Chris’in gönülsüzlüğüne rağmen teklifi kabul ederler. Özel harekât emeklisi Uri’nin (Dimitri Diatchenko) rehberliğinde yapılacak yolculuğa Michael (Nathan Phillips) ve Zoe (Ingrid Bolso Berdal) isimli iki turist daha katılır. İki saat içinde varılacak Peripyat şehri, ölümcül yüzünü hiç kaybetmemiştir.
PRİPYAT’A NE OLDU?
PRİPYAT’IN SIRLARI
Dünyanın en ölümcül kenti, geçmişte yaşanan acıları ile değil de adrenalinlerinin peşine gitmeye çalışan modern zaman gençlerinin ilgi odağında duruyor. Kuşların olmadığı, sularında başkalaşmış balıkların yüzdüğü ve adeta zamanda asılı kalmış gibi duran Pripyat şehrine yasal yoldan giremeyen kafile, gizlice girmeye çalışır. Parkları, bahçeleri, evleri ve tesisleri gezen grup oldukça neşelidir. Girdikleri bir binada garip sesler duyan gençlerin karşısına birden ayı çıkar. Tadı kaçan geziyi bitirmek isteyen grup eski model minibüslerine binerler ama çalıştıramazlar. Dışarıyı kontrol etmek için çıkan Uri’ye Chris de eşlik eder. Silah sesleri sonrası olay yerine yardıma giden Paul, Chris’i yaralı olarak getirir ama Uri kaybolmuştur. Bu dakikadan sonra film, amacından saparak basit bir yola, korkuya yönelir. Hayalet şehir olarak bilinen şehir boş değildir ve tedaviden kaçan deforme olmuş insanların saldırısına insanlar maruz kalmaktadır.
Çekimleri Sırbistan ve Macaristan’daki terk edilmiş kasabalarda gerçekleştirilen Çernobil’in Sırları konu itibarı ile bilindik. Yolda kalıp otele, metruk eve sığınan maceraperestlerin başına gelenlerle bu filmdeki grubun başına gelenler çok farklı değil. Filmi özel ve önemli kılan, fon. Çernobil’de yaşananları zemin alan yapım, unutulan acı bir tarihle baş başa bırakıyor bizi aslında. Boş lunaparktan tutun da viraneye dönmüş yapılara kadar insan soluğunun olmadığı mekânların geleceği hali göstermesi açısından önemli olduğu kadar, yaşanmışlıkları sembolize etmesi yönünden de önem taşıyor.
AKKUYU YENİ BİR PRİPYAT OLUR MU?
2005 yılında kullanım ömrünü tamamlayan Ermenistan’ın Türkiye sınırındaki Metzamor Nükleer Santrali’nin ölümcül etkisi yanı başında olan Türkiye ve bölge coğrafyası büyük tehdit altında. Bilim adamlarının her an büyük bir patlama yahut radyoaktif sızıntı beklediği tesisin varlığına rağmen Türkiye reaktör kurma peşinde. Pripyat’a bakınca “Tabiat hakkı olanı geri aldı” cümlesini kuran Uri’nin haklılığı bir tarafa Japonya’daki tsunami sonrası patlayan Fukuşima’daki nükleler santral kazası hatırlandığında bu enerji çeşidinin yol açtığı zararları görmezden gelip Mersin Akkuyu’da milyar dolarlık nükleer tesis için durup biraz daha düşünmek gerekiyor galiba. Akkuyu, yeni bir Pripyat olur mu sorusuna “ya olursa” diye cevap verilirse işler nasıl değişir acaba? Çernobil sonrası yaşanan radyoaktif kirliliğin anlatılanın ötesinde olduğu, bu faciaya maruz kalanlara yapılan insanlık dışı muamelelere işaret eden filmin-basitliği bir tarafa- ibretle izlenmesini önerirken “sosyal hafıza”sı çok zayıf olan ülke halkımıza insanlığın yaşadığı acıları hatırlatarak yeni Çernobillere müsaade etmemelerini rica ediyoruz.