'Cerablus Operasyonu Oyun Değiştirecek Bir Hamle'

Stratejist Serhat Erkmen'e göre, Türkiye'nin Cerablus operasyonu sahadaki dengeleri ve oyunu değiştirecek bir hamle. Operasyon belli koşullar altında ve bazı riskler alınırsa güvenli bölge kurulmasını da getirebilir.

Röportaj: Ayşe Karabat / Al Jazeera

Stratejist Serhat Erkmen’e göre Türkiye’nin Cerablus operasyonu, Suriye’deki dengeleri değiştirecek bir hamle, çünkü her şeyden önce ilk kez sahaya müdahale edebilecek olduğu halde, örtülü operasyonlar dışında etmemiş bir güç olan Türkiye artık sahada.  Desteklediği Özgür Suriye Ordusu da uzun süren gerilemeden sonra taaruza geçti. Sonuçlar da kalıcı olabilir.

Erkmen’e göre, Türkiye’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu’na bağlı güçlerin ilerlemesi, güvenli bölge kurulmasına neden olabilir ancak böyle bir güvenli bölge kurmak için bazı riskleri de göz önüne almak gerekiyor.

Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Erkmen, İran, Rusya, ABD gibi diğer aktörlerin de bazı pazarlıklar sonrasında güvenli bölgeye itiraz etmeyebileceğinin altını çiziyor. Onların da Kürt koridoru istemediğini PYD karşısındaki tutumlarının da ‘uzayınca buda, kuruyunca sula’ olduğunu söylüyor.

“ABD, YPG Fırat’ın doğusuna çekilsin derken yalnızca onlara değil, bize de sınır çizdi aslında” diyen Suriye uzmanına göre YPG’nin morali bozuk. Bu da ABD tarafından IŞİD’e karşı savaştırılmalarını zorlaştırabilir ama, “örtülü operasyonlar da misyonerlik faaliyeti değil.”

Erkmen, Cerablus operasyonunun siyasi başarıya dönüşmesi için hangi koşulların yerine gelmesi gerektiğini de anlattı. 

Türkiye’nin Cerablus operasyonu, oyun değiştiren bir hamle mi?

Birkaç açıdan oyun değiştirici bir hamle. Bir kere sahaya müdahale edebilecek güçte ancak bugüne kadar sadece örtülü operasyonlar yoluyla müdahale etmiş bir bölge ülkesi doğrudan sahada. Suriye’de, Rusya’nın, İran’ın, Amerika’nın, başka devletlerin desteklediği grupları görüyorduk. İran doğrudan generallerini göndermeye başlayınca, dedik ki İran burada. Rusya uçaklarını gönderince, dedik artık Rusya da burada. Şimdi aynı şey Türkiye açısından da oldu. Türkiye’nin bu işin içinde başından beri olduğunu herkes biliyordu; ancak şimdi çok net bir şekilde kendi olanaklarıyla dahil oldu buraya. Üstelik sadece desteklediği bir grubu askeri olarak sahaya sürerek değil, kendisi doğrudan kendi unsurlarıyla birlikte dahil oldu. Dolayısıyla, bundan sonra orada, en azından Cerablus ve çevresinde, Özgür Suriye Ordusu ile çarpışacak, onunla çatışacak bir grubun karşısında sadece ÖSO yok; aynı zamanda Türkiye var. Bu anlamda bakıldığı zaman, aktörlerden birinin doğrudan sahaya inmesiyle sonuçlandı; bu bir. İkincisi, sahadaki güç dengesinde yeni bir değişiklik yarattı. Bu değişikliğin en önemli unsuru nedir? Uzun süreden beri, Halep’in kuzeyinde IŞİD’den, YPG’den, ya da bir takım cihatçı unsurlardan gördüğü baskı ve taarruzlar karşısında ÖSO savunma pozisyonundaydı. Bir ara ele geçirmiş olduğu toprakları parça parça verdi, küçücük bir alana sıkıştı. Şimdi ÖSO’nun uzun süreden sonra ilk defa bir taarruz evresiyle ilerlediğini ve kendisine alan açtığını gördük. Ve bu alanı, ilk etapta IŞİD’e ama galiba orta vadede de YPG’ye karşı açmaya başlayacak. Cerablus hamlesiyle birlikte uzun süreden sonra ilk kez ÖSO toprak kazanımı elde etti. Bazıları, bunun aslında bir güvenli bölgenin altyapısını oluşturduğunu söylüyorlar ki eğer bazı yerler alınırsa çok da mantıksız değil.

Tam onu soracaktım, güvenli bölge kurmaya kadar gider mi?

Şimdi güvenli bölge kurulabilir de, riskli. Cerablus Operasyonu’nun ilk evresini yaşıyoruz. Bir kere şunun farkına varmamız gerekiyor; müthiş bir zafer havasıyla başladı her şey. Gerçekten bir başarıdır, iyi planlanmış, iyi organize edilmiş bir operasyonla hiçbir askerimizin kanı dökülmeden, destek verdiğimiz gruplardan da çok az kayıpla Cerablus ve çevresi alındı. Cerablus ve çevresini kontrol altına aldıktan sonra iki yöne doğru ilerleme başladı. Bir, güneye, Membiç’in kuzeyiyle Cerablus’un güneyi arasında kalan köylere. Orada beklenmedik bir şekilde YPG de kuzeye doğru köylere hamle yapınca ÖSO’cularla YPG karşı karşıya geldi. Çatışmalar çıktı. Onun üzerine de Türk ordusu orayı topçu ateşine almaya başladı. İkinci hat, asıl gittiği hat, batıya, Çobanbey’e doğru. Çobanbey’e giden hat temelde Türkmen köylerinin bulunduğu, insanlarının büyük bir kısmının savaştan kaçtığı bir alan. Zaten bir güvenli bölge oluşacaksa o hattın, yani Türkiye sınırının tutulması şart.  Orada şu anda IŞİD var. Ancak orası çok büyük çatışmalara sahne olacak bir bölge değil; bunu da görüyoruz. Ama asıl mesele, Çobanbey’in güneyinden itibaren, eğer orada bir güvenli bölge oluşturulacaksa ve 60 km  gibi bir derinlik olacaksa – ki epey derin bir alan bu- Bab’ı ve Bab’ın kuzeyindeki, Bab’ın kendisini ve onun batısındaki bir takım alanları içeriyor. IŞİD’in savunma, direnme noktası Bab. Rakka’ya giden ana kapı olarak bakılıyor Bab’a. Ve orada ciddi bir yığınak ve savaşma kapasitesi var. Ve buna paralel olarak, aynı hat üzerinde Dabık var.

Meşhur Dabık... Önemi nedir Dabık’ın?  

Sadece stratejik korunma açısından değil, taşıdığı sembolik, politik, psikolojik önemi de çok yüksek. O bölgelerde daha önce çok ciddi çatışmalar oldu, kolay bırakmak istemeyecekleri hatta bırakmamak için direnecekleri bir alandan bahsediyoruz.  IŞİD’in ideolojisini de şekillendiren kıyametçi anlayışının ürünü olan ve nihai büyük savaşın gerçekleşeceğine inanılan yer orası. O anlamda bakıldığında, kutsallığı da var. Dolayısıyla, öyle kolay kolay vazgeçilecek bir yer değil. Aynı zamanda, stratejik anlamda da bakıldığında çevreye hakim bir bölge; tek Dabık Köyü ile bağlantılı düşünmeyin; mıntıkasını da düşünmek gerekiyor. Ve enteresan bir biçimde, tabii tarihin ironisi bu galiba, Mercidabık Savaşı’nın da beş yüzüncü yıl dönümü. Yani bu anlamda aslında sembolü de var olup bitenin. Hani o beş yüzüncü yılında yeniden Türkiye’nin desteklediği bir yapının eline geçmesinin politik anlamda söylemsel olarak da başka boyutlara doğru kullanılması mümkün olabilecektir.

Ve bu önemli bölge Dabık... Güvenli bölge kurulacaksa, risk unsuru?

Eğer bir güvenli bölge oluşturulması meselesi gündeme gelirse, Çobanbey’den güneye doğru – ki sınır hattının kontrol altında tutulabilmesi için muhtemelen öyle bir şeyi düşünüyorlardır- o zaman Dabık ve civarı, mıntıkası bağlamında bakıldığında bugün olduğundan daha şiddetli olaylar olabilir. Bu işin batı kısmı; bu anlamda riskli. Güneye doğru inildiğinde, Membiç’e, Membiç’ten YPG çekiliyor, bu doğru; Membiç’in çok çok büyük bir kısmı Araplar’dan, bir kısmı Türkmenler’den oluşan bir yer, tabii daha sonra demografi çok değişti onu da biliyoruz, ama Membiç’in içinde kalan güçlerin kimin tarafında olacağını şu anda bilmiyoruz. Yani, Membiç Arapları eğer ÖSO’ya katılma yönünde bir eğilim içinde olurlarsa, bunun bize göstereceği sonuç başka olacaktır; YPG ile ortak hareket etmek isterlerse, sonuç başka olacaktır.  YPG’yi çok tercih edeceklerini sanmıyorum; IŞİD’den kurtulmak için kim kurtarıcıysa ona sarıldılar. Ama sonuçta uzun vadede aralarında çok ciddi farklılıklar olan bu yapıyla da ne kadar ileri giderler, o da ayrı bir mesele. Dolayısıyla, operasyonun ilk günlerinde hedef Cerablus’ken, Cerablus’un civarıyken, ve sınır hattının yakın bölgelerindeki göreli olarak hem menzilimizin içinde bulunması nedeniyle hem demografik yapısı nedeniyle bizim etkili olabildiğimiz alanlarken, çok daha kısa süre içerisinde hızlı bir başarı elde etmişken daha sonrası için elbette başarı vardır. Ama oralarda biraz daha uzun sürebilecek, belki belli sürelerde çatışmanın olabileceği, şiddetlenebilecek yerler karşımıza çıkacaktır. Bunu da unutmamamız gerekiyor. Bir son nokta, eğer ÖSO Bab civarına inmeye kalkarsa, karşılaşacağı tek şey IŞİD değil, hemen 10 km batısında neredeyse Esad’ın kontrol ettiği yerlere kadar varabilir, öyle bir bölgeye denk gelebiliriz ki – kavşağa- bir tarafında IŞİD bir tarafında Esad, bir tarafında ÖSO, belki bir tarafında da hani yaklaşma süreci itibariyle YPG, acayip bir kavşakla karşı karşıya kalabiliriz. Bu ihtimallerin hepsi var.

Diğer aktörlerin tutumu nedir güvenli bölge konusunda?

Diğer aktörlerin de ABD- Rusya, İran güvenli bölgeyi tam olarak kabul ettikleri şu an görmüyoruz. Ama karşılıklı al-verlerle bence mümkün. Eskisinden daha mümkün. Ama güvenli bölge oluşturmanın maliyeti yani çok daha büyük. Politik maliyeti, askeri maliyeti çok daha büyük. Hani öyle Cerablus'tan 2000 kişi girecek 3000 kişi Çobanbey'den gelecek, 5000 kişi ile o kadar büyük bir alanı kontrol edeceksiniz falan, yok öyle bir şey. Bunun için daha büyük bir finansal destek, daha büyük bir askeri destek ve çok daha büyük bir uluslararası desteğe ihtiyaç var. Dolayısıyla, belki adı güvenli bölge olmayabilir, bir fiili durum yaratılabilir ilk etapta.

Bu operasyonla ilgili diğer aktörlerin- yani Amerika, Rusya ve İran’ın güçlü bir karşı çıkışı yok. Ben bunu onay olarak algılıyorum. Yanılıyor muyum?

Elbette onay var. Rusların bilgisi olduğu çok net. Rusya ile  herhangi bir şekilde koordine etmeden Türk Hava Kuvvetleri'nin Suriye hava sahası içerisinde bir operasyon icra etmesi mümkün olmazdı. Rusların itirazı olsaydı bunun askeri karşılığı olabileceği gibi politik karşılığı da olabilirdi. Rusya görmezden gelinebilecek bir açıklama ile işi kapattı. Amerika Birleşik Devletleri ile ne kadar koordine, soru işareti.

Sahi mi? Ama, resmi açıklamaya göre, koalisyon hava kuvvetleriyle yapıldığı yönünde...

Amerikalılar sonradan sekiz tane hedefi vurduklarını ilan ettiler, ama operasyon başladıktan önce mi sonra mı birlikte mi şimdi bunlar henüz açığa kavuşan şeyler değil. Politik destek verdiler mi? Verdiler. Yani YPG'ye yönelik yapmış olduğu açıklama net bir politik destekti. Yapmayabilirlerdi. Hatta operasyona katılan grupların sayısı Türkiye'de az söyleniyor, birkaç tanesinin ismi söylendi ama derlenip toparlanıp bakıldığında Amerikalıların eğitip de Suriye'nin kuzeyine soktuğu grupların bir kısmının da üç kişi, beş kişi, on kişi, her neyse, küçük gruplar halinde de olsa bu operasyon içinde yer aldığını görüyoruz. Dolayısıyla bunlar da bize Amerikalıların onayı olduğunu söylüyor. İran'da birtakım çatlak sesler çıktı, algılamalar, açıklamalar çıktı ama İran'da öyle çok fazla çok büyük bir şey söylemedi. Suriye rejimi de “hava sahamızı, topraklarımızı ihlal ettiniz” dedi ama bunun normal karşılığı bu değil. Hepimiz bunu biliyoruz.

Bütün bu ülkelerin zımni onayının arkasında ne var? Ne düşünüyorlar? IŞİD temizlensin de kim temizlerse temizlensin diye mi?

Evet. Şu anda IŞİD ile sınırlı olması, temelde IŞİD'i hedef alması YPG'yi de belli bir sınırın ötesinde tutmasının ötesinde üstüne gitmemesi var. Ama mesela Mimbıç'tan YPG çıkarılır, efendime söyleyeyim, ondan sonra doğuya doğru başka bir hareket başlarsa onu bilmiyoruz. Yani şu anda ona ilişkin bir öngörümüz yok. En azından onların söylediğinden çıkarsayabileceğimiz büyük bir şey yok ama şunu söyleyebilirim. Bence Türkiye'nin Cerablus hamlesi sonucunda, yani şöyle düşünün, o bölgede, Cerablus, Mimbiç, Bab, Azaz'da bir kitlenme durumu oluşur. Herkes yerine oturdu. Bundan sonraki işin değişeceği yer Suriye değil, muhtemelen Irak olacak. Yani doğuya kayacak çatışmalar. Musul Operasyonu'nun da zamansal olarak da yakınlaştığını görüyoruz. Hamlelerin de yakınlaştığını görüyoruz. Belki bir ay sonra, belki kırk beş gün sonra hava şartlarına bağlı olarak, Irak'tan bir cephe açılıp, oradan bir baskı uygulanabileceğini görebiliriz.

Bu onay nereye kadar sürer?

Bunu şu anda söyleyemem. Ama tahminim ÖSO’nun Halep üzerinde doğrudan baskı oluşturabilecek, yeni bir cephe açabilecek, rejimi zora sokabilecek herhangi bir yere gelmesi durumunda Rusya, İran, Şam, "Hop" der. Amerikalılar açısından baktığınız zaman da YPG'yi Mimbıç'tan ittikten sonra yukarıya doğru, böyle kuzeydoğuya doğru, kaymaya başlayacak olursa iş onlar da orada "Hop" der. Mesela bakın Amerikalılar “Arap nüfusun çoğunluğu olan yerlerde ÖSO gelsin” demedi. “YPG, Fırat'ın doğusuna çekilecek” dedi. Bir sınır hattı çizdi aslında, YPG'ye de bize de. Amerikalıların derdi IŞİD üzerinde baskı oluşturmak, muhtemelen bu baskıyı, Rakka'ya doğrudan yapmayı planlıyorlar ama YPG de bu işe pek yanaşmıyor. Çünkü çok kötü biçiyor IŞİD. Ayn İsa'dan birkaç defa denedi YPG yani çok ağır kayıp verdiler.

Kürt koridoru konusundaki tutumu nedir bu ülkelerin? 

Benim görebildiğim İran ve Rusya Kürt koridorunu desteklemiyorlar. Belki de bunun arkasındaki, çok erken konuşmak istemiyorum bazı şeyler için ama, belki biz iki üç ay sonra dört ay sonra Halep rejimin eline geçerse eğer, muhtemelen geçmesi için kritik günün dün olduğunu söyleyeceğiz. Neden? Şimdi ben yaklaşık iki hafta önce kadar bir yazı yazdım. Dedim ki aslında Rusya ile Türkiye arasında bir anlaşma olabilmesi mümkün. Bu anlaşma uygulaması zor fakat teoride mümkün olan bir anlaşma. Nedir bu anlaşma? “Halep koridorunu kapat, istediğini Cerablus'a yönlendir”. Türkiye üzerinden, değişik gruplardan Halep'e destek gitmezse oradaki muhalif grupların Halep'i kurtarma şansı azalır. “Senin derdin PKK. PKK'ya dön, adamını çek, sınırı kapat. Rejim Halep'i alıp kendisini güvence altına alsın, sen de IŞİD'i sınırdan uzaklaştır, PKK'yı baskı altına al, belli bir çerçeveye sok. Kazan-Kazan.” Ama hâlâ bu konuda çok temkinli konuşmaya çalışıyorum çünkü bu çok farklı bir anlama geliyor. O yüzden şunu söyleyebilirim: Rusya'nın, İran'ın Şam rejiminin Kürt koridoru oluşmasına destek verdiğini düşünmüyorum. Kürt koridoru için olası tek hat El Bab'ın kuzeyinden geçen Afrin'in de güneydoğusundan inen bir koridor. Orada birtakım köyler var. Demografik olarak Kürt. Yalnız iki tane önemli sorunları var: bir IŞİD'in en büyük kampı olan Kubbesi bu güzergahın ana noktasında duruyor, orası biraz zorlanırlar almakta, iki Türkiye bu şeklide yaklaşmaya devam ederse üçü bir araya gelecek. İyi, Kötü, Çirkin filminin son sahnesi gibi. Üç tane birbirine bakan silahşor düşünün aynı anda, hangisi daha önce silah çekecek diye birbirine bakan üç aktör: ÖSO, YPG, IŞİD. Bir de burada arkada bekleyen rejim var. Halep'i de alırsa ona dönecek, dolayısıyla teknik olarak Kürt koridorunun oluşması epey güçleşecek. Belki YPG’nin moralinin bozulmasının arkasında bu yatıyor ve benim merak ettiğim soru ne biliyor musunuz? Amerikalılar bu şekilde bir talimatla YPG'yi çekilmeye zorladıktan sonra nasıl tekrar IŞİD'in üstüne salacaklar bilmiyorum.

ABD Başkan Yardımcısı Biden, “Kürt koridoru yok, nokta”, demişti. Bu inandırıcı mı?

Zaten Mimbiç’i zor aldılar. Çok kayıp verdiler. Üstelik Mimbiç onların doğal kontrol alanında değil. Çevresinde bir takım Kürt köyleri var, bu doğru. Ama şehir merkezine bakarsanız, büyük bir kısmı Araplardan, ilçe merkezi de Türkmenlerden oluşuyor. Şimdi oradaki Arapların IŞİD’den kurtulmak için PYD’yi kucaklaması ile PYD’ye büyük bir samimiyet beslemesi arasında büyük bir fark var. Bir de hava desteği alan bir güç yoksa karşılarında IŞİD’in neler yapabileceğini gördük. Bence, orada Kürt koridorunun önünde hem pratikte hem de uluslararası destek anlamında bir kilitlenme ver ve bu Kürt koridoruna ciddi bir darbe vurdu gibi görünüyor.

Az önce sorduğunuz soruyu ben size sorayım, Amerika YPG’nin moralini bu kadar bozmuşsa, bundan sonra IŞİD’e karşı nasıl savaştırabilir?

Bilmiyorum, bu soru benim için büyük bir soru. Bunca zamandır besliyor, destek veriyor. Kissinger’ın Mala Mustafa Barzani’ye söylediği bir laf var: “Örtülü operasyonlar misyonerlik faaliyeti değildir.” Bu tarihe geçmiş bir söz. Bu anlamda bakıldığı zaman, YPG’nin bugün Amerika Birleşik Devletleri’ne uzun süre küskün kalabilme lüksü yok. Birden çok düşmanı var çünkü.  Amerika Birleşik Devletleri’nin desteğinin şu an kesileceğini falan söylemiyorum. Ama artık işine yaramayan bir aracını da sırf onları çok sevdiğinden, insaniyetinden, falan destekleyen bir yapısı yok. Dolayısıyla, evet küsebilirler, evet motivasyonları düşebilir ama belli yerlerde işbirlikleri devam etmek durumunda; aksi takdirde bu süre zarfında biriktirdikleri düşmanlarla yüz yüze geldiklerinde yalnız kalma tehlikesi onları bekliyor. Bir de bu tip yapıları besleyenlerin şöyle bir yaklaşımı vardır hep; uzayınca buda, kuruyunca sula.

Şam Yönetimi de egemenlik ihlâlimiz var dedi, ama çok da memnuniyetsizmiş gibi yüksek ses çıkarmadılar, yanılıyor muyum?

Doğru söylüyorsunuz. Şam için şu an için önemli olan şey bir tabii ki Şam, iki Halep, buraların güvence altına alınması, kontrol altına alınması. Şu anda çok sınırlı bir gücünün bulunduğu ve yaşamsal önemi olmayan yerler konusunda büyük bir kaynak tüketme niyetinde değiller; bu da görülüyor.

Sahada değişen bu durum, barış görüşmelerine nasıl yansır?

Askeri çatışmalar tam bir noktaya ulaşmadan tekrar öyle büyük bir diplomatik sürecin başlatılacağını, başlatılsa da başarıya ulaşacağını sanmıyorum. O tip görüşmelerin önemli bir kısmı hikaye. Yani haklısınız, teorik olarak baktığınızda sahada güçlenen muhalifler masaya yumruğunu vurabilirler de, yani o masaya vururken kimin yumruğunu masaya vurdukları da ayrı mesele. Kendileri arasında parçalandılar. Şimdi Cerablus operasyonuna katılanlar Katar’ın Suudi Arabistan’ın desteklediği gruplar değil.Katar, Suudi Arabistan falan da ya işte Türkiye’nin desteklediği gruplara da yer açalım masada, bana pek öyle görünmüyor. Şu aşamada birinci öncelikte değil zaten. Askeri denge sağlanmadan ya da askeri bir sonuca varılmadan bunun başarıya da ulaşabileceğini çok zannetmiyorum.

Askeri başarının siyasi başarıya dönüşmesi için ne olması lazım?

Şimdi askeri başarı bence daha teknik ve çatışmaya dayalı bir tabir. Siyasi başarıya dönüştüğü zaman bence gerçekten bir başarıdan bahsedebiliriz. Bu da nedir? Bir, Türkiye’nin kendisini IŞİD tehdidinden uzaklaştırması, gerçek anlamda. İki, Suriye’nin kuzeyinde PKK kontrolünde bir Kürt devleti kurulmasının kısa vadede ötelenmesi, uzun vadede ortadan kaldırılması. Üç, Suriye’nin toprak bütünlüğüne zarar verebilecek diğer grupların veya parçalanmışlık durumunun ortaya çıkmasının engellenmesi, dördüncüsü de bunları yaparken Suriye’deki hem diplomatik hem siyasi anlamdaki masaya yeniden güçlü bir aktör olarak oturması. Epey zayiat vermişiz bu konuda. Müttefiklerimizle ya da rakiplerimizle onları ikna edebilecek kozlarla masaya oturabilmemiz. Ama sıralamasını, tam da bu sıralamayla başarıyı düşünebiliriz.

Röportaj Haberleri

Suriye'nin korku hapishaneleri: Sednaya, Tedmur ve Suriye’nin yeni hafızası
"Suriye devrimi Türkiye'nin de zaferidir!"
Rıdvan Kaya Suriye devrimi ve yankılarını değerlendirdi
“’Atatürkçülerin’ kendileri hariç herkesi cahil sanması canımı sıkıyordu”
Ahrar-uş Şam komutanı Ebu Ubeyde ile Suriye’deki gelişmeler üzerine