HAKSÖZ-HABER
Hüseyin Cemmu’nun el-Hayat’ta kaleme aldığı bu makale, Suriye’de cihad eden önemli gruplardan Cephetun Nusra’nın savaş stratejisine ilişkin ayrıntı malumatlar içeriyor. Makaleyi Haksöz-Haber okuyucuları için İ. Emre Çetin kardeşimiz çevirdi:
Nusra Cephesinin Hedefleri
Suriye Sınırlarının Ötesine Uzanıyor
Hüseyin Cemmu / El-Hayat / 8 Ocak 2013
Aralık ayı sonunda, Suriye’deki Nusra Cephesi (Cephetun Nusra) komutanı Ebu Muhammed el-Culani beklenmedik bir şekilde, “Suriye halkına ve mücahidlere” seslendi.
Açıklamalar, askerî cephenin Suriye rejimine karşı savaşın ana unsuru haline geldiğini öne sürüyordu; hem de Özgür Suriye Ordusundan (ÖSO) hiç bahsetmeden. Onun yerine, Culani, “ÖSO” yerine “askerî birlikler ve savaşçı gruplar” ifadesini kullanıyordu.
Konuşması, ABD’nin Nusra Cephesini terörist organizasyonlar listesine koymasının ardından geldi. Ama çok net bir şey vardı: Culani, “Devrimin tohumlarını ekenler, onun meyvelerini toplayacaktır!” şeklinde uyarıyorken, ayakları yere sağlam basıyordu. Aynı şekilde kendi taraftarlarını ve Suriye halkını, rejimi Batılı bir benzeriyle değiştirme girişimlerine karşı da uyarıyordu.
Konuşma ÖSO’nun yok sayıldığını gösteriyordu. Nusra Cephesinin Suriye Devrimindeki en önde gelen askerî unsur haline gelmesiyle, ÖSO saha kenarına itilmiş oldu. Komutan, ABD’nin cepheyi terörist gruplar listesine yerleştirme kararını kınayan grupları da övdü.
Halep ziyaretim sırasında, Nusra Cephesi ve diğer İslamcı grupların Halep kırsalındaki çatışmalarda hâlâ kenarda durduğu izlenimi edindim. Bununla birlikte, şehir içlerinde tahmin edilebileceği gibi, durum farklıydı. Cihadi gruplar, temelde Nusra Cephesi, bilgili, bölgesel ve uluslararası düzeyde neler olup bittiğinden de oldukça haberdardı.
Nusra Cephesinin kendisini bu çevrede nasıl tesis ettiğini anlayabilmek için, önce başka bir soru sorulmalı: Bu silahlı fraksiyon sadece dönemsel mi ve rejim düştüğünde varlığına son mu verecek yoksa Suriye ötesine uzanan bir planı uygulamak için varlığını devam mı ettirecek?
Savaş Stratejisi
Nusra Cephesinin bir üyesi Halep’in kırsalında bana “Suriye’deki Bölgesel Savaş Stratejisi” isimli bir kitapçık gösterdi. Bir el-Kaide uzmanı tarafından hazırlanmış bu kitapçık ciddi bir vizyon sunuyordu. Bu kitapçığa internette de ulaşılabilir ve Suriye’deki cihadiliğin başlangıcının nasıl dikkatle planlandığını anlamaya yardımcı olacaktır. Çalışmaya göre, “Şam’ın bir sonraki çatışmasının adı ‘akıllı olan kazanır’ olacak.” Burada cihadi çevrenin Suriye’de nasıl ortaya çıkmaya başladığı açıklanıyor. Nusra Cephesinin Suriye’deki çalışmalarının üçayağı var.
1- Esneklik
İlk ayağı esneklik göstermek oluşturuyor: “Suriye çok büyük ve geniş bir savaş alanı. Bu da gerektiğinde hem hareket edebilen hem de sabit kalan esnek bir gücü zorunlu kılıyor.”
Nusra Cephesi bu stratejiyi uygulama noktasında oldukça makul bir istidat gösteriyor; bu alanda daha amatör görünen ÖSO’yu gölgede bırakmış durumda. Grup, çalışmaya Halep ve Batı İdlip gibi Suriye’nin kırsal bölgelerine keşif için birkaç kişilik ekipler göndererek başladı. Sonra elindeki sınırlı sayıdaki militanını savaş alanına, çoğu Halep’teki çatışma bölgelerine gönderdi. Böylece, bu ölümcül görevi kendilerine devretmekle oldukça mutlu olan ÖSO savaşçılarının saygısını kazanmış oldular.
Daha çok Arap, yabancı savaşçı ve sınırlı sayıdaki eski İslamcı Suriye’ye aktıkça, Nusra da savaşçı birliklerini kırsala göndermeye başladı. Cihadı sahiplenmeye meyilli ve onun için savaşmayı isteyecek bölgeleri dikkatle seçiyorlar. Önce militanlar, 46. Alay Komutanlığı ve Şeyh Süleyman üsleri gibi, şehrin batı kısmında askerî üslerin etrafındaki semtlerde yönetimi ele geçirdiler. Müttefik birliklerin yardımıyla da Halep’in doğu kısımlarında kontrolü sağladılar.
Nusra Cephesi, savaşçılarını sivil yerleşimlerin olduğu, kolaylıkla kuşatılabilecek mahallelere yerleştirmiyor. Grubun bir üyesine göre ÖSO askerî liderlerinden de “kendilerini sahadan silmek için Batı ile kolaylıkla anlaşma yapabilecekleri nedeniyle” çok memnun değiller.
Nusra Cephesi bu stratejisinden ötürü, Türkiye ve Halep arasındaki tedarik yolları ve lojistik üzerindeki kontrolünü de artırabildi. Büyük askerî kışlalara saldırarak yüklü miktarda silah ve mühimmat ele geçirdiler. Bu da onları, silah temini konusunda dış desteğe ihtiyaç duyan ve hâlâ kalaşnikof mermilerini Türkiye’deki aracılardan temin eden ÖSO’dan ayrıştırdı.
Nusra Cephesi müttefik savaşçılarını cihadi eğilimler sayesinde etkilemeyi de başardı. Mesela, Nureddin Zengi Tugayları komutanı Şeyh Tevfik Sabahaddin, 6 Aralık’ta tugayın ÖSO’ya bağlı Tevhid grubundan çekildiğini açıkladı. Şeyh, bu ayrılıktan sonra Nusra Cephesinin saflarına katılmamış olsa da Şeyh Süleyman Üssüne ÖSO ve diğer cihadi grupların ortaklaşa düzenlediği operasyondan hemen sonra ÖSO’yu terk etti.
Cephe bir taktik adım daha attı: Tevhid Tugayı gibi büyük yapıların içindeki marjinal grupları kendi başlarına hareket etmeleri konusunda yüreklendirerek, tugayların yapılarını küçültmüş oldu.
İlginç bir şekilde, Tevhid grubu Nusra Cephesiyle yardımlaşmadan kuzey Halep’te bir piyade okuluna oldukça büyük bir saldırı düzenledi. Aslında bu grup Halep’in batısıyla kıyaslandığında tedarik yolları açısından zayıf olan kuzey bölgelerine doğru bir genişleme arayışında değildi. Bu durum Rakka, Haseke ve Deyru’z-Zor kentleri gibi doğu şehirleri için de geçerli.
Bu noktalar gösteriyor ki, Nusra Cephesi çok büyük yanlışlar yapmadan esnek bir strateji uygulamakta oldukça başarılı. Bu nedenle, ABD, bu grubu terör listesine ekleyince, sahadaki hiçbir silahlı grup ABD’nin istediği şekilde hareket etmeye cesaret edemedi, çünkü tedarik yolları cihadi grupların kontrolü altına girmişti.
2- Fonksiyonel Görev
“El-Kaide uzmanının” çizdiği vizyona göre ikinci ayak, yalnızca askerî operasyonlar gerçekleştirebilen cihadiler için özel bir “fonksiyonel görev” geliştirmesidir. Çünkü Suriye’deki bu savaş “bizi en güçlünün hayatta kalabildiği orman kanunlarına geri götürecek”ti.
Aynı uzmana göre, sahada gücü elinde bulunduran grup, neticede diğer tüm güç unsurlarını elde edecektir. Sonunda grup, gücünün bölünmesine sebep olacak yönetim ve hizmet alanlarından kendini geçici süre geri tutacaktır. Çünkü el-Kaide Irak’ta emirlik ilan edip, bakanlıkları kurduğu ve yönetici atadığında böyle olmuştu.
Ayrıca el-Kaide’nin cihad için bir nimet olarak gördüğü savaşın devam etmesi, kırsalı veya sivil komiteleri askerî güç altına sokacak. Mesela, Libya gibi savaşın daha kısa sürdüğü veya daha az ateşli olduğu yerlerde böyle olmamıştı. Orada siviller kendilerini ifade edebilmeye, güç talep etmeye başlamış, savaş sonrasında da ordunun kışlasına dönmesini istemişlerdi.
Peki, Nusra Cephesi bu ikinci stratejiyi gerçekleştirmekte ne kadar başarılı?
Açık ki, el-Kaide’ye bağlı bu grup önceliklerini yeniden düzenleme noktasında çok başarılı. Aynı zamanda halk arasında itibar kazanma stratejisini gerçekleştirmek için taktiklerini kolaylıkla değiştirebiliyor. Bu itibar da onlara ileride kendilerini Suriyeli yerel bir gruba dönüşme kabiliyetini verecek.
Öyle görünüyor ki, bu hedef kısa vadede Suriye toplumundaki diğer yabancı güçlere benzememek noktasında oldukça önemli.
Nusra Cephesi fark etti ki, toplum tarafından kabul görme süreci “Irak İslam Emirliği” döneminde kullanılan taktiklerin ve sonuçta kendi yıkımına sebep olan kompleks yönetim yapısının terk edilmesini gerektiriyor. Dahası, grup liderleri ÖSO ve el-Kaide’nin İslami yorumunu yabancı bulan Suriye’deki diğer İslamcı sivillerle çatışmanın kaçınılmaz olduğunun da farkında. Hemen hepsi, Halep’in özgürleştirilmiş bölgelerin yönetilebilmesi için gecikmeden yerel halkın da desteğiyle bölgesel kurumlar oluşturulması gerektiğinde hemfikirler. Nusra Cephesinin sivil departmanlara nüfuz etmesinin ya da yönetimdeki kişiler üzerinden içeri sızmasının artık geçmişte kaldığını ve askerî cihaddan başka tüm kapıların yüzlerine kapandığını düşünüyorlar.
Evet, aslında bu tam da Nusra Cephesinin istediği şey: Suriye’deki yönetim mekanizmalarının içinde olmamak. “Kendini koruma” daha zaruridir ve daha sertlik gerektirir. Fakat Yemen’de bunun aksine el-Kaide yönetimsel olarak işin içinde idi çünkü orada ortam daha yumuşak güç gerektiren “kendini ifade etme” ortamı idi.
Suriye’deki el-Kaide stratejisinin üçüncü ayağı ise “çatışmayı uzatma” olarak karşımıza çıkıyor. Bu temelde herhangi bir siyasi çözümü -mesela BM temsilcisi Lahdar Brahimi’nin önerdiği planı- reddetmeye dayanır. Bu doğrultuda, Esed rejiminin düşmanlığına vurgu yapan “Alevi rejim” ve “Siyonist ordu” gibi tabirler de gündemleştirildi.
3- Çatışmanın Sürdürülmesi
İlginç olarak, el-Kaide Washington’un müdahalede çekimser kalacağı konusunda oldukça rahat. Nusra Cephesi lideri Culani, ABD ve uluslararası toplumu “Suriye’deki rejimin ömrünü uzatmakla” suçluyor. Grubun asıl istediği tam da bu aslında. Durum oldukça karışık. ABD, BM’den askerî müdahaleye izin çıkma ihtimalini Rusya’nın veto edecek olmasına güveniyorken, Nusra Cephesi de BM’nin Suriye’ye silah sağlama konusundaki tereddütlerini besliyor. Washington bir nevi Moskova’nın arkasına saklanıyor; el-Kaide de Washington’un sayesinde popülerliğini artırıyor.
Halep varoşlarında Nusra Cephesinin komutanlarından birisiyle yaptığım bir görüşmede, ÖSO’nun silah ve mühimmattan yoksun oluşunu konuştuk. Bunun şu anda gerçekleşen en iyi şey olduğunu düşünüyor. Çünkü bunun Suriye’yi tanrının avuçlarına geri bırakacağını söylüyor. Ama bunun asilerin Batı’nın kendilerini bir yıldan fazladır aldattığını fark etmeden olmayacağını düşünüyor.
Bugün, geçmişte ABD’nin müdahale edip kendilerini kurtarması çağırısı yapan Suriyelilerden birçoğu, muhalifleri Amerikan ajandasına uygun hareket etmekle suçluyorlar. Bu “Esed teröründen başka terör yoktur!” sloganlarının atıldığı bir eylemde bile böyle görünüyordu.
Bu üç ayak şimdiye kadar sorunsuz ve başarılı bir şekilde işlevini gördü. ÖSO birliklerini çevreleyen ahlaki kaos ortamı yüzünden ve bu birliklerden bazılarının hırsızlıkla suçlanması nedeniyle, Nusra Cephesinin varlığı üretici orta sınıfa güç veriyor. Birçok üretim tesisi yağmalanmış durumda ve bu yağma dalgasından kaçan üreticilerin tek umudu Nusra’nın sanayi bölgelerine girmesi. Çünkü sanayicilere göre “onlar çalmıyorlar”. Hareketin Halep’te itibar görmesinde sadece dinî değil, aynı zamanda ekonomik faktörler de etkili. Sivilleri işledikleri suçlar nedeniyle yargılayacak bir yargı sistemi kurmuş değiller. Milislerin oluşturduğu yerel mahkemelerdeki yozlaşma da ayyuka çıkmış durumda. Bunlar insanların Nusra Cephesinden günlük meselelerini çözme konusunda yardım istemelerine uygun zemin oluşturuyor. Halep’te, protestocular şu sloganı her gün tekrarlıyorlar: “ÖSO hırsızdır. Biz İslami orduyu istiyoruz!”
Nusra Cephesinin Suriye’deki başarısı ya da başarısızlığı temelde hem Halep ve İdlip’e hem de diğer şehirlerdeki uzun vadeli stratejilerine bağlı. Mesela, Halep’te, Nusra Cephesi rejim ordusuyla doğrudan çatışma stratejisi uyguluyorken, Şam ve Hama varoşlarında Irak modeli (bombalı araçlar ve intihar saldırıları) uygulanıyor.
2012'nin ilk yarısında, birçoğu diğer ülkelerden gelmiş, Nusra Cephesi üyeleri Halep’in varoşlarında misafir gibiydiler ve sabit bir yerleri olmadan savaştılar. Bugün, küçük bir topluluk “el-Kaide” ölçeğine ya da el-Kaide liderlerinin hedeflediği konuma ulaşabilecek noktaya doğru genişlemeye devam ediyor. Suriye’yi, kendilerini Halep ve İdlip’ten Lazkiye’nin Alevi dağlarına; oradan da Suriye’nin ötesine götürecek yolculuğun bir adımı olarak görüyorlar.
-----
Çev: İ. Emre Çetin / Haksöz-Haber