Cenazeyi vermeyen haydutla ne konuşursunuz?

Ali İhsan Karahasanoğlu

Şu kadar milyon dolar para verip, şu firkateyni alıyoruz. Bu kadar milyon dolar ödeyip, firkateyndeki eskiyen donanımları modernleştiriyoruz.

Firkateynlerimiz, askerî gemilerimiz her gün şu ülkede, bu ülkede dolaşıp duruyor. Onları takip ettiğimizden değil, savcıların ifadeye çağırdıkları subayların bir kısmının, “.... yurtdışında ... gemisinde görevde. Türkiye'ye gelmesi bir ayı bulur” savunmalarından öğreniyoruz.
Deniz Kuvvetleri, bu kadar aktif, bu kadar önemli Türkiye'de..
Sadece Deniz Kuvvetlerimiz değil..
Genel anlamda askerî harcamalarımızın ülke bütçesinin en büyük payını oluşturmasından da anlıyoruz ki; silahlı kuvvetlerimizin tamamı çok önemli bizim için..
Ne için tüm bunlar? Vatan topraklarının korunması için.
Haydi bakalım, şimdi iş başa düştü..
Bütçeden en fazla payı alan TSK'ya düşüyor görev!
PKK'lı teröristlere karşı, kısa sürede kesin bir başarı elde edilememesinin sebebini, askerî çevreler şöyle izah ediyorlar: “TSK, düzenli ordu sistemine göre kurulmuştur. PKK ise, vur-kaç sistemine göre, düzensiz yapı ile, belirsiz eylemlerle faaliyette bulunuyor. Bu yapı farklılığı, kısa sürede kesin başarı elde edilmesini önlüyor!”
Haydi eyvallah diyelim..
O zaman buyurun, size şimdi düzenli ordu ile yapacağımız bir iş!.. İsrail askerleri kisvesi altındaki haydutlar, uluslararası sularda, 400'e yakın Türk'ü esir aldılar.
Zorbalıkla alıp, bir limana götürdüler..
Bu vatandaşlarımızın güvenliği, uluslararası sularda kime aittir? Tabiî ki TSK'ya..
İsrail askerleri, bu güvenliği ihlâl etmiştir.
Şimdi görev, bütçeden en yüksek oranda payı alan silahlı kuvvetlerimizde..
Silahlı kuvvetlerimiz, düzenli ordu sistemine göre yapılandığından, terörist PKK ile mücadelede uyumsuzluk yaşıyordu ya...
Buyurun, karşınızda düzenli ordu.. İsrail ordusu...
İlla gidin savaşın da demiyorum..
Ama planınızla, yapınızla, manevralarınızla, taktiklerinizle, kısacası A’dan Z’ye her şeyinizle, o gemilerdeki vatandaşlarımızın can güvenliklerinden sorumlu olduğunuzu ve bunun için gerekirse o limanları da işgal edeceğinizi muhataplarınıza hissettirin..
Olası askerî harekâtlarda uygulanacak planlarınızı, hükümetin önüne koyun. TBMM'ye sunun.. Bakalım, İsrail denilen haydutlar çetesi, 400'e yakın Türk vatandaşını tutmaya devam edebilecek mi?
Ne diyoruz, “Askerî güce her gün ihtiyaç olmayabilir. Ama sürekli bulundurmak zorundayız. Caydırıcı etkisi, fiili görevinden bile önemlidir.”
Buyurun, caydırıcılık işlevinizi yerine getirin..
Muhataplarımız desinler ki, “Hükümet zaten İsrail’i bir kaşık suda boğacak kadar kızgın. Eğer TBMM’den bir karar çıkarsa, gelip liman-miman dinlemez, İsrail’i yangın evine çevirir, esir tuttuğumuz vatandaşlarını alır, giderler..”
İtirazınızı duyuyor gibiyim: “Ama sen de çok şey istiyorsun. ABD gibi süper devletin arkasında olduğu bir İsrail’i nasıl korkutacağız? Tüm dünya ile savaşı göze mi alacağız?”
İlla savaş etmeniz gerekmez ki!
ABD askerleri, İran'daki büyükelçilik görevlileri rehin alındığında, İran topraklarına harekât düzenlememiş miydi? Onlar başarısızlığa uğradılar ama, böyle bir operasyonun hukuki altyapısının olduğunu, hukuk tarihine geçirdiler...
En azından, böyle bir girişimin muhtemel olduğunu hissettirin. “Biz Türk vatandaşlarını hukuksuz olarak elimizde tutarsak, her an tepemize binerler” endişesini, onlara hissettirin..
Yapamıyor musunuz.. O zaman çekin şu Afganistan'daki Türk askerlerini.. Ne işi var Türk askerlerinin Afganistan’da..
Ne işi var Türk askerinin Somali’de? Ne işimiz var bizim NATO’da..
Bakın; canlı vatandaşlarımızı almak bir yana, şehid olmuş vatandaşlarımızın cenazelerini bile, akşam saatlerine kadar vermemişti daha haydutlar!
Üç tatbikatın iptali ile gün dolduruyoruz.. Tüm ilişkileri kesmiyor; “Tüm askerî anlaşmaları, hatta diğer anlaşmaları iptal ettik” demiyoruz!
Cenaze bu.. Haksız bir saldırı yapmışsın. O saldırıda Türk vatandaşını şehid etmişsin.. Cenazesini vermiyorsun!
Ve bizim Genelkurmay Başkanımız, İsrail Genelkurmay Başkanı ile “Sonuçların çok kötü olabileceği” konusunu teati ediyor!
Cenazenizi vermeyen hayduta, “Gelirsem oraya ...” desene be paşa!
Hani şu, Meral Akşener’e dediğiniz “Kazığa oturtur, ...” türünden bir söylemle hitap etsene o haydutlara.. Ki, 73 milyon, senin arkandan dökülsün sokaklara.. Dökülsün ve kovalasın o haydutları, kaçacakları son deliğe kadar!..

VAKİT