Savaş hakkında yapılan her yanlış hesabı gördüğümde Cemil Topuzlu’yu ve Balkan Savaşları’nı hatırlarım.
Bu ülkede insanlar bazı “gerçekler” uydururlar, ona inanırlar ve onlara “yanlış” yaptıklarını söyleyenlerden de nefret ederler.
Son zamanlarda Kürt sorunuyla ilgili epeyce yazı ve analiz okuyoruz.
O yazıları yazanlar PKK yöneticilerinin yazılarıyla konuşmalarını ve KCK bildirilerini okuyorlar mı, pek emin değilim.
Geçenlerde Yıldıray Oğur da yazdı, PKK liderlerinden bazıları, belki de hepsi, Devrimci Halk Savaşı için şartların çok olgun olduğunu söylüyorlar.
Onları bu sözlerini, DTK’nin “özerklik” ilanını ciddiye almayanlar var, ben ciddiye alanlardanım.
Açıklamalarından, yazılarından, konuşmalarından “devrimci halk savaşını” bir denemek, kitleyi devlete güçlerine karşı bir çatışmaya sokmak istedikleri görülüyor.
Özerkliği ya da bağımsızlığı “silah gücüyle” elde edebileceklerini ileri sürüyorlar.
Yaptıkları hesaba göre böyle kitlesel bir çatışmanın bir ânında dünya müdahale edecek ve“bağımsızlık” sağlanacak.
Bu hesabın doğru bir hesap olduğunu sanmıyorum.
Daha yeni seçimlerden çıkmış, yüzde elli oy almış ve “yeni bir anayasa” için bütün partilere çağrı yapmış bir siyasi iktidara karşı “silahlı kalkışmayı” dünya meşru bulmaz.
PKK, Türkiye’de Kürt sorununun tartışılmasını ve bu sorunun gündemin en önemli maddelerinden biri olmasını sağladı.
Aslında bu ciddi bir başarı.
Ama korkarım PKK yöneticileri, bütün hayatlarını adadıkları silahlı mücadelenin son aşamasında“somut bir sonucu” silahla almak istiyorlar, onun için “halk savaşının” günü geldiğini söylüyorlar.
Dediğim gibi dünyanın buna destek olması ihtimal dâhilinde değil.
Kitlesel çatışma konusuna gelince, “dışarıya” karşı çok iyi eğitilmemiş olan ordu, “içeriye” karşı iyi eğitilmiştir ve kitle hareketlerini şiddetle bastırmakta mahirdir.
Eğer hükümet ve devlet, “büyük bir şiddet” hareketine karar verirse, ordu bunu uygular.
Çok kan dökülür ve bu hareket çok büyük acılarla bastırılır.
Bu, işin PKK tarafı...
Bir de hükümet tarafı var.
Siz bir gariplik hissetmiyor musunuz, olayların tırmanmasına, PKK’nın “ortalığı yakarım”açıklamalarına karşı hükümet hiçbir “yatıştırıcı hareket” yapmıyor, aksine başbakan “iyi niyet göstermeyeceğiz” türünden açıklamalarla gerginliği daha da arttırıyor.
Başbakanın yakınları, “Hep tehdit ediyorlar, yeter artık, daha fazla tahammül etmeyeceğiz”diye yazılar yazıyorlar.
Bir hesapları olmalı.
Nedir o hesap?
Ya, hiçbir esneklik göstermeyip, “tehdidi tehditle” karşılayarak PKK’nın gerilemesini bekliyorlar ki bu yöntem PKK’yı bugüne dek pek geriletmedi...
Ya da PKK’nın bu eylemi gerçekleştirmesini istiyorlar.
Erdoğan’ın ne düşündüğünü bilmiyorum elbette ama eğer “başkan” olmak isteseydim, PKK’nın dünya tarafından meşru bulunmayacak bir “kitlesel kalkışmaya” gitmesini, bunu büyük bir şiddet ve kanla bastırmayı, daha sonra da Kürtlere istedikleri hakları anayasayla verip, o bölgeyi yatırımlarla abat etmeyi düşünürdüm.
Şiddeti, ardından da adil bir anayasayı devreye sokmak önümde “tek adamlığın” yolunu açardı.
Hesap buysa, bu hesabın da çok tutacağının sanmam.
Böyle bir savaş tek bir bölgede kalmaz, şimdiden bazı semtlerde ilk denemelerine şahit olduğumuz türden kitlesel çatışmaları ülkenin her yanına yayar ve sonuç ne olursa olsun, galip de gelseniz, PKK’yı yok da etseniz elinizde yanıp yıkılmış bir ülkeyle, tükenmiş bir ekonomi kalır.
PKK’nın planları, somut açıklamalara dayanıyor, onlar benim tahminim değil.
Erdoğan’ın hesapları ise tamamen son zamanlardaki açıklamalarından çıkan bir tahmine dayanıyor.
Ama iki “ucun” da sertleştiğini, olayları zorladığını, çatışmayı kabul ettiğini görebiliyoruz.
PKK, aklındakini hayata geçirmeye kalkarsa, oluk oluk kan dökülecek ve amacına ulaşmayacak bir hareket başlatır, kendi sonunu da getirir.
Siyasi iktidar da, böyle bir gelişmenin kendi “galibiyetiyle” biteceğini düşünerek, çatışmayı kışkırtırsa ülkeyi kana bular ve “güçlü ülke” hayalini kendi elleriyle yıkar.
Kazanamayacakları bir savaşı kazanacaklarını sananlar, bunun yanlış olduğunu söyleyenlere kızarlar.
Cemil Topuzlu Paşa, Balkan Savaşı’nın “yenilgiyle biteceğini” çok söylemiş, herkes onun haklı olduğunu bildiği halde kimse onu açıkça desteklememişti.
Belki “müstakbel” bir çatışmanın hayalini kuranlar, bu hayallerine kısa bir ara verip, Balkan Savaşları’ndan önce neler konuşulmuş, nasıl galibiyet nutukları atılmış ve sonuçta ne olmuş bir bakarlar.
TARAF