Yeni Şafak / Ergün Yıldırım
Cemevlerine ibadethane statüsü verme hamlesi
CHP belediyelerinin ilk hamleleri cinsiyet politikaları odaklıydı. Seçimle elde ettikleri iktidar sonrasında yüzbinlerce insanla yürüdüler, kampanyalar yaptılar ve LGBT’yi Türkiye kamuoyuna taşıdılar. Toplumsal cinsiyet eşitliği etrafında sınır tanımız ve akıl almaz cinsiyet eşitlikleri gündeme geldi. Hala da tartışmaya devam ediyoruz. Şimdi İzmir Belediyesi öncülüğünde ikinci hamleyi başlattılar. Cem evlerine ibadet statüsü verme hamlesi. Daha önce de bu girişimler olmuştu ama bir sonuca ulaşılamadı. Aslında görünürde çok haklılar. Cem evlerinin elektrik ve su gibi giderlerinin belediyeler tarafından karşılanması talep edildi. Bu talebe karşı çıkan da yok aslında. Alevilerin kendilerine göre inanç mekanı gördükleri yerlerin elektrik ve su giderlerinin ücretsiz karşılanmasına Ak Partili belediyeler de normal bakıyor.
İstanbul’da CHP belediyesinin yaptığı hamle bu defa sonuç vermedi. Ak Parti adına Tevfik Göksu, doğru ve hakkaniyetli bir tutum ortaya koydu. Cem evlerinin elektrik ve su gibi giderlerini ücretsiz karşılayalım ve bunun için de ibadet yeri statüsü verilmesine de gerek yok dedi. Elbette CHP’nin amacı bu değil. O Aleviler için önemli bir açılım yaptığını göstermek istiyor. Bunu da cem evlerine ibadet statüsü sağladım atraksiyonuyla göstermenin peşinde.
Bu hamleler yeniden Alevi çevreleri hareketlendiriyor. “Kendi yerimize ibadet yeri istiyoruz”, “bu hakkımız”, “başkaları bizim mekanlar üzerine karar veremez”. Bu oldukça naif görüşler elbette kendi içinde çok doğru. Alevi orayı ibadet yeri görüyorsa görsün ve de o bilinçle oraya giderek ibadetlerini yaptığını düşünüyorsa yapsın. Ancak burada derin bir “kolektif bencillik” var. O da genel toplumsal algıyı ve sosyolojiyi hiçe saymak. CHP ve yerel yönetim idarecileri de bu açıdan sorumsuz davranıyorlar. Merkezi yönetimde tartışılması ve çözülmesi gereken bir meseleyi belediye meclisleri bağlamına taşıyorlar.
Her şeyden önce Aleviler Türkiye toplumunun içinde yaşıyorlar. Bu toplumun ezici çoğunluğu Sünnilerden oluşuyor. Bu kesimlerin sosyolojisi, Aleviliğin attığı adımların meşruiyeti için büyük bir adım taşır. O nedenle hangi konuda olursa olsun yeni adımlar atarken sadece o grubun taleplerini değil, aynı zamanda o grubun da içinde yer aldığı genel sosyolojiye bakmak zorundayız. Ezici çoğunluğu Sünnilerden oluşan sosyoloji için cem evi, Bektaşi Dergah geleneğinin günümüzdeki formu. Bundan dolayı cami ile eşit değildir. Bu açıdan da cem evleri ibadet statüsü ile camii ile eşit inşa edildiğinde Sünni sosyolojinin büyük tepkisi ve beklenmedik tutumlarıyla karşılanma riski bulunmaktadır. Örneğin Alevileri de İslam’ın dışına atarak ve “gayri Müslim” kategorisine yerleştirme durumu doğabilir. Sünniler kendi dergahlarına resmi ibadet statüsü verilmezken Alevilere verilmesini büyük bir tepkiyle karşılayabilirler.
Hakikaten Alevilik, sosyolojik din çalışmaları zaviyesinde baktığımızda bir dergah formudur. Kültür ve inancın iç içeliğinde oluşan bir cemaattir. Dedeler, semalar, oruçlar, soylar, ritüeller vs açısından tarikat/sufi sosyolojisi ile birleşir. Nitekim birçok tema da sufilerle ortaktır. Yunus Emre, Ahmet Yesevi ve Hacı Bektaş Veli ortak sufi aktörlerdir. Bu açıdan cem evi için yapılacak açılımlar ve girişilecek hamleler Sünni dergahları için de yapılmalıdır. Mevlevilik, hala ayin veya gösteri adıyla zikirlerini sürdürüyor. Kadiriler ve Nakşiler vakıf ve dernekler üzerinden endişeler taşıyarak faaliyetlerini sürdürüyorlar.
Alevilik, ibadethane statüsünü sadece kendi dergahları için istemeyi bıraktığı zaman “kolektif bencillik” de kalkacak. Bunu diğer Sünni dergahlarla beraber talep ettiğinde ise demokratik eşitlik içine yerleşecek. Türk toplumunun Sünni sosyolojisinde bütünleşme imkanları kolaylaşacak. Aksi halde CHP zoru ve “benim hakkım kime ne” gibi hiçbir sosyolojik gerçekliği algılamayan tutumlarda ısrar edilirse sadece dinsel kutuplaşmaya hizmet ederler.